Ve itiraf etmeli ki konuştukça tam, doğru ve yerinde konuşuyor.
Bakın daha Eylül'ün 26'sında yâni; Teksaslı kovboyun "Kanıt filân göstermeye ihtiyacım yok" dediği, Nato İttifak Senedi'nin 5'inci Maddesi yürürlüğe konduğu halde TBMM, MGK ve Bakanlar Kurulu'nun daha halâ toplantıya çağrılmamış olduğu, onlar toplanmadığı halde 57'inci Hükümetin "ilgili" bakanlarının, başbakan yardımcılarının ve dahi bizzat Başbakanı'nın Amerika'ya koşulsuz tabiiyet beyan eylediği bir dönemde Ege Ordu Komutanı Orgeneral Hurşit Tolon ne diyordu:
"1- Saldırı dışardan değilse 5'inci madde işlemez: NATO üyesi bir ülkeye yönelik saldırıyı tüm üyelere yapılmış sayan 5'inci maddenin uygulanması şarta bağlıdır. Ancak saldırının dışardan yapıldığı ispatlanırsa bu madde işletilebilir. Bu açıkça ve net bir biçimde NATO üyelerine kabul ettirilmelidir. 2.Buna savaş derseniz sorun yaratırsınız: Teröristle yapılan mücadelenin adına savaş dersek, yeni sorunlarla karşılaşmamız kaçınılmaz olur. Zira bu durumda terörist, savaşılan taraf olur. Böylece Cenevre Sözleşmesi'ne göre savaş hukuku şartları doğar. 3- Teröristle mücadele terörü yok etmez: Çünkü terörün sosyal, ekonomik, askeri kültürel boyutları vardır. Bu konularda aceleci olmamak lazım. Bir yangını söndüreyim derken daha büyük boyutlarda bir başka yangını körüklememek gerekir. 4- Müdahale için NATO yeni bir karar almalı: Mücadele edilecek alan, sorumluluk alanı dışındadır. Bu da üye ülkelerin oturup yeni bir karar almasını gerektirir. Hemen 5'inci madde uygulanamaz."
Dün takvimler kıymetli okuyucu, Ekim Ayı'nın 2'sini gösteriyordu ve akşamüzeri televizyonlar yayınlarını keserek Amerikan Büyükelçisi Pearson'un Başbakan Ecevit'i ziyaret ettiğini duyuruyorlardı. Pearson çıkışta gazetecilere şunları söyledi:
"Çok hassas konuları ele aldık, Başbakana Usame Bin Ladin ve El Kaide örgütünün, ABD'de 11 Eylül'de New York, Washington ve Pennsylvania'daki saldırılarla bağlantılı olduğuna dair toplanan tüm delilleri sunduk. Araştırmalar devam ediyor, bilgi toplamayı sürdüreceğiz. Bu bizim Türk hükümetine taahhüdümüzdü, bunu yerine getirdik."
Başbakan Ecevit'in aynı gün Başbakanlık Merkez Binası'ndan ayrılırken ABD'nin Ankara Büyükelçisi Robert Pearson ile yaptığı görüşmeye ilişkin açıklamaları ise doğrusu yüreklere su serpecek nitelikteydi !;
"Terörizme karşı mücadelede Türkiye ile ABD çok yakın işbirliği ve dayanışma içindedir.Onun için birbirimize sık sık gerekli bilgileri ulaştırıyoruz. Bugün de Büyükelçi Sayın Pearson son gelişmeler hakkında bilgi verdi. Bu arada, Usame Bin Ladin ve El Kaide örgütünün 11 Eylül faciasıyla, trajedisiyle ilgili bağlantılarının artık kesin olarak ortaya çıktığını bildirdi ve diğer bilgileri verdi. Karşılıklı bilgi alış-verişinde bulunduk."
Ecevit, gazetecilerin sorularını da yanıtladı. Büyükelçi Pearson'un kendisine sunduğu kanıtların neler olduğunun sorulması üzerine Başbakan Ecevit, "Bu ayrıntıları söyleyemem tabii. Fakat, bu konuda ABD çok emin ve gerekli çalışmaları, hazırlıkları yapıyorlar" dedi. Başbakan Ecevit, kanıtları inandırıcı bulup bulmadığı sorusuna da, "ABD'nin inandırıcı bulması benim için de inandırıcıdır" yanıtını verdi.
1974'ün Amerika'ya bile meydan okuyan Karaoğlan'ı anlaşılan ilerleyen yaşıyla beraber globalleşen dünyada yerini alıyor ve rahatça "Önemli değil, Amerika inandırıcı buluyorsa benim için kâfidir" diyebiliyordu.
Destek karşılıklı olmalıydı tabiî... Geçen hafta İDEF Savunma Sanayi Fuarı çerçevesinde Bilkent Otel'de düzenlenen, "Dünyadaki politik teknolojik, stratejik gelişmeler ve Türkiye'ye etkileri" sempozyumunda bir konuşma yapan Pearson davetlilerin şaşkın bakışları arasında "Herkes Türkiye'de bu hükümetin gidici olduğunu söylerken benim aksini ifade etmem bazılarına ilginç gelecek ama ABD, Başbakan Ecevit'in şahsında son derece güvenilir bir müttefik bulmuştur ve işbirliğimiz devam edecektir" dememiş miydi?
Bir Büyükelçinin, nezdinde bulunduğu ülkenin iç politikasına bu kadar gırtlağına kadar batması ve "geleceğe" ipotek koyması alışılmış bir görüntü değildi ama burası Türkiye idi, olurdu böyle şeyler.
Halbuki Ecevit'in "Amerika inandıysa benim için kâfi" dediği saatlerde Pakistan, ABD Büyükelçisi Wendy Chamberlin'in, Devlet Başkanı Pervez Müşerref ile görüşmesinde, Usame Bin Ladin'in 11 Eylül'de düzenlenen terörist saldırılarla doğrudan ilişkisini gösteren kanıt sunmadığını bildiriyordu.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Riaz Muhammed Han, yaptığı açıklamada, Büyükelçi'nin, Müşerref'i sadece "terörist saldırılarla ilgili yürütülen araştırmanın durumu" konusunda bilgilendirdiğini söyledi.
Aynı gün son derece ilginç bir diğer açıklama da Brüksel'den gelmekte gecikmedi.
Belçika, AB ve NATO bünyesinde resmi temaslarını sürdüren Putin, Brüksel'de, Belçika Başbakanı Guy Verhofstadt ile görüşmesinden sonra yaptığı basın toplantısında, Usame bin Ladin'in 11 Eylül'deki terör eylemlerine karıştığının kesin olduğuna inandığını keydediyor ve "İstihbarat servislerimize göre, bin Ladin'in olaylara karıştığı kesin. Servislerimizin daha fazla kanıta ve bilgiye ihtiyaçları yok" diyordu.
Orgeneral Tolon'un kanıt istemesinden bir hafta sonra Amerika ve Rusya "tamam, eminiz, kanıtlar yeterli" diyor; Ecevit bile "Benim için kâfi" diyor
ama konu ile doğrudan ilgili ve iç savaş tehlikesi ile karşı karşıya bulunan cephe ülkesi Pakistan "Kanıt sunulmadı" diye açıklama yapıyordu.
Amerika; Türkiye ve NATO'lu müttefiklerine sunduğu kanıtları Pakistan'a vermemiş miydi? Yoksa aynı kanıtlar Pakistan tarafından inandırıcı mı bulunmamıştı?
Bakın daha Eylül'ün 26'sında yâni; Teksaslı kovboyun "Kanıt filân göstermeye ihtiyacım yok" dediği, Nato İttifak Senedi'nin 5'inci Maddesi yürürlüğe konduğu halde TBMM, MGK ve Bakanlar Kurulu'nun daha halâ toplantıya çağrılmamış olduğu, onlar toplanmadığı halde 57'inci Hükümetin "ilgili" bakanlarının, başbakan yardımcılarının ve dahi bizzat Başbakanı'nın Amerika'ya koşulsuz tabiiyet beyan eylediği bir dönemde Ege Ordu Komutanı Orgeneral Hurşit Tolon ne diyordu:
"1- Saldırı dışardan değilse 5'inci madde işlemez: NATO üyesi bir ülkeye yönelik saldırıyı tüm üyelere yapılmış sayan 5'inci maddenin uygulanması şarta bağlıdır. Ancak saldırının dışardan yapıldığı ispatlanırsa bu madde işletilebilir. Bu açıkça ve net bir biçimde NATO üyelerine kabul ettirilmelidir. 2.Buna savaş derseniz sorun yaratırsınız: Teröristle yapılan mücadelenin adına savaş dersek, yeni sorunlarla karşılaşmamız kaçınılmaz olur. Zira bu durumda terörist, savaşılan taraf olur. Böylece Cenevre Sözleşmesi'ne göre savaş hukuku şartları doğar. 3- Teröristle mücadele terörü yok etmez: Çünkü terörün sosyal, ekonomik, askeri kültürel boyutları vardır. Bu konularda aceleci olmamak lazım. Bir yangını söndüreyim derken daha büyük boyutlarda bir başka yangını körüklememek gerekir. 4- Müdahale için NATO yeni bir karar almalı: Mücadele edilecek alan, sorumluluk alanı dışındadır. Bu da üye ülkelerin oturup yeni bir karar almasını gerektirir. Hemen 5'inci madde uygulanamaz."
Dün takvimler kıymetli okuyucu, Ekim Ayı'nın 2'sini gösteriyordu ve akşamüzeri televizyonlar yayınlarını keserek Amerikan Büyükelçisi Pearson'un Başbakan Ecevit'i ziyaret ettiğini duyuruyorlardı. Pearson çıkışta gazetecilere şunları söyledi:
"Çok hassas konuları ele aldık, Başbakana Usame Bin Ladin ve El Kaide örgütünün, ABD'de 11 Eylül'de New York, Washington ve Pennsylvania'daki saldırılarla bağlantılı olduğuna dair toplanan tüm delilleri sunduk. Araştırmalar devam ediyor, bilgi toplamayı sürdüreceğiz. Bu bizim Türk hükümetine taahhüdümüzdü, bunu yerine getirdik."
Başbakan Ecevit'in aynı gün Başbakanlık Merkez Binası'ndan ayrılırken ABD'nin Ankara Büyükelçisi Robert Pearson ile yaptığı görüşmeye ilişkin açıklamaları ise doğrusu yüreklere su serpecek nitelikteydi !;
"Terörizme karşı mücadelede Türkiye ile ABD çok yakın işbirliği ve dayanışma içindedir.Onun için birbirimize sık sık gerekli bilgileri ulaştırıyoruz. Bugün de Büyükelçi Sayın Pearson son gelişmeler hakkında bilgi verdi. Bu arada, Usame Bin Ladin ve El Kaide örgütünün 11 Eylül faciasıyla, trajedisiyle ilgili bağlantılarının artık kesin olarak ortaya çıktığını bildirdi ve diğer bilgileri verdi. Karşılıklı bilgi alış-verişinde bulunduk."
Ecevit, gazetecilerin sorularını da yanıtladı. Büyükelçi Pearson'un kendisine sunduğu kanıtların neler olduğunun sorulması üzerine Başbakan Ecevit, "Bu ayrıntıları söyleyemem tabii. Fakat, bu konuda ABD çok emin ve gerekli çalışmaları, hazırlıkları yapıyorlar" dedi. Başbakan Ecevit, kanıtları inandırıcı bulup bulmadığı sorusuna da, "ABD'nin inandırıcı bulması benim için de inandırıcıdır" yanıtını verdi.
1974'ün Amerika'ya bile meydan okuyan Karaoğlan'ı anlaşılan ilerleyen yaşıyla beraber globalleşen dünyada yerini alıyor ve rahatça "Önemli değil, Amerika inandırıcı buluyorsa benim için kâfidir" diyebiliyordu.
Destek karşılıklı olmalıydı tabiî... Geçen hafta İDEF Savunma Sanayi Fuarı çerçevesinde Bilkent Otel'de düzenlenen, "Dünyadaki politik teknolojik, stratejik gelişmeler ve Türkiye'ye etkileri" sempozyumunda bir konuşma yapan Pearson davetlilerin şaşkın bakışları arasında "Herkes Türkiye'de bu hükümetin gidici olduğunu söylerken benim aksini ifade etmem bazılarına ilginç gelecek ama ABD, Başbakan Ecevit'in şahsında son derece güvenilir bir müttefik bulmuştur ve işbirliğimiz devam edecektir" dememiş miydi?
Bir Büyükelçinin, nezdinde bulunduğu ülkenin iç politikasına bu kadar gırtlağına kadar batması ve "geleceğe" ipotek koyması alışılmış bir görüntü değildi ama burası Türkiye idi, olurdu böyle şeyler.
Halbuki Ecevit'in "Amerika inandıysa benim için kâfi" dediği saatlerde Pakistan, ABD Büyükelçisi Wendy Chamberlin'in, Devlet Başkanı Pervez Müşerref ile görüşmesinde, Usame Bin Ladin'in 11 Eylül'de düzenlenen terörist saldırılarla doğrudan ilişkisini gösteren kanıt sunmadığını bildiriyordu.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Riaz Muhammed Han, yaptığı açıklamada, Büyükelçi'nin, Müşerref'i sadece "terörist saldırılarla ilgili yürütülen araştırmanın durumu" konusunda bilgilendirdiğini söyledi.
Aynı gün son derece ilginç bir diğer açıklama da Brüksel'den gelmekte gecikmedi.
Belçika, AB ve NATO bünyesinde resmi temaslarını sürdüren Putin, Brüksel'de, Belçika Başbakanı Guy Verhofstadt ile görüşmesinden sonra yaptığı basın toplantısında, Usame bin Ladin'in 11 Eylül'deki terör eylemlerine karıştığının kesin olduğuna inandığını keydediyor ve "İstihbarat servislerimize göre, bin Ladin'in olaylara karıştığı kesin. Servislerimizin daha fazla kanıta ve bilgiye ihtiyaçları yok" diyordu.
Orgeneral Tolon'un kanıt istemesinden bir hafta sonra Amerika ve Rusya "tamam, eminiz, kanıtlar yeterli" diyor; Ecevit bile "Benim için kâfi" diyor
ama konu ile doğrudan ilgili ve iç savaş tehlikesi ile karşı karşıya bulunan cephe ülkesi Pakistan "Kanıt sunulmadı" diye açıklama yapıyordu.
Amerika; Türkiye ve NATO'lu müttefiklerine sunduğu kanıtları Pakistan'a vermemiş miydi? Yoksa aynı kanıtlar Pakistan tarafından inandırıcı mı bulunmamıştı?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002