Çanakkale denizlerini İngiliz armadasına mezar eden, Yunanlıları Anadolu'dan denize döken, Sevr esaret anlaşmasını parçalayan, Lozan'da üç asırlık bir inkıraz devrinden sonra ilk defa yeniden, Avrupa emperyalizmini dize getirip, yurt içinde bütün asırlık geri kalmışlık zincirlerini kırarak; esir bir halktan hür ve müstakil bir millet dizayn eden büyük Atatürk'ün manevi huzurunda eğiliyor ve "Hoş geldin Atatürk" diyoruz.
Hasan Cemil Çambel, Atatürk'ün sofrasında nasiplenenlerden? 'Makaleler Hatıralar' kitabında o esrarlı sofrayı şöyle anlatır:
"İşte esrar dolu bir âlem! İçine girilebildiği halde, görülmeyen bir âlem ki, daha dün bir realite idi, bugün bir tarih oldu ve yarın bir efsane olacaktır. Atatürk'ün sofrasını, mesut bir talihle, bütün uzviyetimle ve ruhumda, yıllarca yaşadığım için, size biraz ondan bahsetmek cesaretini buluyorum. Bu sofra bir yaran meclisi miydi?.. Çünkü burada esen hava sevgi, vefa ve arkadaşlıktı? Bu kainatı size ben nasıl anlatabilirim?.. Ben kendim bu sonsuzluk âleminin enginlerine ve derinliklerine ne kadar nüfus edebildim ki bunu sizlere, bir fotoğraf objektifi gibi aksettirebileyim?
Bu sofra bir sevgi yuvası olduğu kadar, bir akademiye de benziyordu. Çünkü burada sık sık ilim, sanat ve umumiyetle kültür bahisleri konuşulur, objektif görüşler, realiteler ve idealler sıra sıra geçerdi. Güzel sanatlar, şiir, musiki Ata'nın sevdiği ve zevk aldığı konulardı. Bu sofra aynı zamanda onun inkılâbının bir tersanesi ve kendi ideallerine göre milli mukadderatı yeniden dokuduğu bir tezgâhtı.
Bu sofra, hikmetle realitenin kaynaştığı bir pınardı. 'Benim sizlerle geçirdiğim bu saatler benim için bir saadettir. Sizlerle yaptığım bu ilmi konuşmalar benim ruhumun yegâne gıdasıdır. Bunu görmüyor musunuz?.. Bunu anlamıyor musunuz?' derdi? Gönlünün ıstırabı yüzünden taşıyor ve gözleri yaşarıyordu. O, bu anda ne kadar güzel, ne kadar büyüktü? Ve ne kadar insandı? Onun öyle meziyetleri, kuvvetleri vardır ki, ancak evliyalarda bulunur, çoğunda da bulunmaz? Onun manevi iffet ve fazileti mutlaktır ki, nadirdir? Kudret onun başına vurmaz, herhalde henüz vurmamıştır, hâlbuki kudreti mutlaktır. Atatürk bütün manasiyle tam insandı ve dünyadan kuyruklu yıldız gibi geçip gitti. Hangi büyük adam tarihte ve hangi yıldız gökte bu kadar asil bir iz bırakmıştır? Türkiye onu milletin babası olarak tebcil etti. Asya ve Afrika onda hürriyetlerinin timsalini buldular. Avrupa ona sivilazatör kahramanı dedi. Ve Birleşik Amerika onu 20. asrın en büyük insanı ilan etti. O iliklerine kadar Türk olduğu ve bütün ruhiyle Türklüğe bağlı kaldığı halde, en âlemşümul insandır."
Yakup Kadri Karaosmanoğlu ise bir yazısında şöyle der: "Atatürk'ün sofrasından hepimizin ruhunda ve dimağında nice derin, tatlı ve ibret verici anılar, yaşama ve insanlığa dair, nice değerli dersler kalmıştır. Atatürk'ün sofradaki sözleri, felsefesi, yol göstericiliği, fıkraları, vecizeleri gerçekten bir hazine idi. Bu sofrada esen hava sevgi, vefa ve arkadaşlıktı. Burada ilim, sanat, kültür, nesnel görüşler, gerçeklikler, idealler yer alırdı. Ülke sorunları, geleceği, çözüm biçimleri aranırdı. Gönül sohbet ister, kahve bahane şiirinde olduğu gibi, M. Kemal için de amaç, tartışmalardı, iyiyi doğruyu bulmaktı. Gece yemekleri bazen müzikli oluyor, çeşitli sanatçılar konser veriyordu. Karatahta, tebeşir, silgi ve kütüphaneden gelen kitaplar, sofranın bir parçası idi."
Hasan Cemil Çambel, Atatürk'ün sofrasında nasiplenenlerden? 'Makaleler Hatıralar' kitabında o esrarlı sofrayı şöyle anlatır:
"İşte esrar dolu bir âlem! İçine girilebildiği halde, görülmeyen bir âlem ki, daha dün bir realite idi, bugün bir tarih oldu ve yarın bir efsane olacaktır. Atatürk'ün sofrasını, mesut bir talihle, bütün uzviyetimle ve ruhumda, yıllarca yaşadığım için, size biraz ondan bahsetmek cesaretini buluyorum. Bu sofra bir yaran meclisi miydi?.. Çünkü burada esen hava sevgi, vefa ve arkadaşlıktı? Bu kainatı size ben nasıl anlatabilirim?.. Ben kendim bu sonsuzluk âleminin enginlerine ve derinliklerine ne kadar nüfus edebildim ki bunu sizlere, bir fotoğraf objektifi gibi aksettirebileyim?
Bu sofra bir sevgi yuvası olduğu kadar, bir akademiye de benziyordu. Çünkü burada sık sık ilim, sanat ve umumiyetle kültür bahisleri konuşulur, objektif görüşler, realiteler ve idealler sıra sıra geçerdi. Güzel sanatlar, şiir, musiki Ata'nın sevdiği ve zevk aldığı konulardı. Bu sofra aynı zamanda onun inkılâbının bir tersanesi ve kendi ideallerine göre milli mukadderatı yeniden dokuduğu bir tezgâhtı.
Bu sofra, hikmetle realitenin kaynaştığı bir pınardı. 'Benim sizlerle geçirdiğim bu saatler benim için bir saadettir. Sizlerle yaptığım bu ilmi konuşmalar benim ruhumun yegâne gıdasıdır. Bunu görmüyor musunuz?.. Bunu anlamıyor musunuz?' derdi? Gönlünün ıstırabı yüzünden taşıyor ve gözleri yaşarıyordu. O, bu anda ne kadar güzel, ne kadar büyüktü? Ve ne kadar insandı? Onun öyle meziyetleri, kuvvetleri vardır ki, ancak evliyalarda bulunur, çoğunda da bulunmaz? Onun manevi iffet ve fazileti mutlaktır ki, nadirdir? Kudret onun başına vurmaz, herhalde henüz vurmamıştır, hâlbuki kudreti mutlaktır. Atatürk bütün manasiyle tam insandı ve dünyadan kuyruklu yıldız gibi geçip gitti. Hangi büyük adam tarihte ve hangi yıldız gökte bu kadar asil bir iz bırakmıştır? Türkiye onu milletin babası olarak tebcil etti. Asya ve Afrika onda hürriyetlerinin timsalini buldular. Avrupa ona sivilazatör kahramanı dedi. Ve Birleşik Amerika onu 20. asrın en büyük insanı ilan etti. O iliklerine kadar Türk olduğu ve bütün ruhiyle Türklüğe bağlı kaldığı halde, en âlemşümul insandır."
Yakup Kadri Karaosmanoğlu ise bir yazısında şöyle der: "Atatürk'ün sofrasından hepimizin ruhunda ve dimağında nice derin, tatlı ve ibret verici anılar, yaşama ve insanlığa dair, nice değerli dersler kalmıştır. Atatürk'ün sofradaki sözleri, felsefesi, yol göstericiliği, fıkraları, vecizeleri gerçekten bir hazine idi. Bu sofrada esen hava sevgi, vefa ve arkadaşlıktı. Burada ilim, sanat, kültür, nesnel görüşler, gerçeklikler, idealler yer alırdı. Ülke sorunları, geleceği, çözüm biçimleri aranırdı. Gönül sohbet ister, kahve bahane şiirinde olduğu gibi, M. Kemal için de amaç, tartışmalardı, iyiyi doğruyu bulmaktı. Gece yemekleri bazen müzikli oluyor, çeşitli sanatçılar konser veriyordu. Karatahta, tebeşir, silgi ve kütüphaneden gelen kitaplar, sofranın bir parçası idi."
Adem Birinci / diğer yazıları
- Ali'nin Hendek’teki darbesi / 28.11.2023
- Kisa hadisi ve Ehl-i Aba / 25.11.2023
- Huzur hakkı ve çoklu maaş / 17.11.2023
- Zilzal Suresi / 26.10.2023
- Bu ülke insanı intihar edemez / 24.10.2023
- Taif ya da zulüm ve merhamet / 06.10.2023
- Boykot / 04.10.2023
- Hz. Fatıma anamızın nuru / 27.09.2023
- Âlemler nura gark oldu Muhammed doğduğu gece / 26.09.2023
- Ebu Leheb (Ateşin Babası) / 04.09.2023
- Kisa hadisi ve Ehl-i Aba / 25.11.2023
- Huzur hakkı ve çoklu maaş / 17.11.2023
- Zilzal Suresi / 26.10.2023
- Bu ülke insanı intihar edemez / 24.10.2023
- Taif ya da zulüm ve merhamet / 06.10.2023
- Boykot / 04.10.2023
- Hz. Fatıma anamızın nuru / 27.09.2023
- Âlemler nura gark oldu Muhammed doğduğu gece / 26.09.2023
- Ebu Leheb (Ateşin Babası) / 04.09.2023