Atatürk'ün üzerinde İmam Ali'nin eli vardı

İcmal Gençlik Yaz kampı'nda kapanış konuşmasını yapan Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'ın Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili ezber bozan tarihi açıklamalarının yankıları sürüyor.
Sayın Baş'ın belgelerle ortaya koyduğu tarihi gerçekler sayesinde; "dinsiz" iftirası atılan liderimiz Atatürk'ün, dindar, hafız, hem anne hem de baba tarafında seyyid, Balkanları topyekün Müslüman yapan bir ceddin evladı, her şeyden önemlisi maneviyat büyüğü bir dede ve kutbü'l-aktab olduğunu öğrendik.
Yine Sayın Baş sayesinde; iftira atılan anne ve babasının seyyid, Ehl-i Beyt ve Kur'an aşığı, hem manevi ilimlerde, hem de zahiri ilimlerde üstün, eli öpülesi tertemiz büyük şahsiyetler olduğunu öğrendik. Aynı kaderi Ehl-i Beyt'in sevilmiş ve seçilmiş büyükleri de yaşamadı mı?
İmam Ali'ye kılıç çeken Muaviye, teb'asını İmam Ali'nin dinden çıktığını söyleyerek toparlamadı mı? İmam Ali'yi şehit eden Hariciler, Hakem olayını bahane ederek, İmam Ali'nin dinden çıktığı iddiasıyla, ilmin kapısı olan, cennetle müjdelenmiş, velayet yolunun sahibi, tertemiz olduğuna Allah'ın şahit olduğu o mübarek insanı şehit etmediler mi?
İmam Hüseyin'i şehit eden Yezit, yine İmam Hüseyin ve yarenlerini dinsizlikle suçlamadı mı?
İmam Ali'nin mübarek babası, Peygamber Efendimizi çocukluğundan itibaren himayesine alan, imanını birçok sözünde, davranışında, hatta yazdığı eserlerde açıkça ortaya koyan, Cebrail'in bizzat Peygamberimize gelerek cennetlik olduğunu müjdelediği Hz. Ebu Talib'e Emevi zihniyeti ve bu sapık zihniyetten beslenenler yıllardır, asırlardır "dinsiz" demediler mi?
Ne garip bir dünya değil mi? Dinin Allah tarafından vazifelendirilmiş sahipleri hep dinsizlikle suçlandı. Peygamberimizin, "Din garip geldi, garip gidecek" beyanı bu durumu ne güzel özetliyor. İşte Ehl-i Beyt soyundan gelen Mustafa Kemal'in, babası Seyyid Ali Rıza Efendinin, annesi Seyyid Molla Zübeyde Hanım'ın kaderi de aynen ceddi İmam Ali, İmam Hüseyin gibi oldu. 
Prof. Dr. Haydar Baş, gizlenen, hiç kimsenin açıklamaya cesaret edemediği gerçekleri belgelerle açığa çıkardı. Prof. Dr. Baş gerçek Atatürk'ü bakın nasıl anlatıyor:
"Atatürk, girdiği hiçbir savaşı kaybetmedi. O zaman burada bir özellik, hikmet var. O zaman onun başının üzerinde bir el var. Bu el İmam Ali'nin elidir. Meğer irşad ve ikaz makamının da, evliya kiram hazeratının da başı Mustafa Kemal Paşa?
Bu adama yıllarca bu memlekette 'dinsiz, kafir' dendi. Şimdi buna dinsiz diyenlerin dinsizliğini varın siz düşünün. Allah bunların şerrinden bu milleti muhafaza eylesin. İşte ben bu şerli adamlarla senelerce savaştım. Benim örneğim de Mustafa Kemal Paşa Hazretleri. Eğer onun savaşını görmeseydim, biz de bu savaşta hep iflas ederdik ama devamlı kazanan ben oldum."
Prof. Dr. Baş'ın konuşmasında beni en çok etkileyen, duygulandıran bölüm ise şu oldu:
"Hacıbektaktaş'ta Cemalettin Çelebi ile görüşme sırasında Atatürk, annesi Zübeyde Hanım'ın gördüğü bir rüyayı anlatır. Zübeyde Hanım'a Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) altın tepsi içinde Kur'an-ı Kerim ve kılıç getirdiğini söyleyince Cemalettin Çelebi, Atatürk'e 'sen de bir rüyaya yat bakalım, yarın konuşalım' der. Atatürk o gece rüyasında delikli taşa girdiğini ve kollarının dirseklerine kadar kanla dolduğunu görür ve sabah rüyasını Cemalettin çelebi'ye anlatır. Cemalettin Çelebi rüyaları şu şekilde yorumlar: 'Peygamberimizin getirdiği Kur'an annene, kılıç ise sanadır. Bu senin savaşacağının işaretidir. Delikli taşa gelince, kollarının kanla dolması bu savaşın zaferle sonuçlanacağının göstergesidir. Zaferin mübarek olsun.' Şimdi dinsiz dedikleri insana bakar mısınız?"
Konuşmasında Atatürk'ün Hacıbektaş'tan ayrılmadan önce Cemalettin çelebi ile birlikte Hacı Bektaş-ı Veli'nin türbesini ziyaret ettiğini belirten Prof. Dr. Baş şunları anlattı:
"Atatürk, Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli'nin türbesine kapanır ve şöyle dua eder: 'Evladını önüme rehber eyledim, meydana çıkıyorum. Yüzümü utandırma.' Görüldüğü üzere Atatürk'ün başlattığı milli mücadele Hacıbektaş'ta yaptığı ziyaret ile manevi bir boyut kazanıyor ve cumhuriyetin temelleri orada atılıyor."
Esasen burada büyük Hak dostu Mustafa Hayri Öğüt Hazretleri'nin Prof. Dr. Baş'a söylediği, "Evlat, zaferler önce maneviyatta gerçekleşir, sonra zahire akseder" sözünün bir pratiğini görüyoruz.
Bu tarihi zaferi ortaya koyan Atatürk'ün üzerinde İmam Ali'nin eli var da, kimsenin bilmediği, bilse de açıklamaya cesaret edemediği bu tarihi gerçekleri birlik ve beraberliğimiz adına ortaya koyan Prof. Dr. Haydar Baş'ın üzerinde İmam Ali'nin eli yok mu?
Ayık olalım ve içimizdeki değerlerin kıymetini içimizdeyken bilelim.