Üç yıl öncesinin Haziran'ında yaşanan Taksim Gezi Parkı olayı, siyasal, sosyal ve hukuksal açılardan çok önemli özelliklere sahiptir.
Ağaçların kesilmesine karşı Park'ta gösterilen tepkiler, siyasetçilerin ve idarecilerin sert söylem ve davranışları karşısında daha da büyümüş ve polisin müdahalesiyle ortalık ateş topuna dönmüştü.
Toplantı ya da gösterilerdeki gençlerin yaka paça götürülmesi, haykıran, bağıran bir kadının yerlerde sürüklenmesi, genç kızların saçlarından sürüklenerek araçlara sokulmaya çalışılması? insanların ölümlerine, yaralanmalarına neden olan acımasız polis şiddeti hafızalarımızda kalan.
Gerek AKP hükümeti, gerekse İstanbul Büyükşehir Belediyesi yönetimi Taksim Meydanı'na müdahale ederken Cumhuriyet ile Taksim Meydanı'nın özdeşleşmesini ne dikkate almış ne de hazmedebilmiştir. AKP zihniyetinin Taksim Meydanı takıntısının arkasındaki gerçek budur. Emekçilerin bayramında işçilere, milli bayramlarda halka ve de önemli günlerin anılmasında insanımıza getirilen toplantı ve gösteri yasağı bundandır. Kent meydanını yasaklayanlar kent terörü estirmekte bir beis görmemişlerdir.
Bugün de yaşadıklarımız farklı değil, üstüne üstlük hukuk devleti Tayyip devleti olmuştur. O kadar ki, seyircisiz oynama cezasını spor alanından TBMM siyasi parti grup toplantılarına taşımayı bile dillendirebilmiştir. Meclisteki muhalefet, özellikle CHP'nin grup toplantılarına katılan dinleyiciler tarafından aleyhine tezahürat yapılmasına sinirlenen Tayyip Erdoğan, grup toplantılarının seyircisiz olması için bir tür "seyircisiz oynama" cezası verilmeli demiştir. Akıllara ziyan bir yorum. Herhangi biri söylese gülüp geçersin. Hülyalarını "başkancılık" saran bir cumhurbaşkanı bunu düşünüyorsa işimiz yamandır.
Üçüncü yıldönümünde "Taksim Gezi Olayı", bir dayanışma/direniş örneği olarak güncelliğini korumaktadır ve de siyasal iktidarın hukuksuzluğuna karşı "Gezi Hukuku", özgür, demokratik, yaşanabilir bir çevre ve dünya için:
Çevre hakkı/Kent hakkı/İfade özgürlüğü/Toplanma özgürlüğü/Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı/İşkence ve kötü muamele yasağı/Haber alma hakkı/Basın özgürlüğü/Kişisel verilerin gizliliği/Yaşam hakkını savunmaktadır.
Bugünkü dayanışma ve direnişimiz, diktatörlüğe gidiş yolunu özgürlükler hukuku ile tıkamak olmalıdır.
Ağaçların kesilmesine karşı Park'ta gösterilen tepkiler, siyasetçilerin ve idarecilerin sert söylem ve davranışları karşısında daha da büyümüş ve polisin müdahalesiyle ortalık ateş topuna dönmüştü.
Toplantı ya da gösterilerdeki gençlerin yaka paça götürülmesi, haykıran, bağıran bir kadının yerlerde sürüklenmesi, genç kızların saçlarından sürüklenerek araçlara sokulmaya çalışılması? insanların ölümlerine, yaralanmalarına neden olan acımasız polis şiddeti hafızalarımızda kalan.
Gerek AKP hükümeti, gerekse İstanbul Büyükşehir Belediyesi yönetimi Taksim Meydanı'na müdahale ederken Cumhuriyet ile Taksim Meydanı'nın özdeşleşmesini ne dikkate almış ne de hazmedebilmiştir. AKP zihniyetinin Taksim Meydanı takıntısının arkasındaki gerçek budur. Emekçilerin bayramında işçilere, milli bayramlarda halka ve de önemli günlerin anılmasında insanımıza getirilen toplantı ve gösteri yasağı bundandır. Kent meydanını yasaklayanlar kent terörü estirmekte bir beis görmemişlerdir.
Bugün de yaşadıklarımız farklı değil, üstüne üstlük hukuk devleti Tayyip devleti olmuştur. O kadar ki, seyircisiz oynama cezasını spor alanından TBMM siyasi parti grup toplantılarına taşımayı bile dillendirebilmiştir. Meclisteki muhalefet, özellikle CHP'nin grup toplantılarına katılan dinleyiciler tarafından aleyhine tezahürat yapılmasına sinirlenen Tayyip Erdoğan, grup toplantılarının seyircisiz olması için bir tür "seyircisiz oynama" cezası verilmeli demiştir. Akıllara ziyan bir yorum. Herhangi biri söylese gülüp geçersin. Hülyalarını "başkancılık" saran bir cumhurbaşkanı bunu düşünüyorsa işimiz yamandır.
Üçüncü yıldönümünde "Taksim Gezi Olayı", bir dayanışma/direniş örneği olarak güncelliğini korumaktadır ve de siyasal iktidarın hukuksuzluğuna karşı "Gezi Hukuku", özgür, demokratik, yaşanabilir bir çevre ve dünya için:
Çevre hakkı/Kent hakkı/İfade özgürlüğü/Toplanma özgürlüğü/Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı/İşkence ve kötü muamele yasağı/Haber alma hakkı/Basın özgürlüğü/Kişisel verilerin gizliliği/Yaşam hakkını savunmaktadır.
Bugünkü dayanışma ve direnişimiz, diktatörlüğe gidiş yolunu özgürlükler hukuku ile tıkamak olmalıdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Ali Ünal Emiroğlu / diğer yazıları
- Terör / 01.02.2024
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023