‘Ben cihat Müslümanıyım’
Mustafa Kemal, meşhur “Zabit ve Kumandan ile Hasbihal” kitabında, İslam dininin ve Müslümanların muhafazası üzerine bina edilen savaş taktiklerini yazmıştır
02.11.2025 00:10:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Mustafa Kemal, meşhur "Zabit ve Kumandan ile Hasbihal" kitabında, İslam dininin ve Müslümanların muhafazası üzerine bina edilen savaş taktiklerini yazmıştır.
Bu kitap, silah arkadaşı Nuri Conker'in Zabit ve Kumandan eserine tamamlayıcı olarak yazılmıştır.
"… Herhalde askerlerimizin ruhunu kazanmak bizim için bir görev olduğu gibi; öncelikle onlarda bir ruh, bir emel, bir kişilik yaratmakta, Allah'tan ve Medine-i Münevvere'de yatan Cenab-ı Peygamber'den sonra bize düşüyor…"
Atatürk, emrindeki askerine vatan savunması ruhunu kazandırmasını dahi, Allah'tan ve Hz. Peygamber'den sonra kendilerine verilen kutsi bir vazife kabul etmektedir.
Ancak dinine ve dindaşına samimiyetle bağlı olan bir asker, canını bu uğurda kahramanca feda edebilir.
Aşağıda İslam dini hakkındaki sözlerini bir de bu bağlılıkla okuyunuz.
İnanınız, cephede askerin önünde en önde savaşması, cepheden cepheye koşması; Allah'ı anması, Hz. Peygamber'imizi övmesi, gözleri yaşararak Kur'an-ı Kerim dinlemesi kadar kutsallaşacaktır gözünüzde…
"Bizim dinimiz en makul ve en tabii bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur" diyor 1923 senesinde;
"Atatürk'ün huzurunda bulunan birisi Türklerin millî dininin Şamanlık olduğunu söyler.
Atatürk buna hiddetlenerek, 'Ahmak! Müslümanlık, Türkün millî dinidir. Müslümanlığı Türkler yaymışlar ve Türkler kendilerine göre en geniş mânâsıyla anlamışlar ve benimsemişlerdir' demiştir."
"Ey millet! Allah birdir, şanı büyüktür. Allah'ın esenliği, sevgisi ve iyiliği üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenab-ı Hak tarafından insanlara dinî gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir.
Temel kanunu hepimizce bilinmektedir ki, yüce Kur'an'da mânâsı açık olan ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir. En mükemmel dindir.
Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor. Eğer akla, mantığa, gerçeğe uymamış olsaydı, bununla diğer İlahi tabiat kanunları arasında çelişki olması gerekirdi. Çünkü tüm evren kanunlarını yapan Cenab-ı Hak'tır."
Bakınız; "Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?" ayetini askerî hayata nasıl uygulamıştır:
"… Sözgelimi, senin yaralandığın bir muharebede, sağ kanat alaylarından birinin cesur komutanı düşman topçu ateşi altına girdiği sınırdan, Doğan Aslan sırtlarında, düşman piyadesinin yoğunlaşan ateşi altında, alayının geri dönüp kendisini yalnız bıraktığı noktaya kadar daima kılıcı elinde ve kendisi, avcı hattının önünde bulunmuştu.
Bu cesaretine hayranım fakat ne yazık ki bu cesaret ve kahramanlık alayın zafere ulaşmasını sağlayamadığı gibi dağılmasına da engel olamadı.
Ortaya çıkan bu tavır ve hareketlere karşılık, alay topçu ateşi altında amaca ve araziye uygun olarak açılsa ve daha sonra yayılsaydı ve ardından kendine ayrılan cephede taarruz ve hücum edebilse; komşu kıtalarla bağlantı sevk ve idare edilerek korunsaydı…
Ve bunun için elde kılıç yerine dürbün bulundurulsaydı ve bu sûretle alayını durdurup tekrar düşmana yöneltseydi…
İşte o zaman bir alay komutanına yaraşan cesarete yüce bir örnek gösterilmiş olurdu.
İşte böyle bir cesaretin kurbanı olan alay komutanının adına heykel dikmeye Cenab-ı Peygamber de razı ve ümmeti tarafından 'hel yestevi'llezine ya'lemune ve'llezine la ya'lemun/hiç bilenle bilmeyen bir olur mu' kavramına fiili bir iman gösterilmiş olmasından, ruhen hoşlanırdı."
Askerliğe, vatan müdafaasına bakıştaki nükte, hangi dinsiz likle izah edilir?
Karşınızda, "vatan sevgisi imandandır" hadisinin muhatabı; iman dolu göğsü ile cepheden cepheye koşan bir kahraman duruyor.
Atatürk'ün "Ben cihad Müslüman'ıyım" sözündeki nükte de askerliğe olan bu bakış açısıdır.
"Atatürk, Kütahya-Eskişehir savaşlarından sonraki buhranlı günlerde Ankara Tren İstasyonu'ndaki binada kalırken, bir sabah erken kalkmış ve Ali Metin Çavuş'a 'Acele olarak Fevzi Paşa'yı ara bul ve hemen buraya gelmesini söyle' demiştir.
Ali Metin Çavuş, Fevzi Paşa'ya ulaştığında Fevzi Paşa da Atatürk'ün yanına gelmek üzere evden çıkmıştı.
Fevzi Paşa, Atatürk'ün yanına gelince Atatürk ona bir kâğıt, kalem uzatarak, 'Dün gece gördüğün rüyayı yaz ve bana ver' demiştir.
Kendisi de bir kâğıt kalem alıp aynı şekilde dün gece gördüğü rüyayı yazmıştır.
Yazma işi bitince paşalar karşılıklı olarak kâğıtları değişmişler ve yazdıkları rüyaları okumuşlardır.
Her iki paşa da gülümsemeye başlamıştır.
Daha sonra her iki kâğıdı da görüp okuyan Ali Metin Çavuş, kâğıtlarda aynı rüyanın yazılı olduğunu görmüştür.
(Rüya şöyledir):
Hz. Muhammed, Hacı Bayram-ı Veli'ye diyor ki: Mustafa'ya söyle korkmasın, sonunda zafer onların olacaktır." (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eserinden)
Bu kitap, silah arkadaşı Nuri Conker'in Zabit ve Kumandan eserine tamamlayıcı olarak yazılmıştır.
"… Herhalde askerlerimizin ruhunu kazanmak bizim için bir görev olduğu gibi; öncelikle onlarda bir ruh, bir emel, bir kişilik yaratmakta, Allah'tan ve Medine-i Münevvere'de yatan Cenab-ı Peygamber'den sonra bize düşüyor…"
Atatürk, emrindeki askerine vatan savunması ruhunu kazandırmasını dahi, Allah'tan ve Hz. Peygamber'den sonra kendilerine verilen kutsi bir vazife kabul etmektedir.
Ancak dinine ve dindaşına samimiyetle bağlı olan bir asker, canını bu uğurda kahramanca feda edebilir.
Aşağıda İslam dini hakkındaki sözlerini bir de bu bağlılıkla okuyunuz.
İnanınız, cephede askerin önünde en önde savaşması, cepheden cepheye koşması; Allah'ı anması, Hz. Peygamber'imizi övmesi, gözleri yaşararak Kur'an-ı Kerim dinlemesi kadar kutsallaşacaktır gözünüzde…
"Bizim dinimiz en makul ve en tabii bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur" diyor 1923 senesinde;
"Atatürk'ün huzurunda bulunan birisi Türklerin millî dininin Şamanlık olduğunu söyler.
Atatürk buna hiddetlenerek, 'Ahmak! Müslümanlık, Türkün millî dinidir. Müslümanlığı Türkler yaymışlar ve Türkler kendilerine göre en geniş mânâsıyla anlamışlar ve benimsemişlerdir' demiştir."
"Ey millet! Allah birdir, şanı büyüktür. Allah'ın esenliği, sevgisi ve iyiliği üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenab-ı Hak tarafından insanlara dinî gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir.
Temel kanunu hepimizce bilinmektedir ki, yüce Kur'an'da mânâsı açık olan ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir. En mükemmel dindir.
Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor. Eğer akla, mantığa, gerçeğe uymamış olsaydı, bununla diğer İlahi tabiat kanunları arasında çelişki olması gerekirdi. Çünkü tüm evren kanunlarını yapan Cenab-ı Hak'tır."
Bakınız; "Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?" ayetini askerî hayata nasıl uygulamıştır:
"… Sözgelimi, senin yaralandığın bir muharebede, sağ kanat alaylarından birinin cesur komutanı düşman topçu ateşi altına girdiği sınırdan, Doğan Aslan sırtlarında, düşman piyadesinin yoğunlaşan ateşi altında, alayının geri dönüp kendisini yalnız bıraktığı noktaya kadar daima kılıcı elinde ve kendisi, avcı hattının önünde bulunmuştu.
Bu cesaretine hayranım fakat ne yazık ki bu cesaret ve kahramanlık alayın zafere ulaşmasını sağlayamadığı gibi dağılmasına da engel olamadı.
Ortaya çıkan bu tavır ve hareketlere karşılık, alay topçu ateşi altında amaca ve araziye uygun olarak açılsa ve daha sonra yayılsaydı ve ardından kendine ayrılan cephede taarruz ve hücum edebilse; komşu kıtalarla bağlantı sevk ve idare edilerek korunsaydı…
Ve bunun için elde kılıç yerine dürbün bulundurulsaydı ve bu sûretle alayını durdurup tekrar düşmana yöneltseydi…
İşte o zaman bir alay komutanına yaraşan cesarete yüce bir örnek gösterilmiş olurdu.
İşte böyle bir cesaretin kurbanı olan alay komutanının adına heykel dikmeye Cenab-ı Peygamber de razı ve ümmeti tarafından 'hel yestevi'llezine ya'lemune ve'llezine la ya'lemun/hiç bilenle bilmeyen bir olur mu' kavramına fiili bir iman gösterilmiş olmasından, ruhen hoşlanırdı."
Askerliğe, vatan müdafaasına bakıştaki nükte, hangi dinsiz likle izah edilir?
Karşınızda, "vatan sevgisi imandandır" hadisinin muhatabı; iman dolu göğsü ile cepheden cepheye koşan bir kahraman duruyor.
Atatürk'ün "Ben cihad Müslüman'ıyım" sözündeki nükte de askerliğe olan bu bakış açısıdır.
"Atatürk, Kütahya-Eskişehir savaşlarından sonraki buhranlı günlerde Ankara Tren İstasyonu'ndaki binada kalırken, bir sabah erken kalkmış ve Ali Metin Çavuş'a 'Acele olarak Fevzi Paşa'yı ara bul ve hemen buraya gelmesini söyle' demiştir.
Ali Metin Çavuş, Fevzi Paşa'ya ulaştığında Fevzi Paşa da Atatürk'ün yanına gelmek üzere evden çıkmıştı.
Fevzi Paşa, Atatürk'ün yanına gelince Atatürk ona bir kâğıt, kalem uzatarak, 'Dün gece gördüğün rüyayı yaz ve bana ver' demiştir.
Kendisi de bir kâğıt kalem alıp aynı şekilde dün gece gördüğü rüyayı yazmıştır.
Yazma işi bitince paşalar karşılıklı olarak kâğıtları değişmişler ve yazdıkları rüyaları okumuşlardır.
Her iki paşa da gülümsemeye başlamıştır.
Daha sonra her iki kâğıdı da görüp okuyan Ali Metin Çavuş, kâğıtlarda aynı rüyanın yazılı olduğunu görmüştür.
(Rüya şöyledir):
Hz. Muhammed, Hacı Bayram-ı Veli'ye diyor ki: Mustafa'ya söyle korkmasın, sonunda zafer onların olacaktır." (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.














































































