The Washington Times gazetesinin 1 Ağustos 2002 tarihli sayısında, Anthony H. Cordesman oldukça ilginç bir yazı sı vardı. Fazla yorum yapmadan bu yazıyı size aktarıyorum:
"ABD, tarihinde belki de ilk kez bu boyutta bir savaş kapsamında ilk saldıran taraf olmaya doğru adım adım ilerliyor. ABD Irak ile savaşa girerse bunun nedeni Irak'ın yakın zamandaki saldırganca bir eylemi, terörizmle ilişkisi yönünde kanıtlar bulunması ya da Irak'ın konvansiyonel silahlanması olmayacak; zira BM ambargosu ile on yılı aşkın bir süredir Irak'ın silah ihraç etmesi engelleniyor. ABD savaşa girecek; çünkü Irak, kuşatma politikası ile yetinilemeyecek denli tehlikeli bir tiran tarafından yönetiliyor ve bu tiran, kimyasal ve biyolojik silah kullanma kapasitesini gizli gizli artırıyor, nükleer silahlar edinme olasılığı da cabası...
Kamuoyu önünde ne dersek diyelim, böyle yapacağız; çünkü o, dünya petrol rezervlerinin yüzde 60'ından fazlasına sahip bir bölgenin tam ortasında bulunuyor.
Savaş zor bir tercih olacaktır. Güvenliğimiz ve küresel ekonomi açısından stratejik önem taşıyan bir bölgede, Saddam'dan kaynaklanan gerçek ve giderek de kötüleşen bir tehdit ile karşı karşıyayız. Aynı zamanda, bizi rahatlatacak yanılsamalara da kapılmamalıyız. Bize üsler sağlamaları ve destek vermeleri konusunda bölge ülkelerinden kritik önem taşıyanlar üzerinde baskı ve korku oluşturmayı başarabiliriz. Bu ülkeler, Türkiye, Bahreyn, Kuveyt, Umman ve Katar. Suudi hava sahasına da girme izni elde edebiliriz.
Bununla birlikte bizim aslında gerçek anlamda tek bir askeri müttefikimiz olacak: İngiltere. Bu kez 21 yerine 2 ülkeden oluşan bir koalisyon olacak.
Bu ayrıca, bölgeden az oranda halk desteği alan ve büyük oranda öfke çekecek bir koalisyon olacak. İsrail'in en yakın müttefikiyiz ve bölge ülkeleri ile tüm Arap dünyası tarafından, İkinci İntifada sırasında Filistinlilerin çektiklerinden büyük ölçüde sorumlu tutulduk.
Saddam Hüseyin rejimine karşı bir savaş, pek çok tahmine göre daha kolay olabilir. Tiranlar kolaylıkla devrilir. Sadece ahmaklar kolay bir savaş için başkalarının evlatları üzerinden bahse girer. Rusya'nın Stalin'i ve Nazi Almanyası'nın tiranı çok iyi çarpıştı. Kuvvetlerini Kuveyt'ten aceleyle geri çeken aynı Irak, Şii ve Kürt nüfusunun da desteğini alarak İran ile sekiz yıl savaştı. Irak muhalefeti hedefe iyi odaklanmış olabilir, fakat Afgan müttefiklerimiz gibi onların da askeri tecrübesi yok, içeride çok az desteğe sahip ve 1930'ların beyaz Ruslarından daha etkili olacağa benzemiyorlar.
Harekat kapsamında Bağdat, Tıkrit ve merkeze sadık bir dizi kasaba ve kente hızla saldırıya geçerek ilerlemek mümkün olabilir. "Olasılık", "kesinlik" içermez. Irak kuvvetlerinin ciddi eksiklikleri var, ancak Körfez Savaşı'ndaki kayıplarına rağmen Irak, Körfez'deki en etkili askeri güce sahip.
Irak'ın silahlı kuvvetlerinde yaklaşık 424 bin asker, 2,200 ana muharebe tankı, 3,700 zırhlı araç, 2,400 ağır silah ve 300 savaş uçağı bulunuyor. Saddam'ın muhtelif güvenlik güçleri içinde de yaklaşık 120 bin kişi bulunuyor ve Bağdat ile Tikrit'teki karargahları, Özel Cumhuriyet Muhafızları ve rejime sadık kabilelerin oluşturduğu Cumhuriyet Muhafızları koruyor.
Kuvvetlerimizin bir kısmını kullanmadan vatana geri gönderebiliriz, ama kesin sonuca götüren bir kuvvet olmaksızın askerlerimizi ve zaferi tehlikeye atmaya gönlümüz el vermez.
Böyle bir savaş gerçekten bedeline değer mi? Olabilir. Böyle bir savaşın bedeli hayret verecek kadar düşük ya da çok yüksek olabilir. Tahmin edilebilir olan tek bir şey var; o da, Saddam hayatta olduğu sürece Irak'ın gittikçe daha fazla bir şekilde tehlikeli olacağı....."
Sizce de ilginç değil mi? Türkiye'nin ordu-millet, sivil-bürokrat elele vermesi gereken günler yaşıyoruz. Türkiye'nin her zamandan çok birlik ve beraberliğe ihtiyacı var vesselam...