Anadolu coğrafyası tarih boyunca hep dünyanın gözünün üzerinde olduğu bir coğrafya. Bu coğrafyada güçlü ve milli devletlerin barınabilmesi de bir tesadüf değildir. Zira milli devlet politikalarına sahip olmayan devletlerin burada yasama şansı hiç yoktur.
Elbette ki bugün de bu coğrafî kıymeti çok iyi bilen batılı devletler de kendi stratejileri gereği memleketimiz üzerindeki emellerinden vazgeçemezler. Her ne kadar dostluk, kardeşlik, dünya barışını koruma söylemlerinin bolca ifade edildiği sözleri çokça duyduğumuz bir dönem yaşıyor olsak da, tarih ve gelişen olaylar bunun böyle olmadığını bize gösteriyor.
Batı dünyası devamlı surette farklı bir yüzüyle milletimiz üzerindeki hesaplarını uygulamaya koyuyor.
En son AB'ye alınma şartlarındandır diye önümüze getirip hayatımıza sokmayı başardıkları kanun maddelerin de de bunu açıkça görebiliyoruz.
Anadolu topraklarında tarihi bir, kültürü bir, dini bir vatandaşlarımızın en doğal haklarını koruma adına giriştikleri faaliyetler batının asıl meselesinin etnik köken ayrımı olgusunu tahrik edip, milletimizin güçlü birlik duygusunu yıpratmak olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Batı ile Türk milletinin tarihten gelen insanî değerler konusundaki farklılığı da batının insan haklarıyla ilgili olarak ne derece samimi olduğunu zaten gösteriyor. Tarihi kan ve katliamlarla dolu, bugünü malum saldırılarla devam edenlerin insan hakkından söz etmesi ne kadar ilginç.
Batının tarihinden günümüze uzanan kanlı bir sayfaya bakalım:
"Eminiz ki İspanyollar, zulüm ve kötülükle akıllı insanlarla dolu toprakları insanlardan kopardılar, yerle bir ettiler. Böylece kıta, bugünkü terk edilmiş halini aldı. 40 yıl boyunca kadın, erkek, çocuk 12 milyondan fazla insan Hıristiyanların iğrenç eylemleri ve zorbalıkları yüzünden öldü. Bu rakam kesin ve gerçektir.
Yerliler çok zayıf, az saldırgan, dayanıksız ve savunmasız idiler. Atlarını, kılıçlarını, mızraklarını alan Hıristiyanlar, Amerikalı yerlilerin daha önce hiç görmedikleri eylemlere başladılar: Kan dökme ve katliam. Köylere giriyor, çocuk, yaşlı, hamile veya lohusa demeden yerlilerin karınlarını deşiyor, parçalara ayırıyorlardı. Çocuklarıyla beraber annelerini ve önlerine çıkan herkesi kılıçtan geçiriyorlardı". (Bartelome de las Casas, Hint Adaları Halkının Yok Edilmesi. Kaynak: Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler, Prof. Dr. Haydar Baş).
En son yaşanan şu gelişmelere de hiç şaşmamak gerek:
Geçtiğimiz Mayıs ayında Amerika'daki Ermenilerin yoğun faaliyetleri sonucu Clarc Üniversitesinde "Soykırım Kürsüsü" açıldı.
Yunanistan'da Cumhurbaşkanı Stefenapulus'un da katıldığı törenle Pontuslu Rumlar için "Soykırım Anıtı" açıldı.
Yunan Cumhurbaşkanı "Pontuslara karşı işlenen soykırımı asla unutmayacağız" dedi.
İsviçre'de yayımlanan Aftonbladet gazetesi Güneydoğumuzu Kürdistan diye gösterdi.
İsveç'in devlet televizyonu Diyarbakır'dan, Kürdistan'ın başkenti diye söz etti.
Bu olaylar olurken tepki göstermesi gerekenler "Rumların ve Ermenilerin vakıflarına geniş haklar tanıyan yasalar" çıkardı. Bölücülerin ekmeğine yağ süren yasaları meclisten geçirdi.
Tepki yerine teslimiyet sergiledi.
Bütün bu gelişmeler batının varlık nedenidir. Burada ayık olması gereken bizim siyasi irademizdir.
Elbette ki bugün de bu coğrafî kıymeti çok iyi bilen batılı devletler de kendi stratejileri gereği memleketimiz üzerindeki emellerinden vazgeçemezler. Her ne kadar dostluk, kardeşlik, dünya barışını koruma söylemlerinin bolca ifade edildiği sözleri çokça duyduğumuz bir dönem yaşıyor olsak da, tarih ve gelişen olaylar bunun böyle olmadığını bize gösteriyor.
Batı dünyası devamlı surette farklı bir yüzüyle milletimiz üzerindeki hesaplarını uygulamaya koyuyor.
En son AB'ye alınma şartlarındandır diye önümüze getirip hayatımıza sokmayı başardıkları kanun maddelerin de de bunu açıkça görebiliyoruz.
Anadolu topraklarında tarihi bir, kültürü bir, dini bir vatandaşlarımızın en doğal haklarını koruma adına giriştikleri faaliyetler batının asıl meselesinin etnik köken ayrımı olgusunu tahrik edip, milletimizin güçlü birlik duygusunu yıpratmak olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Batı ile Türk milletinin tarihten gelen insanî değerler konusundaki farklılığı da batının insan haklarıyla ilgili olarak ne derece samimi olduğunu zaten gösteriyor. Tarihi kan ve katliamlarla dolu, bugünü malum saldırılarla devam edenlerin insan hakkından söz etmesi ne kadar ilginç.
Batının tarihinden günümüze uzanan kanlı bir sayfaya bakalım:
"Eminiz ki İspanyollar, zulüm ve kötülükle akıllı insanlarla dolu toprakları insanlardan kopardılar, yerle bir ettiler. Böylece kıta, bugünkü terk edilmiş halini aldı. 40 yıl boyunca kadın, erkek, çocuk 12 milyondan fazla insan Hıristiyanların iğrenç eylemleri ve zorbalıkları yüzünden öldü. Bu rakam kesin ve gerçektir.
Yerliler çok zayıf, az saldırgan, dayanıksız ve savunmasız idiler. Atlarını, kılıçlarını, mızraklarını alan Hıristiyanlar, Amerikalı yerlilerin daha önce hiç görmedikleri eylemlere başladılar: Kan dökme ve katliam. Köylere giriyor, çocuk, yaşlı, hamile veya lohusa demeden yerlilerin karınlarını deşiyor, parçalara ayırıyorlardı. Çocuklarıyla beraber annelerini ve önlerine çıkan herkesi kılıçtan geçiriyorlardı". (Bartelome de las Casas, Hint Adaları Halkının Yok Edilmesi. Kaynak: Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler, Prof. Dr. Haydar Baş).
En son yaşanan şu gelişmelere de hiç şaşmamak gerek:
Geçtiğimiz Mayıs ayında Amerika'daki Ermenilerin yoğun faaliyetleri sonucu Clarc Üniversitesinde "Soykırım Kürsüsü" açıldı.
Yunanistan'da Cumhurbaşkanı Stefenapulus'un da katıldığı törenle Pontuslu Rumlar için "Soykırım Anıtı" açıldı.
Yunan Cumhurbaşkanı "Pontuslara karşı işlenen soykırımı asla unutmayacağız" dedi.
İsviçre'de yayımlanan Aftonbladet gazetesi Güneydoğumuzu Kürdistan diye gösterdi.
İsveç'in devlet televizyonu Diyarbakır'dan, Kürdistan'ın başkenti diye söz etti.
Bu olaylar olurken tepki göstermesi gerekenler "Rumların ve Ermenilerin vakıflarına geniş haklar tanıyan yasalar" çıkardı. Bölücülerin ekmeğine yağ süren yasaları meclisten geçirdi.
Tepki yerine teslimiyet sergiledi.
Bütün bu gelişmeler batının varlık nedenidir. Burada ayık olması gereken bizim siyasi irademizdir.
Ali Haydar Aktaş / diğer yazıları
- IMF'nin kurban listesi / 05.11.2002
- Misyonerler, yarınlarımızı karartıyor / 02.11.2002
- Türkler geliyor / 31.10.2002
- ABD, yeni bir mâsum katliamına hazırlanıyor / 21.10.2002
- Vatandaş, BTP gerçeğinin farkında / 18.10.2002
- Milletin geleceğini düşünen tek parti BTP / 16.10.2002
- Milletin başına 'Baş' geliyor / 11.10.2002
- Batı'nın sömürge anlayışında dinin fonksiyonu / 28.09.2002
- Bağımsızlıkbir milletin vazgeçilmezidir / 26.09.2002
- Milli ekonomi şart / 20.09.2002
- Misyonerler, yarınlarımızı karartıyor / 02.11.2002
- Türkler geliyor / 31.10.2002
- ABD, yeni bir mâsum katliamına hazırlanıyor / 21.10.2002
- Vatandaş, BTP gerçeğinin farkında / 18.10.2002
- Milletin geleceğini düşünen tek parti BTP / 16.10.2002
- Milletin başına 'Baş' geliyor / 11.10.2002
- Batı'nın sömürge anlayışında dinin fonksiyonu / 28.09.2002
- Bağımsızlıkbir milletin vazgeçilmezidir / 26.09.2002
- Milli ekonomi şart / 20.09.2002