Beşincisi Almanya Berlin’de gerçekleştirilen
Ehl-i Beyt Sempozyumu, salona teşrif edenlere ve ekranları başında seyredenlere büyük bir gönül ziyafeti idi.
Daha öncekiler Türkiye de organize edilmişti. Bu sefer ki, Hıristiyanlığın önemli merkezlerinden biri olan
Berlin de…
Biz her zaman Prof. Dr.
Haydar Baş için “çok büyük ve cesur bir öğretmen” diyoruz. Bir kez daha ispatladı. Ekranlara yansıyan tablo, Hıristiyan Batı’nın kucağında İslam’ın özünün, Şii - Sünni birliğinin, İmam Hüseyin’in kıyamının ve Müslüman Türk’ün anlatılması idi.
Sempozyum 10 Muharrem gününde gerçekleşti.
Malumunuz İmam Hüseyin, Yezid’in ordusuna, İslam adına karşı çıkmış ve 75 kişilik kafilesi ile verdiği kahramanlık destanı ile aslında can vermemiş, tarih boyunca anlatılacak büyük bir zaferi kazanmıştı.
Bizce Hıristiyan dünyanın bağrında gerçekleşen bu sempozyum ile de Sayın Baş, Hüseyni mantığı yakalamış, o salonda yaşanılan feyiz ve muhabbet salondan ve ekranlardan ulaşılan her yere İslam’ın özü Ehl-i Beyt’i yansıtmıştı.
Bir Sünni olduğunu her fırsatta dile getiren Sayın Baş, konuşmasına Alevi kardeşlerimizle aralarında gelişen hukuku anlatarak başladı.
Caferi, Alevi, Bektaşi dedelerin evlerine yaptığı aile ziyaretlerinden bahsetti.
Hacı Bektaşi Veli’nin türbedarı Arife Nine’yi anlattı.
Alevi, Bektaşi, Caferi kardeşlerimiz ile olan bu dostluk havası ile Sayın Baş, “Şii - Sünni kardeştir” görüşünü şahsında müşahhaslaştırmaktadır. Demek ki, itikadı, ameli, ilmihali bir bu dünyaların tamamı gerçekten İslam’dır ve bunları ayrı gösterenlerin maksadı bu ülkeyi bölmektir. Sayın Baş’ın Şii dünyasını anlatan Ehl-i Beyt külliyatı ile gayesi elbette ki “bir Alevi olmak” değildir. Ancak nasıl ki, İmam-ı Azam, İmam-ı Gazali, Ahmed bin Hanbel gibi Sünni dünyanın âlimleri İmam Ali’ye ve Ehl-i Beyt’e sahip çıkmıştır, onun yaptığı da bu devirde bunu gerçekleştirmektir.
Alevi kardeşlerimizin dışlanması, yanlış anlatılması karşısında bu çalışmayı yapmaya karar verdiğini belirten Sayın Baş, Ehl-i Beyt’i, Hz. Fatıma’yı (as), İmam Ali’yi (as), İmam Hasan’ı (as) ve İmam Hüseyin’i (as) İslam’ın özü ve dinin direkleri olarak anlatmıştır. Ve imametin İmam Ali Efendimizin hakkı olduğuna değinmiştir.
İslam’ı anlamada ve yaşamada önderlerimizi yeni tanımaya başlayan Sünni dünya için Sayın Baş’ın külliyatı çok önemli bir kaynaktır.
Ehl-i Beyt birlik mayamızdır. Bu mayadan yola çıkarak siyasi meselelere de değinen Sayın Baş, Türkiye’de gelişen olayların arka planına da dikkat çekmiştir.
Türkiye’de bugün Türk’lük üzerinde ciddi oyunlar oynandığını vurguladı.
Konuşmanın en önemli bölümlerinden biri bu kısımdı.
Hacı Bektaş’ın Anadolu’yu İslamlaştırması ile başlayan bölümde, Türk denilince Müslüman, Müslüman denilince Türk akla gelir dedi. Ve ekledi. Bugün Türkiye’de 36 etnik grubun varlığından bahsedenler, Türklüğü yani Müslümanlığı ortadan kaldırmanın peşindeler…
Bu büyük bir ikazdır.
Demek ki, Türk şemsiyesi kalkarsa, İslam’da
kalkacak.
Millet olarak ayık olmak zorundayız.
BOP ve Arap Baharı süreci İslam dünyasının sancılı gündemidir.
Suriye’de Batıya karşı dik duruşunu muhafaza eden Esad’ı İmam Hüseyin gibi mazlum ve masum diye niteleyen Sayın Baş, Müslüman Suriye’ye karşı savaşanlara da Yezid’in ordusu benzetmesini getirdi.
Ve İsrail ile olan ilişkiler… Bugün İslam adına yola çıkanların geldiği noktayı değerlendiren Sayın Baş, İsrail’e kafa tutar gibi görünenlerin neden onlarla beraber hareket etmeye devam ettiğini sordu. Sayın Baş’ın, Erbakan ile de 3 yıl mesaisi olmuştur. “Kürtlük mevzusunu Türkiye’ye ilk getiren kişi odur” dedi ve ekledi: “Bugün devam eden Türkiye - İsrail ilişkilerinin temeli onun döneminde atıldı.”
Askeri, eğitim ve su konularında İsrail ile imzalar onun döneminde atıldı.
“Madem Yahudi İsrail’e karşısın, bunları iptal et.” Ama “yapamazlar” diye de ekledi.
Türkiye’de BOP ve Arap Baharı sürecinde, İsrail ile ilişkilerde ve Suriye konusunda oynanan tiyatrolarla dikkat çekti. Salonu dolduranlar arasında veya ekranları başında Müslümanlık adına yola çıkanların bugün aba altından yaptıklarını veya geldikleri noktayı düşünmeleri açıcından çok önemli bir konuşma idi.
Konuşmadan şunu da anladık. Bugün din ile siyaset birbirini tamamlamaktadır.
Yani, dininizi yaşayabilmek için bunun zemininin hazırlanması gerekir.
Siyasetle ilgilenmek, takip etmek, olayları doğru okumak için şarttır.
Dünyaca ünlü bir ilim adamı olan Sayın Baş, aynı zamanda bir felsefe doktorudur. Şarkiyat profesörüdür.
Büyük bir din âlimidir. Kırka yakın eseri vardır.
Dünyada kabul görmüş, üç büyük ekonomi tezinden birinin sahibidir.
Ancak tüm bunların yanında bir siyasi partinin lideridir.
Bu geniş birikim siyaset ile de milyonlara
ulaşmaktadır.
Müslüman Türk kimliği ile yoğrulmuş bu birikim aynı zamanda ferasetin, Allah rızası için hareket etmenin ve hesap şuurunun da eseridir.
Yoksa Batıya ram olmuş adeta ondan izinle nefes alanların aklına, Hıristiyanlığın kucağında Ehl-i Beyt’i ve İslam’ı anlatmak gelebilir mi? Bu sempozyumun gurbetteki vatandaşlarımız için büyük bir manevi destek olduğunu düşünüyorum. Ekranları başında takip eden bizler de Ehl-i Beyt nefesi ile yeniden dirildik.
Teşekkürler Prof. Dr. Haydar Baş. Allah önünüzü
açsın.