Birlikte rahmet ayrılıkta azap vardır

Geçtiğimiz hafta İstanbul'da iki toplantı organize edildi.
Birincisi Perşembe günü yapılan İslam İşbirliği Teşkilatı'nın (İİT) 13. zirvesi; ikincisi ise Pazar günü gazetemizin organize ettiği "8. Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt Sempozyumu"?
İİT zirvesinde ayrışım körüklendi, husumetler arttı, İslam ülkeleri liderleri zirveden birbirlerine daha mesafeli bir şekilde ayrıldılar. Çünkü zirvede yaşananlar, İslam coğrafyasını BOP kapsamında şekillendirmek, parçalamak ve de işgal etmek isteyen Haçlı Batının ve de Arz-ı Mevut hayali kuran İsrail'in güdümündeydi.
Onlar İslam coğrafyasını direkt işgal yoluyla değil, Müslüman'ı Müslüman'a düşman ederek, teknik ifadesiyle medeniyet içi bir çatışma çıkartarak hedeflerine ulaşmak istiyorlardı.
Bu sebeple Sünnilikle hiçbir alakası olmayan, hatta Sünniliği din dışı kabul eden Suudi Arabistan'ın öncülüğünde bir Sünni blok oluşturdular, Şii dünyaya karşı cephe açtılar.
ABD'li ve İsrailli yetkililer ardı ardına bu Sünni blok ve de onların oluşturduğu İslam ordusu hakkında övgülerini ve desteklerini hatırlarsınız. Nasıl bir İslami birliktelik ki, Haçlı Batı ve İsrail buna alkış tutuyor? Eğer içinizde az da olsa bir Müslümanlık kırıntısı kaldıysa, ciddi bir şekilde düşünmeniz gerekmiyor mu, "Nerede yanlış yaptık" diye?
Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt Sempozyumu'nda ise İİT Zirvesi'nin tam tersi, birlik ve beraberlik hakimdi, Şii-Sünni kardeşliği vurgulandı, Haçlı Batının ve Büyük İsrail hayali kuranların planlarını bozacak şekilde, Müslümanların hangi mezhep ve meşrepten olursa olsun kardeş olması gerektiği, ortak paydamızın da gerek ayetlerle, gerekse hadislerle beyan edildiği üzere Ehl-i Beyt olduğu vurgulandı.
Birliğin adresinin Ehl-i Beyt olduğunu biz söylemiyoruz, Cenab-ı Hak ve Resulü bizzat ifade ediyor. Cenab-ı Hak, Tathir ayeti olarak bilinen Ahzab suresi 33. ayette, "Ey Ehl-i Beyt! Yüce Allah sizden her türlü günahı, haramı, fenalığı, çirkinliği, basitliği uzaklaştırmak ve sizi tertemiz yapmak istiyor" buyuruyor. Yani Allah, Ehl-i Beyt'in tertemiz olduğunu açıkça beyan ediyor. Allah'ın tertemiz yapmak istediğine engel koyabilecek bir irade var mı?
 Meveddet ayeti olarak bilinen Şura 23. ayette de Allah, "De ki (Muhammedim): Ben peygamberliğimi tebliğime karşılık sizden, Ehl-i Beyt'imi sevmenizden başka hiçbir ücret istemiyorum" buyuruyor. Bu emir, diğer hiçbir peygamberden istenmemiştir. Esasen bu ayet nübüvvet yolunun bittiğinin Ehl-i Beyt merkezli velayet yolunun başladığının en açık delilidir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) 16 Sünni kaynakta geçen bir hadis-i şerifte, "Ben sizin aranızda iki değerli (ağır) emanet bırakıyorum; onlara sarıldığınız sürece Benden sonra asla sapıklığa düşmezsiniz. Onlar Allah'ın Kitabı Kur'an ve Benim ıtretim Ehl-i Beyt'imdir. Bu ikisi, Kevser Havuzu'nun başında bana tekrar dönünceye kadar asla birbirlerinden ayrılmazlar" buyuruyor. (Müslim, Sahih, c.7, s.122; Tirmizi, Sahih, c.5, s.328; Nesai, el Hesais, s.21)
Toparlarsak, Allah ve Resulü birliğin adresini Ehl-i Beyt olarak beyan buyurmuşlardır ve Allah, birliğin adresi olarak Ehl-i Beyt'i seçtiği için Onları tertemiz kılmış ve sevilmesini de farz kılmıştır. O halde Ehl-i Beyt dışında birlik arayışları tamamen batıldır ve Cenab-ı Hakk'ın ve Resulü'nün beyanlarına aykırıdır.
Soru şu: Ehl-i Beyt kimlerdir? Bunun için birçok delil gösterebiliriz ama bir tanesi kafidir.
Hz. Aişe şöyle naklediyor: "Resulüllah (s.a.v), üzerinde siyah kıldan dokunmuş bir aba olduğu halde dışarı çıktı. O sırada Hasan b. Ali yanına geldi. O'nu abanın altına aldı. Hüseyin b. Ali yanına geldi. O'nu da abanın altına aldı. Sonra Fatıma geldi; O'nu da abanın altına aldı. Daha sonra Ali geldi; Resulüllah, O'nu da abanın altına alarak, 'Yüce Allah, ancak ve ancak siz Ehl-i Beyt'ten her türlü çirkinliği defetmek ve sizi tertemiz kılmak ister' ayetini okudu." (Müslim, sahih, Fezailu's-Sahabe, c.4, s.1883/2224) (Kesa Hadisi) Bu hadis 40 Sünni kaynakta geçmektedir.
Benzer bir rivayet Tirmizi'nin Sünen'inde Ümmü Seleme annemiz tarafından nakledilmiştir. Hatta Ümmü Seleme abanın altına girmek istemiş, Hz. Peygamber buna müsaade etmemiştir.
Yani Ehl-i Beyt Hz. Peygamber, Hz. Fatıma, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'dir.
Dikkat ederseniz, Kesa Hadisi'nde Tathir ayetinin tefsiri de vardır, bu ayette ifade edilenler tek tek sayılmıştır.   
Bu, inkarı mümkün olmayan delillerden sonra Prof. Dr. Haydar Baş'ın yıllardır Ehl-i Beyt Külliyatı, Ehl-i Beyt sempozyumlarıyla vurguladığı "Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt" duruşunun ne kadar önemli olduğunu, İslam coğrafyasının tek çıkış kapısının bu olduğunu herhalde anlamışızdır artık.
Cenab-ı Hak ve Resulüllah birlik ve beraberliğimizi emretmektedir: 
"Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah'a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin." (Hucurât, 10)
"Kendisine apaçık deliller geldikten sonra, parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. Onlar için kıyamet günü büyük azap vardır." (Al-i İmran, 105)
"Siz gerçekten inanıyorsanız Allah'tan korkun, aranızı düzeltin, Allah'a ve Peygamberine itaat edin." (Enfal: 1)
"Allah'a ve Resul'üne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin, sonra korku ile zaafa düşersiniz ve kuvvetiniz elden gider. Bir de sabırlı olun, çünkü Allah sabredenlerle beraberdir." (Enfal, 46)
"Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır" (Müsned, İbn Hanbel, IV, 375).
"Ruhum kudret elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki, iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de hakkıyla iman etmiş olamazsınız." (Müslim)
"Size namaz, oruç ve sadakadan daha faziletlisini haber vereyim mi? Bu, insanların arasını uzlaştırmaktır." (Tirmizî, Sıfatü'l-kıyâme, 56).
İstiklal Şairi Mehmet Akif'in dediği gibi: "Girmeden bir millete tefrika, düşman giremez. Toplu vurdukça gönüller, onu top sindiremez. Sen, ben desin efrat, aradan vahdeti kaldır. Milletler için, işte kıyamet o zamandır."
Özetle, kurtuluş için birlik şarttır; birliğin tek adresi de Ehl-i Beyt'tir.