"Tekerleri dört köşe bir arabaya bindirdiler bizi, bir gidiştir gidiyoruz!" (Arif Nihat ASYA)
Neden bilmem ama bugünlerde âkil adam edilen sesi güzellerin, endâmı güzellerin, uykularında bile rol yaptıklarına inandığım artistlerin, büyük paralarla miting alanlarına çıkarıldığı; yalnızlıktan korkanların oluşturduğu aç ve tamahkâr kalabalıkların etli pilavla doyurulduğu GENÇ PARTİ mitinglerini hatırladım! Bu hatırlama ile millî vicdânım, bir daha utandı!
Atalarımız; "Binmişiz bir alâmete, gidiyoruz kıyâmete!" derler ya! Arif Nihat Asya, bu atalar sözünü şâirâne bir üslûpla anlatıvermiş! Allah (c.c.), atalarımıza da, A.N.A.'ya da rahmetler eylesin, anlatmışlar da ne olmuş? Anlatılanları dinlemiş miyiz? Dinlemişsek anlamış mıyız? Anlamışsak uygulamış mıyız?
Uygulamışsak, bu hâlimiz ne?
Canlı yayında, acemî heyecanıyla hangi kameraya bakacağımı bilemez bir halde dört yanıma bakınıp duruyorum!
Ne oldu bize? Ne haldeyiz biz?
"Açılım - Kürt Açılımı - Milli Birlik Projesi" diye bir ayda üç kere adı değiştirilen; "Biz teröristle, örgütle pazarlık yapacak namussuz ve ahlâksızlardan değiliz." diye Bülent Arınç'ın ağzından; "Eğer bu iddiânızı ispatlayamazsanız müfterîsiniz." diye Başbakan'ın ağzından bağırılan "Yetmez İleri Demokrasi" yolculuğu döneminde, Devlet Eski Bakanlarından ve AKP'nin ilk Kurucu Milli Görüşçülerinden Abdullatif Şener'in; "Daha önce görüşme yaptığımızı ispatlamayan müfteridir, şerefsizdir diyen başbakan, müzakere yapıldığını kendisi açıkladı. O zaman Başbakana soruyorum; kim müfteridir? Kim namussuzdur? Kim Şerefsizdir?" sorusunu duymazdan gelenleri, hâlâ millet neden dinler diye meraktan çatlayacağım!
Bir tuhaf aymazlığa daldık!
Dönmesi, dolayısıyla ilerlemesi mümkün olmayan tekerleri dört köşe bir arabaya gününden önce doluşan ve "Demokrasi amaca ulaşmak için bir araçtır, bir tramvaydır! Gereken durakta inilir! Yetişemeyen açıkta kalır!" sözlerini harfiyyen uygulayan kurnaz mürâilerin ellerine teslîm ettiğimiz bir Meclis'te can çekişiyoruz!
Eşrefi- mahlûkat insanız ya; kafeste arslanı seyretmek için, korktuğumuz arslanlardan intikam almak, orasını burasını kaçakça çekiştirmek için sirklere para öderiz! Arslandan korkuyor muyuz, seviyor muyuz bilinmez!
Kafes, heybetini, krallığını yok eder arslanın! Kafes; arslanın arslanlığını, saygınlığını, sıfatlaşmış karakter tarifini bitirir! Bu yüzden de çocuklar sirke götürüldüğünde en fazla seyredilendir arslan! Kafeste arslanı olmayan sirk, eksiktir.
Avcılar hakkında pek müsbet konuşulmaz. "Ummaz avcı..." ama arslan avcılarına farklı bir saygı vardır! Arslan avcılarının diğer avcılardan bir farkı, övgüyü hak eden farklı özellikleri vardır...
Arslanlarla, arslanları kafese koyanlarla, kafeslerle ve arslan avcılarıyla muhatabız son günlerde, hem de demokratik, âdil baskılarla!
Arslan, ormanda arslanca kükreyemezse; arslan kendi dünyasında arslanca yaşayamazsa, arslan bulunduğu yerde doğal bir sessizlik sağlayamazsa arslan mı olurmuş? Kafeslerde çocuklara; "Bak ciciii!" diye târif edilerek korkunun yok edilmesine vesîle edilen yeleliden arslan mı olurmuş?
Arslanı arslan avcısından çok büyük paralarla alarak kafeslere koyup sirk oyuncağı eden kurnazların şuur altlarında, arslan korkusundan intikam mı vardır acaba? Sık olmasa da terbiyecisini parçalayan arslanlar da, iç güdüsel olarak intikam mı alırlar?
Sirkle, arslanla, kafesle, biletli seyircilerle ve kafesteki arslandan korkmayan korkak cesurlarla, arslan terbiyecileriyle ilgili olmadık senaryolar düşleyip, olmadık komplolar hazırlamağa çalışırken; birden bire arslan miyav dedi, minik fâre kükredi!...
Farenin bu kükremesinde; yeni safariler mi, yeni arslan sürek avları mı, arslan avcılarıyla pazarlıklar yapılarak hazırlanmış yeni kafesler mi işâret edildi anlayamadık!
Sirk tellâlının; "Başlıyoor! Acele edin başlıyoor!" cazgırlığının, arslan kükremesi taklidiyle yapılması gibi bir şey bu Barış Süreci!...
Milletin "Aslanım" diye sevdiği, Üstün Hizmet Madalyalı askerler "kafes" adı verilen senaryosu ezberlenmiş bir sürek avında "balyoz"la terbiye edilerek "Ergenekon"a girmeğe zorlanıyor!
Demokrasi ormanında, ileri demokratik orman yasalarıyla, demokrat maskeli demokrasiyi araç edinmiş gayr-ı demokratların ve teknolojik tele-kulağı ekolojiye monte edip kontrolü sağlayan bir tramvay vatmanının, demokrat seferlerini seyrediyoruz!
Milletin; "Cambaza baaak!" fısıltılarıyla dikkati yukarılara çekilirken usta cepçilerin cepleri boşaltmasından sonra, "minik fare kükremeleri"yle kafese koyulmadan arslanlıkları ilan edilmişlere bakıyoruz!
Ve hepimiz millet olarak o kadar demokratlaştık ki esâret timsâli kafeslerle, demokratlık gösterileri yapan; demokrat maskeli, teknolojiden ve Haçlı Müttefik(!)ten lojistik destekli, îmanlı sürek avcılarına, kafese tıktıkları her arslandan sonra demokrasi havarileri diye alkış vuruyoruz!
Siliviri'de oynatılan ve millete seyrettirilen oyun bu!
Meltem TV'de Erol Mütercimler; "Türkiye ve Türkiye konumundaki ülkelerin; iktidara gelmiş, iktidara gelecek ve muhalefet edecek partileri ve kadroları da aynı merkez tarafından dizayn edilir!" diye müthiş bir tesbît yaptı, duyduk mu?
Duyduysak ne yapacağız?
Hürriyetin mânâsını unutmuş, demokrasinin ne olduğunu algılayamamış, cumhuriyet nîmetlerini hazmedemediği için midesi bulanan obur işbirlikçilerin, millet bütünlüğünü katleden safari avcılarına alkış vuranlara karşı, tavrımız ne olacak?
İşimiz senaristin mahâretine, zekâsına ve merhâmetine mi kaldı?
Tarih mi yalan söylüyor yoksa biz mi tarihin anlattığı şânlı ecdâdımıza ihânet ediyoruz? Sorgulama zamanı gelmedi mi?
Mevcut siyasi parti genel başkanlarının arasında, Prof. Dr. Haydar Baş'ın "Millî Ekonomi Modeli" ve "Sosyal Devlet/ Millî Devlet Modeli" nden başka görüşü, ideâli ve bırakın külliyâtı basılmış bir risâlesi olan kimseyi biliyor muyuz?
Kitap okumadığını, danışmanlarının okuyup özetini önüne koyduklarını kendisi söyleyen, "BOP Eş Başkanı olarak bizim de bölgede görevlerimiz var!" diye övünen, "Ya Allah! "Bismillah!"larla bir milyondan fazla Müslümanı katleden, yüz binlerce Müslüman kadına-kıza tecavüz eden Haçlı ABD askerlerine duâ edebilen kandırıkçılara, hem de Allah ile aldatanlar'a, daha ne kadar inanacağız?
Haydar BAŞ Hoca'nın; "Eğer bu seferde bizi desteklemek yerine, kendilerini bu hale getirenlere oy verirlerse, bir dahaki seçimlerde konuşacak bir Türk tarımı ve Türk çiftçisi kalmayacaktır!" tarihî uyarısını, bütün Türkiye'ye şâmil hâle getirsek komplo teorisi mi olur?
"Dağlar gibi yığdığın kemiklerinden, ırmaklar gibi akıttığın kanından nâdim ol! Silkin ve kendine dön Türk Milleti!" (Orhun Kitabeleri)
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN" Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Neden bilmem ama bugünlerde âkil adam edilen sesi güzellerin, endâmı güzellerin, uykularında bile rol yaptıklarına inandığım artistlerin, büyük paralarla miting alanlarına çıkarıldığı; yalnızlıktan korkanların oluşturduğu aç ve tamahkâr kalabalıkların etli pilavla doyurulduğu GENÇ PARTİ mitinglerini hatırladım! Bu hatırlama ile millî vicdânım, bir daha utandı!
Atalarımız; "Binmişiz bir alâmete, gidiyoruz kıyâmete!" derler ya! Arif Nihat Asya, bu atalar sözünü şâirâne bir üslûpla anlatıvermiş! Allah (c.c.), atalarımıza da, A.N.A.'ya da rahmetler eylesin, anlatmışlar da ne olmuş? Anlatılanları dinlemiş miyiz? Dinlemişsek anlamış mıyız? Anlamışsak uygulamış mıyız?
Uygulamışsak, bu hâlimiz ne?
Canlı yayında, acemî heyecanıyla hangi kameraya bakacağımı bilemez bir halde dört yanıma bakınıp duruyorum!
Ne oldu bize? Ne haldeyiz biz?
"Açılım - Kürt Açılımı - Milli Birlik Projesi" diye bir ayda üç kere adı değiştirilen; "Biz teröristle, örgütle pazarlık yapacak namussuz ve ahlâksızlardan değiliz." diye Bülent Arınç'ın ağzından; "Eğer bu iddiânızı ispatlayamazsanız müfterîsiniz." diye Başbakan'ın ağzından bağırılan "Yetmez İleri Demokrasi" yolculuğu döneminde, Devlet Eski Bakanlarından ve AKP'nin ilk Kurucu Milli Görüşçülerinden Abdullatif Şener'in; "Daha önce görüşme yaptığımızı ispatlamayan müfteridir, şerefsizdir diyen başbakan, müzakere yapıldığını kendisi açıkladı. O zaman Başbakana soruyorum; kim müfteridir? Kim namussuzdur? Kim Şerefsizdir?" sorusunu duymazdan gelenleri, hâlâ millet neden dinler diye meraktan çatlayacağım!
Bir tuhaf aymazlığa daldık!
Dönmesi, dolayısıyla ilerlemesi mümkün olmayan tekerleri dört köşe bir arabaya gününden önce doluşan ve "Demokrasi amaca ulaşmak için bir araçtır, bir tramvaydır! Gereken durakta inilir! Yetişemeyen açıkta kalır!" sözlerini harfiyyen uygulayan kurnaz mürâilerin ellerine teslîm ettiğimiz bir Meclis'te can çekişiyoruz!
Eşrefi- mahlûkat insanız ya; kafeste arslanı seyretmek için, korktuğumuz arslanlardan intikam almak, orasını burasını kaçakça çekiştirmek için sirklere para öderiz! Arslandan korkuyor muyuz, seviyor muyuz bilinmez!
Kafes, heybetini, krallığını yok eder arslanın! Kafes; arslanın arslanlığını, saygınlığını, sıfatlaşmış karakter tarifini bitirir! Bu yüzden de çocuklar sirke götürüldüğünde en fazla seyredilendir arslan! Kafeste arslanı olmayan sirk, eksiktir.
Avcılar hakkında pek müsbet konuşulmaz. "Ummaz avcı..." ama arslan avcılarına farklı bir saygı vardır! Arslan avcılarının diğer avcılardan bir farkı, övgüyü hak eden farklı özellikleri vardır...
Arslanlarla, arslanları kafese koyanlarla, kafeslerle ve arslan avcılarıyla muhatabız son günlerde, hem de demokratik, âdil baskılarla!
Arslan, ormanda arslanca kükreyemezse; arslan kendi dünyasında arslanca yaşayamazsa, arslan bulunduğu yerde doğal bir sessizlik sağlayamazsa arslan mı olurmuş? Kafeslerde çocuklara; "Bak ciciii!" diye târif edilerek korkunun yok edilmesine vesîle edilen yeleliden arslan mı olurmuş?
Arslanı arslan avcısından çok büyük paralarla alarak kafeslere koyup sirk oyuncağı eden kurnazların şuur altlarında, arslan korkusundan intikam mı vardır acaba? Sık olmasa da terbiyecisini parçalayan arslanlar da, iç güdüsel olarak intikam mı alırlar?
Sirkle, arslanla, kafesle, biletli seyircilerle ve kafesteki arslandan korkmayan korkak cesurlarla, arslan terbiyecileriyle ilgili olmadık senaryolar düşleyip, olmadık komplolar hazırlamağa çalışırken; birden bire arslan miyav dedi, minik fâre kükredi!...
Farenin bu kükremesinde; yeni safariler mi, yeni arslan sürek avları mı, arslan avcılarıyla pazarlıklar yapılarak hazırlanmış yeni kafesler mi işâret edildi anlayamadık!
Sirk tellâlının; "Başlıyoor! Acele edin başlıyoor!" cazgırlığının, arslan kükremesi taklidiyle yapılması gibi bir şey bu Barış Süreci!...
Milletin "Aslanım" diye sevdiği, Üstün Hizmet Madalyalı askerler "kafes" adı verilen senaryosu ezberlenmiş bir sürek avında "balyoz"la terbiye edilerek "Ergenekon"a girmeğe zorlanıyor!
Demokrasi ormanında, ileri demokratik orman yasalarıyla, demokrat maskeli demokrasiyi araç edinmiş gayr-ı demokratların ve teknolojik tele-kulağı ekolojiye monte edip kontrolü sağlayan bir tramvay vatmanının, demokrat seferlerini seyrediyoruz!
Milletin; "Cambaza baaak!" fısıltılarıyla dikkati yukarılara çekilirken usta cepçilerin cepleri boşaltmasından sonra, "minik fare kükremeleri"yle kafese koyulmadan arslanlıkları ilan edilmişlere bakıyoruz!
Ve hepimiz millet olarak o kadar demokratlaştık ki esâret timsâli kafeslerle, demokratlık gösterileri yapan; demokrat maskeli, teknolojiden ve Haçlı Müttefik(!)ten lojistik destekli, îmanlı sürek avcılarına, kafese tıktıkları her arslandan sonra demokrasi havarileri diye alkış vuruyoruz!
Siliviri'de oynatılan ve millete seyrettirilen oyun bu!
Meltem TV'de Erol Mütercimler; "Türkiye ve Türkiye konumundaki ülkelerin; iktidara gelmiş, iktidara gelecek ve muhalefet edecek partileri ve kadroları da aynı merkez tarafından dizayn edilir!" diye müthiş bir tesbît yaptı, duyduk mu?
Duyduysak ne yapacağız?
Hürriyetin mânâsını unutmuş, demokrasinin ne olduğunu algılayamamış, cumhuriyet nîmetlerini hazmedemediği için midesi bulanan obur işbirlikçilerin, millet bütünlüğünü katleden safari avcılarına alkış vuranlara karşı, tavrımız ne olacak?
İşimiz senaristin mahâretine, zekâsına ve merhâmetine mi kaldı?
Tarih mi yalan söylüyor yoksa biz mi tarihin anlattığı şânlı ecdâdımıza ihânet ediyoruz? Sorgulama zamanı gelmedi mi?
Mevcut siyasi parti genel başkanlarının arasında, Prof. Dr. Haydar Baş'ın "Millî Ekonomi Modeli" ve "Sosyal Devlet/ Millî Devlet Modeli" nden başka görüşü, ideâli ve bırakın külliyâtı basılmış bir risâlesi olan kimseyi biliyor muyuz?
Kitap okumadığını, danışmanlarının okuyup özetini önüne koyduklarını kendisi söyleyen, "BOP Eş Başkanı olarak bizim de bölgede görevlerimiz var!" diye övünen, "Ya Allah! "Bismillah!"larla bir milyondan fazla Müslümanı katleden, yüz binlerce Müslüman kadına-kıza tecavüz eden Haçlı ABD askerlerine duâ edebilen kandırıkçılara, hem de Allah ile aldatanlar'a, daha ne kadar inanacağız?
Haydar BAŞ Hoca'nın; "Eğer bu seferde bizi desteklemek yerine, kendilerini bu hale getirenlere oy verirlerse, bir dahaki seçimlerde konuşacak bir Türk tarımı ve Türk çiftçisi kalmayacaktır!" tarihî uyarısını, bütün Türkiye'ye şâmil hâle getirsek komplo teorisi mi olur?
"Dağlar gibi yığdığın kemiklerinden, ırmaklar gibi akıttığın kanından nâdim ol! Silkin ve kendine dön Türk Milleti!" (Orhun Kitabeleri)
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN" Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa Aslan / diğer yazıları
- Atatürk'ün anlatımıyla Çanakkale savaşları / 20.03.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017