Atatürk'ün en önemli icraatlarından biri de halifeliğin Meclis'e intikalidir. Mustafa Kemal bazı güruhların anlattığı gibi hliafeti kaldırmadı, sadece zamanı geldiğinde sahibine devredilmek üzere hilafet makamını TBMM'ye devretti.
Atatürk'e atılan birçok iftira gibi, "Atatürk halifeliği kaldırdı" iddiası da Cumhuriyet düşmanlarının yalanlarındandır. Kılavuzu karga olanın? deyimi misali Atatürk ve ailesiyle ilgili iftiraları ağzına alanların kaynakları Yunan ve İngiliz istihbaratının servis ettiği yalanlardır.
Hz. Muhammed'den (s.a.a.) sonra O'nun yerine geçen (Hz. Muhammed'in halefi anlamında) Hz. Muhammed'in (s.a.a.) peygamberlik dışındaki görevlerini yerine getiren kişilere halife denmiştir. Zaten İslam dininde halife, babadan oğula ya da demokratik bir seçimle verilebilen bir makam değildir. Halifelik sadece Allah'ın seçtiği kişilere verilir. Atatürk, 3 Mart 1924'te halifeliği Meclis'e tevdi ederek meselenin tüm boyutlarına hakimdir. Halifeliğin tarihsel sürecini çok çok iyi bilmektedir.
Atatürk'e göre, İslam tarihinde Muaviye'nin iktidarıyla birlikte halifelik tamamen siyasal güç haline gelmiştir. Muaviye'nin, halifeliği saltanat haline getirmesini, gelecekte İslam tarihi açısından büyük sorunlara yol açacak bir sürecin başlangıcı olarak değerlendirmiştir.
Atatürk'e göre Muaviye'nin hilafeti saltanata dönüştürmesi İslam tarihindeki rejim sorununun başlangıcıdır.
Atatürk yaptığı konuşmalarda Sıffin Savaşı'nda Muaviye'nin askerlerinin mızraklarına Kur'an-ı Kerim yaprakları taktıklarını, bunun sonucunda Hz. Ali'nin ordusunda tereddüt meydana getirdiklerini, bu şekilde İslam dininin siyasal çıkarlar uğruna kullanıldığını, hak olan Kur'an'ın haksızlığa araç yapıldığını söylemiştir.
Atatürk, İslam tarihinde dinin siyasete alet edilmesinin olumsuz sonuçlara neden olduğunu hatırlatarak, yeni Türkiye'de dinin siyasete alet edilmesine izin verilmemesi gerektiğini vurgulamıştır.
Atatürk, Muaviye'nin bu 'hilekâr' ve 'dine aykırı' tutumunun daha sonraki müstebit (baskıcı) hükümdarlar tarafından da benimsendiğini; tarih boyu büyün müstebit hükümdarların dini siyasete ve kendi çıkarlarına alet ettiklerini belirtmiştir.
Atatürk, Muaviye'nin idaresi altındaki Emevi Devleti'ne gerek siyasal, gerekse dini açılardan ağır eleştiriler yöneltmiş ve özellikle Muaviye idaresi altındaki Emevilerin İslam ruhuyla çelişen uygulamalarına dikkat çekmiştir.
Sonuç olarak, Atatürk, annesi Molla Zübeyde Hanım ve babası Ali Rıza Bey'in etkisiyle, Ehl-i Beyt'e olan sevgisi ve ilgisinden ötürü özellikle Hz. Ali'nin hayatını ve halifeliğini incelemiştir. Zaten Atatürk'ün soyu da anne ve baba tarafından Ehl-i Beyt'e dayanmaktadır.
Tabii ki burada dikkat edilmesi gereken bir konu da onun bu görüşlerinin 80 yıl önceki kaynaklardan elde edilmiş olmasıdır. Mustafa Kemal Atatürk 80 yıl önceki kaynakları araştırarak Hz. Ali'nin dışındaki halifelerin bu kurumu kendi çıkarları adına kullandığı kanaatine varmıştır.
Günümüzde milletimize Atatürk'ü kötü tanıtmak 'hilafetin kaldırılması' ?ki kaldırılmamıştır- meselesi kullanılmıştır. Atatürk başta da belirttiğimiz gibi araştırmaları sonucu halifenin seçimle ya da babadan oğula geçerek belirlenemeyeceğini, halifelik makamının belirleyicisinin yüce Allah olduğu kanaatine varmıştır ve halifeliği TBMM'nin vicdanına bırakarak TBMM'ye iade etmiştir.
Bugün Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığından yola çıkarak halifeliği getirmek isteyenler İslam dinini ve yakın tarihi bilmedikleri için büyük bir cinayet işliyorlar.
Halbuki Cumhuriyet'in değerlerinden uzaklaştıkça laikliğin ne kadar önemli bir değer olduğunu anlamak ve bu değerlerimize sahip çıkmak hem hakkımız hem de vazifemizdir.
(Kaynak: Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, s. 287-289).
Atatürk'e atılan birçok iftira gibi, "Atatürk halifeliği kaldırdı" iddiası da Cumhuriyet düşmanlarının yalanlarındandır. Kılavuzu karga olanın? deyimi misali Atatürk ve ailesiyle ilgili iftiraları ağzına alanların kaynakları Yunan ve İngiliz istihbaratının servis ettiği yalanlardır.
Hz. Muhammed'den (s.a.a.) sonra O'nun yerine geçen (Hz. Muhammed'in halefi anlamında) Hz. Muhammed'in (s.a.a.) peygamberlik dışındaki görevlerini yerine getiren kişilere halife denmiştir. Zaten İslam dininde halife, babadan oğula ya da demokratik bir seçimle verilebilen bir makam değildir. Halifelik sadece Allah'ın seçtiği kişilere verilir. Atatürk, 3 Mart 1924'te halifeliği Meclis'e tevdi ederek meselenin tüm boyutlarına hakimdir. Halifeliğin tarihsel sürecini çok çok iyi bilmektedir.
Atatürk'e göre, İslam tarihinde Muaviye'nin iktidarıyla birlikte halifelik tamamen siyasal güç haline gelmiştir. Muaviye'nin, halifeliği saltanat haline getirmesini, gelecekte İslam tarihi açısından büyük sorunlara yol açacak bir sürecin başlangıcı olarak değerlendirmiştir.
Atatürk'e göre Muaviye'nin hilafeti saltanata dönüştürmesi İslam tarihindeki rejim sorununun başlangıcıdır.
Atatürk yaptığı konuşmalarda Sıffin Savaşı'nda Muaviye'nin askerlerinin mızraklarına Kur'an-ı Kerim yaprakları taktıklarını, bunun sonucunda Hz. Ali'nin ordusunda tereddüt meydana getirdiklerini, bu şekilde İslam dininin siyasal çıkarlar uğruna kullanıldığını, hak olan Kur'an'ın haksızlığa araç yapıldığını söylemiştir.
Atatürk, İslam tarihinde dinin siyasete alet edilmesinin olumsuz sonuçlara neden olduğunu hatırlatarak, yeni Türkiye'de dinin siyasete alet edilmesine izin verilmemesi gerektiğini vurgulamıştır.
Atatürk, Muaviye'nin bu 'hilekâr' ve 'dine aykırı' tutumunun daha sonraki müstebit (baskıcı) hükümdarlar tarafından da benimsendiğini; tarih boyu büyün müstebit hükümdarların dini siyasete ve kendi çıkarlarına alet ettiklerini belirtmiştir.
Atatürk, Muaviye'nin idaresi altındaki Emevi Devleti'ne gerek siyasal, gerekse dini açılardan ağır eleştiriler yöneltmiş ve özellikle Muaviye idaresi altındaki Emevilerin İslam ruhuyla çelişen uygulamalarına dikkat çekmiştir.
Sonuç olarak, Atatürk, annesi Molla Zübeyde Hanım ve babası Ali Rıza Bey'in etkisiyle, Ehl-i Beyt'e olan sevgisi ve ilgisinden ötürü özellikle Hz. Ali'nin hayatını ve halifeliğini incelemiştir. Zaten Atatürk'ün soyu da anne ve baba tarafından Ehl-i Beyt'e dayanmaktadır.
Tabii ki burada dikkat edilmesi gereken bir konu da onun bu görüşlerinin 80 yıl önceki kaynaklardan elde edilmiş olmasıdır. Mustafa Kemal Atatürk 80 yıl önceki kaynakları araştırarak Hz. Ali'nin dışındaki halifelerin bu kurumu kendi çıkarları adına kullandığı kanaatine varmıştır.
Günümüzde milletimize Atatürk'ü kötü tanıtmak 'hilafetin kaldırılması' ?ki kaldırılmamıştır- meselesi kullanılmıştır. Atatürk başta da belirttiğimiz gibi araştırmaları sonucu halifenin seçimle ya da babadan oğula geçerek belirlenemeyeceğini, halifelik makamının belirleyicisinin yüce Allah olduğu kanaatine varmıştır ve halifeliği TBMM'nin vicdanına bırakarak TBMM'ye iade etmiştir.
Bugün Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığından yola çıkarak halifeliği getirmek isteyenler İslam dinini ve yakın tarihi bilmedikleri için büyük bir cinayet işliyorlar.
Halbuki Cumhuriyet'in değerlerinden uzaklaştıkça laikliğin ne kadar önemli bir değer olduğunu anlamak ve bu değerlerimize sahip çıkmak hem hakkımız hem de vazifemizdir.
(Kaynak: Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, s. 287-289).
Furkan Talay / diğer yazıları
- Atatürk’ün en büyük düşmanını açıklıyorum / 22.12.2020
- Haydar Baş’ın gizli mirası / 18.12.2020
- Hüseyin Baş’a destek değil yaren olacağız / 02.05.2020
- ‘İdeal delikanlı modeli Mustafa Kemal’ / 21.01.2019
- Rockefeller ve Rothschild Ailesi-II / 04.07.2018
- Rockefeller ve Rothschild Ailesi-I / 03.07.2018
- Atatürk camileri yıktı mı? / 29.06.2018
- Atatürk'ün partisi / 27.05.2018
- Atatürk Haydar Baş Milli Ekonomi Modeli / 11.05.2018
- Atatürk'süz Çanakkale kutlaması olmaz / 21.03.2018
- Haydar Baş’ın gizli mirası / 18.12.2020
- Hüseyin Baş’a destek değil yaren olacağız / 02.05.2020
- ‘İdeal delikanlı modeli Mustafa Kemal’ / 21.01.2019
- Rockefeller ve Rothschild Ailesi-II / 04.07.2018
- Rockefeller ve Rothschild Ailesi-I / 03.07.2018
- Atatürk camileri yıktı mı? / 29.06.2018
- Atatürk'ün partisi / 27.05.2018
- Atatürk Haydar Baş Milli Ekonomi Modeli / 11.05.2018
- Atatürk'süz Çanakkale kutlaması olmaz / 21.03.2018