Biyolojik savaş örtülü ölümler açık

Kaynakların kıtlığı, yetersizliği inancı şeytanidir. Bu şeytani inançtan hareket eden sömürücüler, ancak şeytanın aklına gelebilecek her çeşit kötülüklere başvuruyorlar. Kaynaklara sahip olmak için haksız yere insanları öldürmeyi, bazı ırkların soyunu kurutmayı, yani soykırımı bir hak olarak görüyorlar. Bu amaçlarını gerçekleştirmek için kimyasal ve biyolojik savaş teknolojisini geliştirdiler. Özellikle biyolojik savaşı, örtülü bir şekilde, namertçe yapıyorlar. Bazen düşman seçtikleri milletlere dostça yaklaşıyor, yardım etmek istediklerini söylüyor, sonunda akrep gibi zehirliyorlar.Sömürücülerin tarihi bunun acı örnekleriyle doludur. En bilinen örnek, İngilizlerin, Amerika kıtasında Kızılderililere battaniyelerle çiçek hastalığı mikrobu bulaştırıp, onları topluca kırmalarıdır.  İngilizlerden sonra kıtaya hakim olan ABD'liler de aynı biyolojik savaşı uyguladılar. Bugün, Amerika kıtasının yerlileri olan Kızılderililerin durumu malum. Sömürücüler, bu yaptıklarından pişman olup vazgeçtiler mi? Ne gezer. Daha da ileri gittiler. Teknolojiyi de kullanarak, biyolojik  savaşı çok sinsi bir biçimde sürdürüyorlar. Öyle ki, tarımdan ilâç sanayisine kadar her alana el attılar. Bir taraftan mikrop üretiyor, insanları hasta ediyorlar, öte yandan ilâç satıp para kazanıyorlar. Bunu da yeterli bulmuyorlar. Dünyanın en büyük ilâç firmalarının birinin yöneticisi olan Henry Gadsden diyor ki: "Sadece hastalara ilâç satmak rahatsız edici. Bunu aşmak, sağlıklı insanlara da ilâç satmak gerek". Demek ki, amaç, bütün insanları hasta etmek, hasta değilse bile ilâç bağımlısı yapmaktır.Hasılı, ilâç üreticileri de biyolojik savaşta rol sahibi ve dünyayı yönetenler arasında. Süper güç olarak nitelendirilen ABD'ye bakınız, onu bile yöneten  çokuluslu silâh, petrol ve ilâç sirketleridir. Aslında petrol ve ilâç da bir silâh olarak kullanılmaktadır. Bir başka deyişle, dünya ekonomisi, savaşa dayalı bir ekonomiye dönüşmüştür. "9 Haziran 1969'da ABD Temsilciler Meclisi Tahsisat Alt Komitesi'nde konuşan Dr. D.M. McArtor gelecek 5-10 yıl içinde üretmeye başlayacakları bağışıklık sisteminde çöküntüye yol açacak biyolojik ajan çalışmaları için 10 milyon dolar istemektedir" (Mustafa Çınkı, Rant Lordları, s.130). Tabii olarak, istenen tahsisat verilmiştir. Bunu yaşanan gelişmelerden anlıyoruz. "Dr. McArtur'un konuşması yaptığı tarihten 5-10 yıl sonra, doğrudan bağışıklık sistemini çökerterek ölümlere neden olan bazı hastalıkların (Ebola, AIDS gibi) ortaya çıkması ve bu hastalıkların dünyanın belirli yerlerinde ve özellikle eski sömürgelerde yoğunlaşması, üzerinde önemle durulması ve düşünülmesi gereken bir başlangıç noktasıdır" (A.g.e., s.131).Bu gerçekleri görmek ve ona göre politika belirlemek zorundayız. Sömürücülerin, kendi kurumları bile bu vahim duruma dikkat çekiyor. Meselâ, "Dünya Sağlık Örgütü (son 20 yılda otuz yeni hastalık ortaya çıkmıştır) demektedir". (A.g.e., s. 147).  Sömürücüler, ortaya çıkardıkları hastalıklara karşı ilâç üretimine izin verirler mi? Vermezler, bu tür girişimleri, en acımasız yöntemlerle engellerler. Bir ülkede birisi çıkıp "şu hastalığa karşı şu ilâcı buldum" deyince, yerli işbirlikçiler vasıtasıyla hemen onun başına çullanırlar, sesini soluğunu keserler. Tekel oldukları, bazı ilâçların üretimine de çeşitli bahanelerle mani olurlar. Örnek, Sudan'daki El-Şifa fabrikası.  "Başkan Clinton, 'kimyasal silâh üretim birimi' olduğunu iddia ederek 1998'de Sudan'daki El-Şifa ilâç fabrikasının bombalanmasını emrettiğinde, aslında büyük bir terör suçu işliyordu. Söz konusu fabrika, dünyanın en fakir ülkelerinden birinin halkının ilâç ihtiyacının %90'ını karşılıyordu" (A.g.e., s. 191). El-Şifa ilâç fabrikasının bombalanması sonucunda Sudan'da sıtma, tüberküloz gibi tedavi edilebilir hastalıklardan ölenlerin sayısı onbirlerle ifade edilmeye başlandı. Evet, günümüzde sürdürülen biyolojik savaş örtülü, fakat ölümler açık oluyor. Esasen gören gözler için savaşlar da ölümler kadar açıktır. Fakat görmek istemeyenlere göstermek elbette zordur.