Anlatılır ki; Ebu Cehil'in yolu bir gün Hz. Peygamber'e (s.a.v.) düşer. Allah Resulüne bakarak der ki; "Ey Muhammed, Sana baktıkça içim kararıyor. Bütün çirkinlikleri Sende seyrediyorum." Hz. Peygamber'in (s.a.v.) cevabı kısa olur ve, "Doğrudur" der. Biraz sonra Hz. Ebu Bekir (r.a.) gelir ve "Ya Resûlallah (s.a.v.), Sen ne kadar güzelsin. Bütün âlemin güzelliğini Sende seyrediyorum" der. Hz. Peygamber (s.a.v.) ona da, "Doğrudur" der. Sahabe sorar: "Ya Resûlallah, Ebu Cehil geldi, 'çirkinsin' dedi, 'doğrudur' dedin. Ebu Bekir geldi, 'güzelsin' dedi, 'doğrudur' dedin. Bunun hikmeti nedir?" Hz. Peygamber buyurur: "Biz bir aynayız, bize bakan kendini görür."
Çağın bilgesi Haydar Baş Hocamızın tespitiyle; toplum, insanların iç dünyasının tezahürüdür. Bir başka ifadeyle, insanın iç dünyası ancak toplumla açığa çıkar. Yani insan ancak insanla anlaşılır. Kişinin yalnız başına kendini tanıması oldukça güçtür.
Tasavvuf terminolojisinde bulunan birçok manevî hastalıklar "başkalarıyla" test edilerek netlik kazanır. Örneğin kibir; kişinin kendini başkalarından üstün görmesi, riya; Hak'tan geçip insanların rızasını gözetmesi, hased; başkalarını çekememesi, gıybet insanları çekiştirmesi v.s. Bütün bu rahatsızlıklar kalpte vardır fakat âşikâr değildir, sosyal hayatla görünür olur. Robinson'un ya da Hay bin Yekzan'ın kendi ucubunu anlaması mümkündür ama kibrini, riyasını, gıybet ya da hased yönünü tanıması çok kolay değildir. Böylece şehirdeki dervişin dağdaki dervişe olan üstünlüğü daha iyi anlaşılır.
İnsan fıtratıyla doğar. Toplum ve aile ise o fıtrata olumlu ya da olumsuz davranışlar kazandırır. Bazen de yeni bir seciyeye zorlar. Şu bir gerçektir ki; bizi biraz da toplumun beklentileri şekillendirir. Mükemmeliyetçi bir sosyal ortamda kişiye hata yapma hakkı pek tanınmaz. İnsanın özgüveninin alabora edildiği, yeteneklerinden ziyade eksikliklerinin su yüzüne çıktığı bu mevkilerde bireyler birbirlerini yiyerek beslenirler. Kabiliyetler küçük zafiyetleri aşıp boy gösteremez. İnsan ya toplumun tuttuğu konveks aynadaki aksine bakıp yetersizliğine üzülecek ya da riya yolunu seçip olması istendiği gibi görünecektir.
Bir de şahısların kabiliyetlerine büyüteçle bakıldığı sosyal gruplar vardır. Genellikle bağımlı kişiliklerin ardından gittiği bireyler, lider olmadıkları halde böyle bir zanna kapılırlar. Yaşamında hep vagon olmayı tercih edip yükümlülükten sıyrılmayı saadet sayan karakterler her zaman lider adayına zemin hazırlarlar. Bir yandan dümeni ona teslim ederken, diğer yandan kaptana yeteneklerini konkav aynada büyüterek gösterirler. Böylece kişi "ego patlaması" yaşayarak, som gurur oluverir. Fakat realiteyle dev aynasındaki görünüm çeliştiği için küçük bir iğne kocaman bir balonu söndürür. Hitler'i kendisini yakmasına, Enver Paşa'yı Pamir dağlarına götüren süreçte biraz da kendi kurmayları pay sahibidirler.
Sosyal topluluklar içinde arabesk gruplar farklı bir konuma sahiplerdir. Doğulu, batılı; kırlı, kentli değerler arasında gel-git yaşayan ama bir türlü kendi kimliğini inşa edemeyen bireyler geneli oluştururlar. "Acı çekmeyi yüceltme" ya da "kendine acıma"yı temalaştırırlar. Adeta kırık aynalar gibi kişiliklerin görüntüsü parçalıdır. Olaylarla örülü gündemleri bir türlü fikirlere terfi edemez. Ana renklere mahkûm olmuş bir hayatı siyah-beyaz gözlüklerle kavramaya çalışırlar.
Sosyal hayatı aynalarla sembolize ederken bir de Hak âşıklarının aynası vardır ki asla göz ardı edilemez. Burada cismin kendisi neyse aksi odur. Ne eksik ne fazla… Hata avcılığı yapılmadığı gibi, yetenekler de şişirilmez. Kişi cesaretlendirilir, fakat Nemrutlaştırılmaz; eleştirilir, fakat eleştiri Hak adına yapıldığı için nefisler araya giremez. Allah'a giden yolların mahlukatın nefesleri sayısınca olduğu gerçeğinden hareketle herkese "Velayet" kapısı açılır. Gelenlere kulluk davasında olabilecekleri sunulur, imkânsıza kürek çekilmez. Tasavvufun arıtıcı ortamının öznesi olan Mürşid-i Kâmil, nazarı ile bakırı altın, zehiri bal eder. Böylece fıtrat değişmez ama dönüşür. Kibir vakara, cimri tutumluya, korkak, tedbirliye, haset gıptaya, riya ihlasa tebdil olur. Yani eşkıya evliya olur, Yunus olur, Mevlana olur, kısaca Ayine-yi Hak olur.
O'na bakan kendini görür…
Çağın bilgesi Haydar Baş Hocamızın tespitiyle; toplum, insanların iç dünyasının tezahürüdür. Bir başka ifadeyle, insanın iç dünyası ancak toplumla açığa çıkar. Yani insan ancak insanla anlaşılır. Kişinin yalnız başına kendini tanıması oldukça güçtür.
Tasavvuf terminolojisinde bulunan birçok manevî hastalıklar "başkalarıyla" test edilerek netlik kazanır. Örneğin kibir; kişinin kendini başkalarından üstün görmesi, riya; Hak'tan geçip insanların rızasını gözetmesi, hased; başkalarını çekememesi, gıybet insanları çekiştirmesi v.s. Bütün bu rahatsızlıklar kalpte vardır fakat âşikâr değildir, sosyal hayatla görünür olur. Robinson'un ya da Hay bin Yekzan'ın kendi ucubunu anlaması mümkündür ama kibrini, riyasını, gıybet ya da hased yönünü tanıması çok kolay değildir. Böylece şehirdeki dervişin dağdaki dervişe olan üstünlüğü daha iyi anlaşılır.
İnsan fıtratıyla doğar. Toplum ve aile ise o fıtrata olumlu ya da olumsuz davranışlar kazandırır. Bazen de yeni bir seciyeye zorlar. Şu bir gerçektir ki; bizi biraz da toplumun beklentileri şekillendirir. Mükemmeliyetçi bir sosyal ortamda kişiye hata yapma hakkı pek tanınmaz. İnsanın özgüveninin alabora edildiği, yeteneklerinden ziyade eksikliklerinin su yüzüne çıktığı bu mevkilerde bireyler birbirlerini yiyerek beslenirler. Kabiliyetler küçük zafiyetleri aşıp boy gösteremez. İnsan ya toplumun tuttuğu konveks aynadaki aksine bakıp yetersizliğine üzülecek ya da riya yolunu seçip olması istendiği gibi görünecektir.
Bir de şahısların kabiliyetlerine büyüteçle bakıldığı sosyal gruplar vardır. Genellikle bağımlı kişiliklerin ardından gittiği bireyler, lider olmadıkları halde böyle bir zanna kapılırlar. Yaşamında hep vagon olmayı tercih edip yükümlülükten sıyrılmayı saadet sayan karakterler her zaman lider adayına zemin hazırlarlar. Bir yandan dümeni ona teslim ederken, diğer yandan kaptana yeteneklerini konkav aynada büyüterek gösterirler. Böylece kişi "ego patlaması" yaşayarak, som gurur oluverir. Fakat realiteyle dev aynasındaki görünüm çeliştiği için küçük bir iğne kocaman bir balonu söndürür. Hitler'i kendisini yakmasına, Enver Paşa'yı Pamir dağlarına götüren süreçte biraz da kendi kurmayları pay sahibidirler.
Sosyal topluluklar içinde arabesk gruplar farklı bir konuma sahiplerdir. Doğulu, batılı; kırlı, kentli değerler arasında gel-git yaşayan ama bir türlü kendi kimliğini inşa edemeyen bireyler geneli oluştururlar. "Acı çekmeyi yüceltme" ya da "kendine acıma"yı temalaştırırlar. Adeta kırık aynalar gibi kişiliklerin görüntüsü parçalıdır. Olaylarla örülü gündemleri bir türlü fikirlere terfi edemez. Ana renklere mahkûm olmuş bir hayatı siyah-beyaz gözlüklerle kavramaya çalışırlar.
Sosyal hayatı aynalarla sembolize ederken bir de Hak âşıklarının aynası vardır ki asla göz ardı edilemez. Burada cismin kendisi neyse aksi odur. Ne eksik ne fazla… Hata avcılığı yapılmadığı gibi, yetenekler de şişirilmez. Kişi cesaretlendirilir, fakat Nemrutlaştırılmaz; eleştirilir, fakat eleştiri Hak adına yapıldığı için nefisler araya giremez. Allah'a giden yolların mahlukatın nefesleri sayısınca olduğu gerçeğinden hareketle herkese "Velayet" kapısı açılır. Gelenlere kulluk davasında olabilecekleri sunulur, imkânsıza kürek çekilmez. Tasavvufun arıtıcı ortamının öznesi olan Mürşid-i Kâmil, nazarı ile bakırı altın, zehiri bal eder. Böylece fıtrat değişmez ama dönüşür. Kibir vakara, cimri tutumluya, korkak, tedbirliye, haset gıptaya, riya ihlasa tebdil olur. Yani eşkıya evliya olur, Yunus olur, Mevlana olur, kısaca Ayine-yi Hak olur.
O'na bakan kendini görür…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mehmet Maruf / diğer yazıları
- Akrep kıskacı / 05.12.2019
- NATO "güvenilir" midir? / 15.10.2015
- Düşmanı tanımak / 19.01.2014
- Ajax Operasyonu-II / 14.01.2014
- Ajax Operasyonu-I / 13.01.2014
- Ali Napolyon, Hacı Wilhelm ve diğerleri / 30.11.2013
- Batı bizden korkar mı? / 23.11.2013
- Biz ancak bize benzeriz / 17.11.2013
- Biz kimiz? / 14.11.2013
- Bin yıllık korku / 10.09.2013
- NATO "güvenilir" midir? / 15.10.2015
- Düşmanı tanımak / 19.01.2014
- Ajax Operasyonu-II / 14.01.2014
- Ajax Operasyonu-I / 13.01.2014
- Ali Napolyon, Hacı Wilhelm ve diğerleri / 30.11.2013
- Batı bizden korkar mı? / 23.11.2013
- Biz ancak bize benzeriz / 17.11.2013
- Biz kimiz? / 14.11.2013
- Bin yıllık korku / 10.09.2013