Mehmet MARUF
Tolstoy devam ediyor: "Hayatın sorularını çözmeye çalışan bilimlere, yani fizyoloji, psikoloji, biyoloji, ve sosyolojiye müracaat ettim. İnsan, düşüncelerin şaşırtıcı bir yoksulluğuyla, en büyük muğlaklıkla, baştan başa haksız bir soruları çözme haddini bilmezliğiyle yüzyüze geliyor. Hayatın sorularını çözmekle uğraşmayıp, kendi bilimlerine has özel soruları cevaplayan bilimler grubuna başvuruldu mu, o zaman insan coşku içinde insan zekasının gücüne hayran oluyor. Ama daha baştan biliyor ki, bunların hayatın sorularına verecek cevapları yoktur. Bu bilimler, hayatın sorusunu düpedüz bilmezden geliyorlar ve diyorlar ki; "Sen nesin ve ne için yaşıyorsun sorularına bizim cevabımız yoktur. Biz bununla ilgilenmeyiz."
Sonuçta Tolstoy aradığı cevabı bilimde bulamaz, hayatın anlamını evlilikle, okul açmakla, Hıristiyanlığa yönelmekle bulmaya çalışır. Fakat her defasından tatmin olunamayan duygular içinde kalakalır. Artık intihar etmemek için kemer kullanmayan, evinden ip ve sandalyeleri atan, yalnız kalmamaya özen gösteren bir insandır. Ve seksen iki yaşındayken evinden kaçtığı sırada Astapovo garında ölür. Hayatının son demlerinde farklı bir ahlak anlayışı ortayla koymaya çalıştı lakin arayışında modern bilimin pek yardımı olmamıştır.
Tolstoy'un yaşadığı türden hayat hikâyelerini Doğuda bulmak çok zordur. Ünlü yazarın hakikat arayışına benzer bir durumu İmam-ı Gazali yaşamış fakat tasavvufun insan ruhunu kuşatan ikliminde bunalımlarından sıyrılıp, "Hüccet'ül-İslam" unvanıyla seçkin bir yere oturmuştur. Zaten islam medeniyetinde hiç bir zaman ilim-hikmet ayrışması ya da din-bilim çatışması varolmamıştır.
Peki modern bilim insanlığın arayışlarına yardımcı olmalı mıdır?
Eğer yola çıkış amacı, beşeriyetin hayatını kolaylaştırmak ve onlara mutluluk sağlamak olmasaydı, böyle bir istemde bulunmak anlamsız olurdu. Ama hayatın her şubesine rahatlıkla müdahale eden, kesin (!) ve objektif (!) gerçeklerle dini inançları dahi "test eden", beslenme alışkanlıklarımızdan uyku düzenimize, giyim kuşamımızdan rüyalarımıza kadar bizi yeni baştan şekillendirip bir "bilim kültürü" oluşturan modern bilimin eğer insanlığı mutlu etmek gibi bir derdi yoksa bu durum daha da vahim bir hal alır.
Sonuçta mutluluk sadece vaadedilmiştir. Fakat oynadığı rol, kendisini bilginin vatanı olarak sunan Avrupa'nın 19. yüzyılda aksiyom haline getirdiği sömürgecilik ideolojisinin zihinlere ait bölümünü içerir.
Öyleyse öncelikle dünya; Avrupa merkezci bilim anlayışının tamamen bir kursu olduğunu, insanlığa mutluluk vermediğini ve beşeriyetin Batılı modern bilimden başka bilimsel disiplinlere ulaşabileceğini bilmelidir.
Tolstoy devam ediyor: "Hayatın sorularını çözmeye çalışan bilimlere, yani fizyoloji, psikoloji, biyoloji, ve sosyolojiye müracaat ettim. İnsan, düşüncelerin şaşırtıcı bir yoksulluğuyla, en büyük muğlaklıkla, baştan başa haksız bir soruları çözme haddini bilmezliğiyle yüzyüze geliyor. Hayatın sorularını çözmekle uğraşmayıp, kendi bilimlerine has özel soruları cevaplayan bilimler grubuna başvuruldu mu, o zaman insan coşku içinde insan zekasının gücüne hayran oluyor. Ama daha baştan biliyor ki, bunların hayatın sorularına verecek cevapları yoktur. Bu bilimler, hayatın sorusunu düpedüz bilmezden geliyorlar ve diyorlar ki; "Sen nesin ve ne için yaşıyorsun sorularına bizim cevabımız yoktur. Biz bununla ilgilenmeyiz."
Sonuçta Tolstoy aradığı cevabı bilimde bulamaz, hayatın anlamını evlilikle, okul açmakla, Hıristiyanlığa yönelmekle bulmaya çalışır. Fakat her defasından tatmin olunamayan duygular içinde kalakalır. Artık intihar etmemek için kemer kullanmayan, evinden ip ve sandalyeleri atan, yalnız kalmamaya özen gösteren bir insandır. Ve seksen iki yaşındayken evinden kaçtığı sırada Astapovo garında ölür. Hayatının son demlerinde farklı bir ahlak anlayışı ortayla koymaya çalıştı lakin arayışında modern bilimin pek yardımı olmamıştır.
Tolstoy'un yaşadığı türden hayat hikâyelerini Doğuda bulmak çok zordur. Ünlü yazarın hakikat arayışına benzer bir durumu İmam-ı Gazali yaşamış fakat tasavvufun insan ruhunu kuşatan ikliminde bunalımlarından sıyrılıp, "Hüccet'ül-İslam" unvanıyla seçkin bir yere oturmuştur. Zaten islam medeniyetinde hiç bir zaman ilim-hikmet ayrışması ya da din-bilim çatışması varolmamıştır.
Peki modern bilim insanlığın arayışlarına yardımcı olmalı mıdır?
Eğer yola çıkış amacı, beşeriyetin hayatını kolaylaştırmak ve onlara mutluluk sağlamak olmasaydı, böyle bir istemde bulunmak anlamsız olurdu. Ama hayatın her şubesine rahatlıkla müdahale eden, kesin (!) ve objektif (!) gerçeklerle dini inançları dahi "test eden", beslenme alışkanlıklarımızdan uyku düzenimize, giyim kuşamımızdan rüyalarımıza kadar bizi yeni baştan şekillendirip bir "bilim kültürü" oluşturan modern bilimin eğer insanlığı mutlu etmek gibi bir derdi yoksa bu durum daha da vahim bir hal alır.
Sonuçta mutluluk sadece vaadedilmiştir. Fakat oynadığı rol, kendisini bilginin vatanı olarak sunan Avrupa'nın 19. yüzyılda aksiyom haline getirdiği sömürgecilik ideolojisinin zihinlere ait bölümünü içerir.
Öyleyse öncelikle dünya; Avrupa merkezci bilim anlayışının tamamen bir kursu olduğunu, insanlığa mutluluk vermediğini ve beşeriyetin Batılı modern bilimden başka bilimsel disiplinlere ulaşabileceğini bilmelidir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.