Gemiciklere alıştırmışlardı, verim de iyiydi hani… Baroları da barocuklara dönüştürerek "iktidar" baroları oluştursak ne güzel olur, dediler. Üstelik baroların üst meslek kuruluşu Türkiye Barolar Birliği (TBB) reisi Metin Feyzioğlu da bu projeye yürekten destek veriyorken. Kollar sıvandı ve çoklu baro sistemine geçmeyi öneren, "Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik yapılmasına Dair Kanun Teklifi", 15 Temmuz 2020 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. Buna göre beş bin avukat sayısını aşan İstanbul, Ankara, İzmir ve Antalya barolarında en az 2000 avukatın ayrı baro kurmalarına, barocuklara yani, "yandaş barolara" yasal yol açılmış oluyordu. Hedef, büyük baroların parçalanıp bölünerek seslerinin kısılmasıydı.
Ne var ki; iktidara ve bu konuda Erdoğan'a destek veren Feyzioğlu'na rağmen "hukukun üstünlüğü" ve "savunma" zafer kazandı. TBB seçiminde Metin Feyzioğlu'nun rakibi Ankara Barosu Başkanı Erinç Sağkan TBB başkanı seçildi. Seçimin asıl kaybedeni Feyzioğlu değil, AKP iktidarının ta kendisiydi.
Kamu tüzel kişiliğine sahip olan barolar, toplumun savunma sistemini ayakta tutup nefes almasını sağlar. İddia-savunma-karar üçlüsü yargının kurucu unsurlarıdır. İddia makamında Cumhuriyet savcıları, savunmada avukatlar ve karar aşamasında da yargıçlar vardır. Yargının en bağımsız ve özgür unsuru avukatların mesleki örgütü barolar başlı başına bir insan hakları kürsüsüdür.
Bağımsız ve özgür savunma anlayışı kanun değişiklikleri ile ele geçirilemez. Gücünü tarihinden alır. Boyun eğmeyen, biat etmeyen mücadelenin adıdır, ruhudur.
TBB seçim sonuçları, baroları ve avukatlığı siyaseten dizayn etme çabalarına verilen en güzel cevaptır. Avukatlar, siyasal iktidarın hevesini kursağına tıkmıştır. Hayallerini yıkmıştır. Dileriz, savunmanın susturulamayacağını anlamış olsunlar.
Savunma, doğası gereği, biat eden, sinen, boyun eğen bir noktada olamaz. Geçmişi mücadelelerle dolu olan savunma makamı, güçlüye, onun hukukuna, dayatmalarına boyun eğmez. Ne siniktir ne de sinsidir. Avukatları ve baroları bölme, parçalama, zayıflatma girişimlerine; dayanışma ve birliktelik içerisinde karşı durulmuştur ve durulacaktır.
Ancak bir gerçeği de görmezden gelemeyiz;
Ekonomi toplumun alt yapısıdır. Burada zayıflık varsa üst yapılar da bundan etkilenir, zarar görür. Hukuk da, bu üst yapıların en önemlilerinden biridir.
Hukukun toplumsal yaşam içinde giderek daha fazla alan kapladığı çağımızda, hakların ve özgürlüklerin kullanılmasında, savunulmasında ve geliştirilmesinde önemli bir yeri olan avukatlık mesleğinin "toplumsal" niteliğinin giderek göz ardı edildiği bir süreci birlikte yaşıyoruz.
Mesleklerin kamu yararı gözeterek ürettiği hizmetlerin sunumunda "kamu yararı"ndan önce bireysel ihtiyaçları ve "piyasa gerekleri"ni esas alan neo-liberal politikalar; mühendislik, tıp ve diğer alanlarda olduğu gibi avukatlık mesleğinde de bir dönüşümü hayata geçiriyor.
Bağımsızlıkta diretenler yıkıcı rekabet ve kriz koşullarında ayakta durmaya çalışırlarken, polisin ve iktidarın hem kendilerine hem de müvekkillerine saldırıları ile boğuşmaktadırlar. Yaptıkları savunmalar, yazdıkları dilekçeler sebebiyle onlarca avukat adli takibata uğradı. Hâlâ tutuklu olanlar var.
Avukatların, tolumdaki itibarlarının korunması ve geliştirilmesi ancak avukatlık mesleğinin "sermaye" merkezli bir bakışla dönüştürülmesine karşı mücadele etmekle mümkündür, yeşil pasaportla değil.
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023