Atatürk yaşasaydı dinlerarası diyalog için ‘vatana ihanet’ derdi

Dünkü yazımızda dinlerarası diyalog faaliyetlerinin yıkıcı sonuçlarının önemli bir bölümünü aktardık. Bunlardan "Müslüman bir kadınla Hıristiyan bir erkeğin evlendirilmesi" mevzuuna ve de azınlıklarla ilgili açılımlara biraz değinelim.

Malum, FETÖ'nün, hükümetin desteğiyle güçlü olduğu dönemlerde Şanlıurfa'da organize edilen bir düğünde papaz Lester ile Müslüman olarak ifade edilen Meryem'in nikahı kıyılmıştı. Ve bu haber diyalogun bayraktarlığını yapan bir gazetede "Bu bir devrim" manşetiyle yayımlanmıştı.

Öncelikle, Müslüman bir kadının Hıristiyan ya da Yahudi bir erkekle evlenmesi Kur'an'ın ayetleriyle, bizzat Cenab-ı Hak tarafından haram kılınmıştır.

Allah bunu ayetleriyle yasaklamasına rağmen, birilerinin kalkıp diyalog adına, AB ve Vatikan sevdası uğruna bu yasağı icra etmesi, ardından da bunu "devrim" diye tanımlaması oldukça dikkat çekicidir.

Bu devrim kime karşı, kime rağmen yapılmaktadır? Elbette ki Allah'a ve Allah'ın kitabı Kur'an'a karşı; Allah'ın emirlerine ve yasaklarına karşı bir devrim… 

Bunun ne anlama geldiğini siz gayet iyi bilirsiniz.

Siyasilerimizin diyalog faaliyetlerine çanak tutarak, misyonerlik faaliyetlerinin önünü açmasına, azınlık vakıflarına birçok imtiyaz tanınmasına isterseniz Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün bu noktada ortaya koyduğu net tavrıyla cevap verelim:

"Ulu önder Atatürk, 3 Ocak 1921'de, şehit çocuklarına öğretim sağlamak niyetiyle, Amerikalıların, Anadolu toprağında sağlık ve öğretim kurumları kurmak isteğine "ret" cevabı verirken, şu gerekçelere dayanıyor:

1- Yabancıların şu gayeler peşinde koştukları tespit edilmiştir: Memleketin dahilindeki mesailerinden insafsız kâr temin etmek. Bizim için en az zararlı olan yine bunlardır.

2- Bir bölgede elde ettikleri iktisadi imtiyazlara dayanarak ileride oraya sahip olma hakkı çıkarmak. Bu gibilerin, memleketimiz dahilinde çalışmalarına katiyen müsaade edilmemesi kararlaştırılmıştır. Bu suretle hareket etmekle, yalnız kendimize değil, bütün insanlığa fevkalade büyük bir hizmet yaptığımıza kaniyiz; zira hiç şüphem yoktur ki, Harb-ı Umumi'nin başlıca müsebbipleri, bu gibi gayeler peşinde koşan sermayedar grupları ve onlara alet olan politikacılardır.

3- İktisadi, ilmi, ve insani maksatlar altında, memleketimize gelip -gelecekte istilalar hazırlamak için- muhtelif unsurları, gerek hükümete gerekse birbirine karşı tahrik etmek! Bu gibiler hem Harb-ı Umumi'nin hem de memleketimiz dahilindeki feci boğazlaşmaların başlıca müsebbiplerindendir. 

4- Ruhlarına yerleşmiş bulunan Hıristiyanlık hiss-i saikasıyla, hem Hıristiyan azınlıklarla ilgilenmek; ve onlara, ister kasıtlı ister kasıtsız, aralarında yaşadıkları Müslümanlardan ayrılmak arzusunu aşılamak!.." (Kaynak: Türk Hukuk Enstitüsü)

"Dinsiz" iftirası atılan Atatürk, azınlıklar, misyonerler ve yabancılar konusunda bu kadar duyarlıyken, ülkemiz üzerindeki menfur hesapların önünü kesme konusunda bu kadar gayret içindeyken, dindarlıklarını her dem siyasetlerine malzeme yapan siyasilerimizin, AB ve ABD uğruna, diyalog kılıfıyla azınlıklara, yabancılara sundukları ayrıcalıkların, tavizlerin haddi hesabı yok.

Dinin ve paranın kimde olduğunu bilemezsin derler, işte o kabilden…

Dindarım diyenler Haçlı ile kol kola İslam'ı ve Müslüman'ı yıpratmanın hesabı içinde…

Atatürk ise dindar Türk milletini Haçlı tasallutundan korumak için Batıdan gelene dur diyor.

Ve bizler Hoş Geldin Atatürk eserinin ve Atatürk Vatandır tezinin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş Bey sayesinde dinlerarası diyalogun gerçek amacının ne olduğunu; Atatürk'ün gerçekte dine karşı olmadığını, bilakis dindar bir aileden geldiğini, dinin ve dindarın önünü açtığını, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni Müslüman Türk kimliği üzerine bina ettiğini, Ehl-i Beyt soyundan geldiğini öğrendik.

Bu gerçekleri bizlere öğrettiği için kendisine sonsuz minnettarız.