Seçimlere kısa bir zaman kala partiler, meydanları doldurup propagandalarına hız veriyorlar. Seçmenin, oyunu kullanacağı partinin çizgisini bilmesi en doğal hakkı. Partiler, bu çizgilerini millete anlatırken birbirleriyle yarışır derecede IMF yanlısı tavır ve düşüncelerini ortaya koyarak, oylarını arttırma yoluna gidiyorlar.
Mevcut partilerin bir tanesi hariç, diğer geri kalanlarının hepsi alenen ya da perde arkasında IMF ile bağlarının ne derece kuvvetli olduğunu ve bu bağın daha da sağlamlaşması için gösterecekleri gayretlerin nasıl gerçekleşeceğini halka beyan ediyorlar.
Hakikatte top-tüfek kullanmadan zengin ülkelerin az gelişmiş veya gelişme sürecindeki ülkeleri sömürmesinin; kültürünü, siyasetini, ekonomisini, inancını, topyekün bütün varlıklarını teslim almasının adı olan global düzenin işleyişi, IMF ve Dünya Bankası eliyle sağlanmaktadır.
Bilhassa II. Dünya Savaşı'ndan sonra azgelişmiş ülkeler bu iki kurumdan borç almaya ve bunlarla iş yapmaya kasıtlı olarak özendirildiler. Amerikalı ekonomist H. Magdoff, borçlanmayla ilgili şunları söylüyor:
"Kredi için IMF'ye başvuran ülke, müthiş bir darboğazın içinde değilse bile böyle bir darboğazın eşiğinde demektir".
IMF'den borç almak suretiyle hemen her alanda dışarıya bağımlı bir konuma gelen ülkeler üzerinde bir siyasi hegemonya oluşturulur ki, globalleşmenin asıl maksadı da budur. Yani borç, yardım, yatırım, kredi vs. adı altında ülkeleri her alanda teslim almaktır.
IMF reçetelerini ve dış borç alımını desteklediği bilinen ABD, kendi ekonomi politikasını ise bambaşka bir çizgiye oturtmuştur. ABD'li Profesör Stiglitz: "IMF halkların ve ulusların çıkarlarını düşünmüyor, temsil de etmiyor. O, yalnız banka kesiminin çıkarlarını hesaplıyor. Başlıca saplantısı ise, açılmış kredilerin ödeme güvenliği. Biz ABD'de; Merkez Bankası ve Beyaz Saray elele verip, IMF ne diyorsa aksini yaptık. Sonuç son dokuz yılda elde edilen büyüme oldu" demektedir.
Türkiye için durumu değerlendirmek gerekirse, AB'ye girdiğimiz takdirde milli gelirimizin 10 bin Dolar olacağı veya IMF reçetelerini uygulamak suretiyle kalkınacağımız iddiaları, ancak bir rüyadır. AB mensuplarının gayesi Türkiye'nin çıkarlarını elde etmek ve ülkemiz üzerindeki hakimiyetini güçlendirmektir.
Cereyan eden hadiseler geniş çaplı değerlendirmelere tabi tutulmadıktan sonra, hiçbir işten olumlu netice elde edilmesi mümkün değildir.
Milletin tamamını ilgilendiren bu meseleleri milletin önüne getirmek, tartışmak, olduğu gibi ortaya koymak, siyasilerin tamamının vazifesi olduğu gerçeği ortada iken, bu vazifeyi ifa eden tek parti ve tek liderin olması, yaklaşan seçimlerde milletin kararını belirleyecektir. Zira Prof. Dr. Haydar Baş ve Bağımsız Türkiye Partisi milletin geleceğini düşünen ve şartları buna göre değerlendiren tek irade olarak karşımıza çıkıyor.
Mevcut partilerin bir tanesi hariç, diğer geri kalanlarının hepsi alenen ya da perde arkasında IMF ile bağlarının ne derece kuvvetli olduğunu ve bu bağın daha da sağlamlaşması için gösterecekleri gayretlerin nasıl gerçekleşeceğini halka beyan ediyorlar.
Hakikatte top-tüfek kullanmadan zengin ülkelerin az gelişmiş veya gelişme sürecindeki ülkeleri sömürmesinin; kültürünü, siyasetini, ekonomisini, inancını, topyekün bütün varlıklarını teslim almasının adı olan global düzenin işleyişi, IMF ve Dünya Bankası eliyle sağlanmaktadır.
Bilhassa II. Dünya Savaşı'ndan sonra azgelişmiş ülkeler bu iki kurumdan borç almaya ve bunlarla iş yapmaya kasıtlı olarak özendirildiler. Amerikalı ekonomist H. Magdoff, borçlanmayla ilgili şunları söylüyor:
"Kredi için IMF'ye başvuran ülke, müthiş bir darboğazın içinde değilse bile böyle bir darboğazın eşiğinde demektir".
IMF'den borç almak suretiyle hemen her alanda dışarıya bağımlı bir konuma gelen ülkeler üzerinde bir siyasi hegemonya oluşturulur ki, globalleşmenin asıl maksadı da budur. Yani borç, yardım, yatırım, kredi vs. adı altında ülkeleri her alanda teslim almaktır.
IMF reçetelerini ve dış borç alımını desteklediği bilinen ABD, kendi ekonomi politikasını ise bambaşka bir çizgiye oturtmuştur. ABD'li Profesör Stiglitz: "IMF halkların ve ulusların çıkarlarını düşünmüyor, temsil de etmiyor. O, yalnız banka kesiminin çıkarlarını hesaplıyor. Başlıca saplantısı ise, açılmış kredilerin ödeme güvenliği. Biz ABD'de; Merkez Bankası ve Beyaz Saray elele verip, IMF ne diyorsa aksini yaptık. Sonuç son dokuz yılda elde edilen büyüme oldu" demektedir.
Türkiye için durumu değerlendirmek gerekirse, AB'ye girdiğimiz takdirde milli gelirimizin 10 bin Dolar olacağı veya IMF reçetelerini uygulamak suretiyle kalkınacağımız iddiaları, ancak bir rüyadır. AB mensuplarının gayesi Türkiye'nin çıkarlarını elde etmek ve ülkemiz üzerindeki hakimiyetini güçlendirmektir.
Cereyan eden hadiseler geniş çaplı değerlendirmelere tabi tutulmadıktan sonra, hiçbir işten olumlu netice elde edilmesi mümkün değildir.
Milletin tamamını ilgilendiren bu meseleleri milletin önüne getirmek, tartışmak, olduğu gibi ortaya koymak, siyasilerin tamamının vazifesi olduğu gerçeği ortada iken, bu vazifeyi ifa eden tek parti ve tek liderin olması, yaklaşan seçimlerde milletin kararını belirleyecektir. Zira Prof. Dr. Haydar Baş ve Bağımsız Türkiye Partisi milletin geleceğini düşünen ve şartları buna göre değerlendiren tek irade olarak karşımıza çıkıyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Haydar Aktaş / diğer yazıları
- IMF'nin kurban listesi / 05.11.2002
- Misyonerler, yarınlarımızı karartıyor / 02.11.2002
- Türkler geliyor / 31.10.2002
- ABD, yeni bir mâsum katliamına hazırlanıyor / 21.10.2002
- Vatandaş, BTP gerçeğinin farkında / 18.10.2002
- Milletin geleceğini düşünen tek parti BTP / 16.10.2002
- Milletin başına 'Baş' geliyor / 11.10.2002
- Batı'nın sömürge anlayışında dinin fonksiyonu / 28.09.2002
- Bağımsızlıkbir milletin vazgeçilmezidir / 26.09.2002
- Milli ekonomi şart / 20.09.2002
- Misyonerler, yarınlarımızı karartıyor / 02.11.2002
- Türkler geliyor / 31.10.2002
- ABD, yeni bir mâsum katliamına hazırlanıyor / 21.10.2002
- Vatandaş, BTP gerçeğinin farkında / 18.10.2002
- Milletin geleceğini düşünen tek parti BTP / 16.10.2002
- Milletin başına 'Baş' geliyor / 11.10.2002
- Batı'nın sömürge anlayışında dinin fonksiyonu / 28.09.2002
- Bağımsızlıkbir milletin vazgeçilmezidir / 26.09.2002
- Milli ekonomi şart / 20.09.2002