logo
20 NİSAN 2024

'Biz de onların putlarını yıkacağız'

Trabzon'da gerçekleştirilen 'Atatürk Vatandır Sempozyumu'nda konuşan tarihçi Emre Polat, "Atatürk büstlerine saldırılarda bulunanlar, 'puta tapıyorsunuz, biz de putları yıkıyoruz' diyorlar. Ancak en büyük puta tapıcıların kendileri olduğunun farkında bile değiller. Biz de onların putlarını tıpkı Atatürk gibi tek tek yıkacağız" dedi.
05.09.2017 00:00:00
Trabzon'da yoğun bir katılımla gerçekleşen 'Atatürk Vatandır Sempozyumu'nda tarihçi yazar Emre Polat bir konuşma yaptı. Çok önemli tespitlerin yer aldığı konuşmasını aynen yayınlıyoruz:
Öncelikle saltanatın ne olduğunu anlatarak başlayalım. Saltanat Osmanoğulları ailesinin; kayıtsız şartsız, hiçbir liyakat ve ölçü dikkate alınmadan padişahlığı babadan oğula geçirdiği sistemin adıdır.
Eski Türk geleneklerinde Kağan, Hakan kavramları hükümet etme biçimi olarak kendini gösterse de, Osmanlı'da durum özellikle İstanbul'un fethi ve öncesinde başlayan devletin her alanda etkilendiği Bizans tesiri ile padişahın devlet yönetmedeki sınırsız ve sonsuz yetkisiyle eski Türk töresinden de farklılaşmıştır. Özellikle padişaha biçilen dinî misyon, farklı dinî donelerle desteklenmiş, Yavuz ile beraber halifeliğin de dahil edilmesiyle bambaşka bir durum almıştır.
Öyle ki, artık saltanat ve hilafet birbirinden ayrılmaz tek bütün bir yapı haline getirilmiştir. Osmanoğlu ailesinden doğan her bir fert, diğer kardeş ve akrabalarını bir şekilde ortadan kaldırdıktan sonra hem halife, hem padişah oluveriyordu. Bu yapıda tebaanın ne düşündüğünün ve ne durumda olduğunun hiçbir önemi yoktu. Ancak tebaa da padişaha, yani saltanat ve hilafet sistemine körü körüne ve dinî kaynaklardan beslenen bir biat durumu sözkonusu idi.
Bu yapının  günümüze ve özellikle de Cumhuriyet'in kuruluş yıllarına bıraktığı etki de, hem saltanatı hem de padişahı bir tabu haline getiren ve millet vasfı olmayan bir yapı olarak tezahür etmiştir.
Tam bu noktada şu hususun altını çizmek gerekiyor: Dikkat edilirse son günlerde iyice hız kazanan Atatürk büstlerine yapılan saldırılarda kullanılan ifadeler tek bir ağızdan çıkmış gibi. Hepsi, "puta tapıyorsunuz, biz de putları yıkıyoruz" diyorlar.
Ancak en büyük puta tapıcıların kendileri olduğunun farkında bile değiller. Şimdi biz de onların putlarını bir bir ortaya koyup, tıpkı Mustafa Kemal Atatürk gibi tek tek yıkacağız.
Saltanat putu
Mustafa Kemal düşmanlarının en temel özelliklerinden bir tanesi de padişahlığı ve özellikle de saltanat sistemini bir put olarak görmeleridir. Onlara göre saltanat müessesesi dinî bir müessese ve asla dokunulmaması gereken bir tabudur. İslam'ın ana kurallarından daha sıkı bağlı oldukları bu putun, bir ailenin 600 yıllık tasallut rejimi olduğunun farkında bile değiller.
İşte bu yüzden Mustafa Kemal Atatürk'ün 1 Kasım 1922'de saltanatı kaldırarak yıktığı put ile Peygamber Efendimizin Kâbe'deki putları yıkması arasında hiçbir fark yoktur.
Birileri saltanatı din olarak putlaştırırken, Mustafa Kemal ile birlikte saltanatın Osmanoğulları ailesinin Türk milletinin üzerine basarak yükselip 600 yıl boyunca Türk milletini baskıladığı, onu köle ve asker olarak kullandığı ve hiçbir zaman devletin bırakın asıl sahibi olmayı, eşit vatandaşı olarak bile kabul etmediği sistemin ta kendisi olduğu gerçeğini bu millet görmüş oldu.
Tam bu noktada Mustafa Kemal'in saltanatın kaldırılması tartışmalarının yapıldığı süreçte, tartışmaların gereksiz uzaması üzerine yaptığı şu tarihî konuşmayı aktarmamız gerekiyor:
"Efendiler hakimiyet ve saltanat kimse tarafından hiç kimseye ilim icabıdır diye görüşmeyle tartışmayla verilmez. Hakimiyet ve saltanat kuvvetle kudretle zorla alınır. Osmanoğulları Türk milletinin hakimiyet ve saltanatını zorla el koymuşlardır. Bu haksız durumu altı yüzyıldan beri sürdürmüşlerdir. Şimdi de Türk milleti bunlara hadlerini bildirerek hakimiyet ve saltanata isyan ederek idareyi kendi eline almış bulunuyor. Bu bir oldu bittidir. Konumuz millete saltanatı bırakmak ya da bırakmamak değildir. Mesele zaten olup bitmiş bir gerçeği ifade etmekten ibarettir. Bu derhal olacaktır. Burada toplananlar meclis ve herkes meseleyi olduğu gibi görürse doğru olur. Aksi takdirde, gerçek yine gerektiği şekilde belirtilecektir. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir."
Saltanat putunu tek hamlede ve zerre tereddüt etmeden yıkan Mustafa Kemal'in bu kararlılığı konunun Türk milletinin geleceği açısından ifade ettiği önemi anlamamız için de mühimdir.
Baskılanan Türk milletinin tekrar eski özgüvenine kavuşması için yıllarca mücadele eden Mustafa Kemal'in hemen her konuşmasında Türk milleti vurgusu yapması, "Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir", "Bir Türk dünyaya bedel" ve "Ne mutlu Türküm diyene" demesi boşuna değildir.
600 yıldır baskılana baskılana, ezile ezile, sömürüle sömürüle bütün özgüvenini kaybetmiş enkaz halindeki bir milletin üzerindeki ölü toprağını atıp yeniden bir millet teşkil etmek isteyen Gazi Mustafa Kemal, bu amacına ulaşmış ve Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmuştur.
Hünkâr Hacı Bektaş Veli nasıl 13. asırda Anadolu'daki Keldani, Yezdani, Süryani, Rum ve Ermenileri Ehl-i Beyt İslam'ı ile Türk ve Müslüman yani millet yaptıysa, Atatürk de Türk milletini 600 yıldır sokulduğu çukurdan çıkartıp yeniden millet yapmıştır.
Hilafet ve saltanatı birbirinden ayırdı
Mustafa Kemal Atatürk, ilk iş olarak yüzyıllardır bir arada putlaştırılan saltanat ve hilafeti birbirinden ayırdı ve 1 Kasım 1922'de saltanatı kaldırdı. Bunu yapmasındaki sebep, hilafet kurumunun hassasiyet ve önemini doğru kavraması ve Osmanlı'daki algının dinî olmaktan çok padişah yetkilerini sağlamlaştırmak olduğunun çok iyi farkında olmasıdır. Bu konuda Mustafa Kemal, özellikle Muaviye ile birlikte Emeviler döneminde İslam'ın ve hilafetin aldığı şeklin ne olduğunun çok ama çok iyi farkındadır. Birçok konuşmasında Emevi hilafet sisteminin ne olduğunu ortaya koyan Mustafa Kemal, Sakife'deki düzenin gerçek kodlarını da iyi bilmektedir. Bu konuda yaptığı şu açıklama oldukça önemlidir:
"Beyler! Gerçek ulema ile dine zararlı ulemanın birbirine karıştırılması Emeviler zamanında başlamıştır. Ta ki Muaviye ile Hz. Ali karşı karşıya geldiler. Sıffin olayında Muaviye'nin askerleri Kur'an'ı mızraklarına diktiler ve Hz. Ali'nin ordusunda böylece kararsızlık ve zayıflık oluşturdular. İşte o zaman dine bozgunculuk ve Müslümanlar arasına nefret girdi. O zaman hak olan Kur'an haksızlığı kabule araç yapıldı. En zorba hükümdarlardan olan Muaviye'nin nasıl bir hile ile hilâfet sıfatını takındığını biliyorsunuz. Ondan sonra bütün istibdatçı hükümdarla hep dini alet edindiler. İstibdat ve ihtiraslarını desteklemek için hep ulema sınıfına başvurdular. Gerçek ulema, dini bütün alimler hiçbir zaman bu zorba hükümdarlara boyun eğmediler. Onların emirlerini dinlemediler, tehditlerinden korkmadılar."
Sakife'de kurulan hilafet sisteminin Emevilerle beraber tam anlamıyla dinî bir kurum olmaktan çok siyasî bir sistem olduğunu bilen Gazi, dönemin hassas dengelerini de gözeterek bu konuda itidalli açıklamalar yapmıştır.
Bu itidal gereği Peygamber Efendimizin bir hadisine gönderme yapan Gazi Mustafa Kemal şunları söylemiştir:
"Bildiğiniz gibi bir defa Peygamber'in kendisi demiştir ki: 'Benden otuz yıl sonra krallıklar olacak!' Bu bir hadistir. O halde hilâfet vardır, hilâfet olacaktır, hilâfet devam edecektir, demek Peygamber'in hadisine aykırı bir şeyin gerçekleşmesini istemek demektir. (?) Yani hilâfet demek bir hükümet demektir."
Tam bir stratejist ve deha
Mustafa Kemal, kurtuluş mücadelesini başlattığı 1919'dan hilafetin Meclis uhdesine bırakıldığı 1924 yılına kadar yaptığı konuşmalarda tam bir stratejist ve deha olarak davranmıştır. Bu noktada kongreler sürecinden önce, sonra ve saltanat ve hilafetin ayrılma ve ilga süreçlerinde yaptığı konuşmalar birbirinden farklı ve çelişkili gibi dursa da, aslında toplumun ölesiye bağlandığı bu prangalardan kurtulması noktasında adeta sarraf hassasiyetiyle davranmış ve bu süreci dahiyane bir şekilde yönetmiştir. Ancak hilafetle ilgili yaptığı birçok konuşmanın satır aralarında hilafetin İslam dünyasında Sakife süreciyle ne şekilde alındığı ve Peygamberin muradının gerçekleşmediğini vurgulamıştır. Mesela Nutuk'ta hilafet ile ilgili yaptığı konuşmanın şu kısmı oldukça anlamlıdır:
"Hakikaten emr-i hilâfet milel-i İslâmiye'ce en büyük bir maslahattır."
Yani Mustafa Kemal Atatürk, Sakife'de oluşturulan maslahat düzeninin çok ama çok iyi bilincindedir.
Saltanatı kaldırdıktan sonra hilafete 16 ay daha dokunmayıp sabretmesi bile konuya dair kafasındaki planları anlamamız için yeterlidir. Mustafa Kemal, hilafetin bir danışma meclisi olarak kalmasından yanadır ancak bir taraftan da bu müessesenin başta İngilizler olmak üzere nasıl istismar edildiğini de çok iyi bilmektedir. Öyle ki, Hindistan ve İslam coğrafyasında bulunan yetkililerin, "Paşam İslam dünyası sizi halife olarak görmek istiyor" çağrıları karşısında rahatlıkla o makama oturabilecekken bunu reddetmiştir. Çünkü Mustafa Kemal, hem o makamın Peygamber Efendimizin muradından çok farklı bir noktada olduğunun farkındaydı, hem de istismara açık bir yapı olduğunu çok iyi tartıyordu.
Mustafa Kemal, o dönemde saltanat ve hilafet makamını işgal eden Vahdettin'in ihaneti üzerinden yaptığı şu tespit de önemlidir:
"Türkiye devletinin geleceğine son veren, Türkiye halkının hayatını namusunu, şerefini yok eden, Türkiye'nin idam kararını ayağa kalkarak ve bütün varlığıyla kabul etmek yeteneğinde kim olabilir? Yazık ki bu milletin hükümdar diye, sultan diye, padişah diye, halife diye başında bulunduğu Vahdettin... Vahdettin bu alçak hareketleriyle yalnız kendinin layık olduğu bir davranışı kabul etmiş olmaktan başka, hiçbir şey yapmış olmadı. O bu hareketiyle kendini öldürdü ve temsil ettiği yönetim şeklinin yok olmasını gerekli kıldı.
Şimdi hilâfetin görev ve yetkisinden söz edenlere göre Müslümanların halifesinin görevi nedir? Soruyorum: Bu İslâm âlemini kurtarmak değil mi? Bu Müslümanların hilâfetinin kapsadığı çemberde bir Türkiye devleti vardır, bir İran devleti vardır, bir Afgan devleti vardır ve yetmiş milyonluk bir Hindistan İslâm kitlesi vardır. Mısır vardır, Fas vardır vs. Bunların hepsini, halifenin hilâfet görevini, bilinen kitaplarda açıklandığı gibi kabul ettiğimize göre kurtarmak gerekir. Kurtarabilmek için de güç gerekir. Para ve nüfuz gerekir, kim diyebilir ki bunun için Türkiye devleti ve Türkiye devletini oluşturan Anadolu'nun sekiz milyon halkı halifenin emrine tâbidir. Kim diyebilir ki buyurun efendim işte Türkiye'nin sekiz milyon fakir halkı, dünyayı yenin ve İslâm âlemini koruyun!
Ben sorarım millete! Buna razı mıdır? Bunu yapmaya muktedir midir? Yapabilir mi? Bu zavallı millet bu kadar büyük bir sorumluluğu, bu kadar büyük bir görevi üstlenebilir mi?
Beyler! Milletimiz, asırlarca bu bakış noktasından hareket ettirildi fakat ne oldu. Her gittiği yerde milyonlarca insan bıraktı. Sonunda oralardan kovuldu. Kovuldu ve bugün sekiz milyona indi. Yemen çöllerinde kovulup yok olan Anadolu çocuklarının sayısını biliyor musunuz? Suriye'yi, Irak'ı korumak için Mısır'da barınabilmek için Afrika'da tutunabilmek için, Viyana kapılarına kadar fetihler yapabilmek için ne kadar insan telef oldu bunu biliyor musunuz? Sonuç ne oldu görüyor musunuz?
Beyler! Yeni Türkiye'nin ve yeni Türk halkının artık kendi hayat ve mutluluğundan başka düşünecek bir şeyi yoktur. Başkalarına verecek bir zerresi kalmamıştır, artık veremez!
O halde kesinlikle ifade ediyorum: Halife Müslümanların halifesidir ve Türkiye İslâm âlemi içinde bir parçadır. Öyleyse halifenin olması gerekli yetki ve görevi varsa, onun sorumluluğunu yalnız, henüz kendi hayat ve bağımsızlığını kurtarmaya çalışan bu küçük Türkiye'ye yüklemeye Allah da razı değildir."
Atatürk'ün hilafet makamına bakışı
Mustafa Kemal Atatürk, bu açıklamaları yaptıktan sonra, adeta 90 yıl önceden bugünleri okuyarak, o gün için sadece üç olan İslam devleti sayısının bugünkü sayılara geleceğini öngörerek halifeyi, bağımsızlıklarını almış olacak İslâm devletlerinin seçmesi gerektiği üzerinde durur ve şu görüşlere yer verir:
"Şimdi beyler! Nazariye olarak bir husus tasvir edeyim. Herhangi bir gün Avrupa'da, Asya'da, Afrika'da vs. kıtalarında İslâm toplumlarının tümü, boyunlarındaki zincirlerini kırıp da bağımsız olurlarsa işte o zaman isterlerse ilmin, fennin ve çağın gereklerine uygun bir şekilde birleşme noktaları bulabilirler. Çünkü her devletin, her sosyal toplumun birbirinden isteyeceği birtakım menfaatleri olabilir. O halde, bu karşılıklı menfaatleri sağlar tarzda birtakım itilaf şartları bulunabilir. Bu öngörülen, bağımsız İslâm devletlerinin yetkili delegeleri bir araya gelip, bir kongre yaparlar ve derlerse ki; Türkiye ile İran arasında, İran ve Afgan arasında Mısır ile Hind arasında şu ya da bu arasında veya bütün bunlar arasında şu veya bu ilişkiler oluşmuştur.
Bu ortak ilişkileri korumak için bu ortak ilişkilerin içerdiği şartlar içerisinde hareketi sağlamak için bütün İslâm devletlerinin delegelerinden oluşan bir şûra oluşturulacaktır ve o şûranın bir başkanlık makamı olacaktır. İşte o makama seçilecek kişi Müslümanların halifesi olacak olan kişidir.
Beyler! Ancak böyle bir şekil düşünülebilir. Yoksa herhangi bir devletin bir kişiye bütün İslâm dünyası işlerini yönetip yürütme yetkisi vermesi akıl ve mantığın hiçbir vakit kabul edemeyeceği ve gerçekte hiçbir vakit hiç kimse tarafından kabul edilmemiş olan şeydir. Gerçek bundan ibarettir."
Mustafa Kemal'in halifeliği toptan kaldırmayıp, Meclis uhdesine tevdi etmesinin temel sebebi bu bakış açısıdır. Hatta ömrünün son yıllarında  Bağdat ve Sadabad paktlarını organize ederek bu amaca doğru ilerlemeye çalışmıştır.
Mustafa Kemal'in bu açıklamaları hem tarihi realiteyi hem de  o günün ve geleceğin fotoğrafını detaylı bir şekilde ortaya koymakta ve ayrıca bir yoruma gerek bırakmamaktadır.
Bütün bu sebeplerden ortaya çıkan tek ama tek bir sonuç vardır:
1923'te kurulan Cumhuriyet, bu milletin altı yüz yıllık esaretinin son bulduğu tarihtir. Cumhuriyet, bu milletin; köle olmaktan, kul olmaktan, Ermeni, Yahudi, Rumlardan müteşekkil saray korumasındaki sair unsurların tasallutundan kurtulduğu tarihtir. Cumhuriyet, bu milletin Hacı Bektaş Veli döneminde bıraktığı kuruluş kodlarına yeniden döndüğü tarihtir. Cumhuriyet, bu milletin padişah, halife, saltanat diye putlaştırılan putlara köle olmaktan kurtulduğu tarihtir. Cumhuriyet, bu milletin, din diye kendisine yutturulan Emevi dininden Ehl-i Beyt İslam'ına döndüğü tarihtir.
İşte bu yüzden Prof. Dr. Haydar Baş ne diyor: "Atatürk demek millet demektir, Atatürk demek devlet demektir, Atatürk demek bağımsızlık demektir, Atatürk demek bu milletin inancı demektir, Atatürk demek Ehl-i Beyt demektir, Atatürk demek vatan demektir."
OKAN EGESEL
İstanbulspor küme düştü
Karagümrük son saniye penaltısıyla kazandı
CHP'li 408 başkana böyle seslendi
'Ayağa kalkın ve bu ülkeyi kurtarın'
İsrail'le ticareti savunmaya devam etti
'Sözlerimin arkasındayım'
'Yarım saat sonra gelir alırsın' dedi!
Torbacılık suç olmaktan çıktı mı?
Dev dalgalar yürekleri ağızlara getirdi
Antalya'da şiddetli fırtına!
1 Haşdi Şabi mensubu öldü, 8 asker yaralandı
Hava saldırısı mı, patlama mı?
'Takmaya devam edeceğim'
Rolex müdafaası!
Yerlikaya, Mardin ve Diyarbakır için düğmeye bastı
İki ile kayyum mu atanacak?
Özel'e İmamoğlu ve Yavaş da eşlik etti
CHP'den Anıtkabir ziyareti
Vali Gül'den boşaltılan evler hakkında açıklama
Heyelan nedeniyle 30 ev boşaltıldı
'Biz de bu programı tavsiye ederdik'
IMF'den Şimşek programına destek
Armutlu hayalet şehre döndü
'Berzeg Sendromu' mahalleyi boşalttı
15 üyeden 9'unu Erdoğan atamış oldu
Erdoğan'dan AYM'ye yeni atama
Para vermeyen annesini benzin dökerek yaktı
Tutuklanırken dikkat çeken sözler
'Vay sana düşman olup yalanlayanın haline’
'İsim nedir?' dedim. Buyurdular: Alamet
İstanbulspor küme düştü
Karagümrük son saniye penaltısıyla kazandı
CHP'li 408 başkana böyle seslendi
'Ayağa kalkın ve bu ülkeyi kurtarın'
İsrail'le ticareti savunmaya devam etti
'Sözlerimin arkasındayım'
'Yarım saat sonra gelir alırsın' dedi!
Torbacılık suç olmaktan çıktı mı?
Dev dalgalar yürekleri ağızlara getirdi
Antalya'da şiddetli fırtına!
1 Haşdi Şabi mensubu öldü, 8 asker yaralandı
Hava saldırısı mı, patlama mı?
'Takmaya devam edeceğim'
Rolex müdafaası!
Yerlikaya, Mardin ve Diyarbakır için düğmeye bastı
İki ile kayyum mu atanacak?
Özel'e İmamoğlu ve Yavaş da eşlik etti
CHP'den Anıtkabir ziyareti
Vali Gül'den boşaltılan evler hakkında açıklama
Heyelan nedeniyle 30 ev boşaltıldı
'Biz de bu programı tavsiye ederdik'
IMF'den Şimşek programına destek
Armutlu hayalet şehre döndü
'Berzeg Sendromu' mahalleyi boşalttı
15 üyeden 9'unu Erdoğan atamış oldu
Erdoğan'dan AYM'ye yeni atama
Para vermeyen annesini benzin dökerek yaktı
Tutuklanırken dikkat çeken sözler
'Vay sana düşman olup yalanlayanın haline’
'İsim nedir?' dedim. Buyurdular: Alamet

Edirne’den gelen görüntü tartışma yarattı: Uyarıcı ilaç satmak suç olmaktan mı çıktı?

Edirne'de polisin üzerinden yeşil reçete ile satılan ilaç çıkan kadını gözaltına alırken eşine de 'Yarım saat sonra gelin alın' demesi tartışmalara neden oldu.
20.04.2024 14:03:00 / Güncelleme: 20.04.2024 14:09:53
Atakan Akbal
Edirne’den gelen görüntü tartışma yarattı: Uyarıcı ilaç satmak suç olmaktan mı çıktı?
Edirne’den gelen görüntü tartışma yarattı: Uyarıcı ilaç satmak suç olmaktan mı çıktı?
Uyuşturucu ile mücadele konusunda Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı kanalıyla her gün onlarca operasyon düzenlenirken, bir yandan uyuşturucu ve uyarıcı maddelerin kullanımı ve ticaretindeki artış da devam ediyor.

Çocukları uyuşturucu satıcılarının pençesine düşen aileler, cezaların yeterince caydırıcı olmamasından veya uyuşturucu satıcılarının çoğu zaman cezasız kalmasından şikayetçi.

"Yarım saat sonra gelir alırsın"

Edirne'de kaydedilip sosyal medyada paylaşılan bir görüntü ise tartışmayı yeniden başlattı.

Görüntülerde, üzerinde bağımlılık ve kötüye kullanma potansiyeli olduğu için yeşil reçete ile satılması gereken 12 adet ilaç çıkan bir kadın polis tarafından gözaltına alınarak polis aracına bindiriliyor.

Kaydı yapan kişi kişi de gözaltına alınan eşine "Sen nasıl gittiysen gelir alırım oradan" diyor. Gözaltı işlemini yapan polis memuru ise "Yarım saat sonra gelir alırsın" diyor.

Cezasızlık mı var?

Görüntüler üzerine sosyal medyada 'torbacılık suç olmaktan çıktı mı?', 'tweet atan tutuklanırken torba tutan yarım saat sonra serbest mi kalıyor?' eleştirileri eşliğinde tartışma başladı.

Konuyu sorduğumuz kendisi de eski bir emniyet mensubu olan Güvenlik Politikaları Uzmanı ve DP GİK Üyesi Mustafa Böğürcü, uyuşturucu satışının suç olmaktan çıkmadığını ve suçun işleniş biçimi ve tekrarlanma durumuna göre 20 yıla kadar cezalarla yargılama ve mahkumiyet olduğunu söyledi.



Uygulama sorunlu

Söz konusu görüntüden, gözaltına alınan şahsın daha önce uyuşturucu veya yasaklı madde satışı yaptığının anlaşılmasının mümkün olmadığına dikkat çeken Böğürcü, "Polisin yaptığı işlem hakkında savcılık ifadesi için arama kaydı olan birinin mevcutlu olarak savcılığa sevk işlemi gibi görünüyor. Ancak bunun için ikamete gidildiğinde şahsın üzerinden yasaklı madde çıkmış da olabilir. Olaydan bağımsız olarak, orada görev yapan polis memurunun görüntü kaydı yapan kişiye 'Yarım saat sonra gelir alırsın' gibi bir ifade kullanması doğru değil. Bu görüntü, 'suç işleyenler ön kapıdan alınıp arka kapıdan salınıyor' algısının pekişmesine neden olur. Zaten vatandaşların adli sisteme olan inancı bu kadar zayıflatılmışken, kolluk güçlerinin de kamuoyunda farklı algılara neden olacak söylem ve hareketlerden kaçınması gerekir" diye konuştu.


Fırat Kalkanı bölgesinde 5 terörist etkisiz hale getirildi

Milli Savunma Bakanlığı, Fırat Kalkanı bölgesinde tespit edilen 5 PKK/YPG'li teröristin etkisiz hale getirildiğini bildirdi

20.04.2024 11:32:00 / Güncelleme: 20.04.2024 11:35:00
AA
Fırat Kalkanı bölgesinde 5 terörist etkisiz hale getirildi
Fırat Kalkanı bölgesinde 5 terörist etkisiz hale getirildi

Bakanlıktan yapılan açıklamada, "Gücünü asil milletimizden alan kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, Suriye'nin kuzeyindeki PKK/YPG'li teröristlere karşı operasyonlarına devam ediyor. Fırat Kalkanı bölgesinde tespit edilen 5 PKK/YPG'li terörist etkisiz hale getirildi. Her nerede olursa olsun terör örgütleriyle mücadelemiz en son terörist etkisiz hale getirilinceye kadar devam edecek" ifadeleri kullanıldı. 

Reklam Kurulu 3,5 ayda 94 milyon TL ceza kesti

Ticaret Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre, Reklam Kurulu, yılın ilk 3,5 ayında toplam 639 adet dosya hakkında görüş ve değerlendirmelerde bulundu
20.04.2024 10:06:00
İhlas Haber Ajansı
Reklam Kurulu 3,5 ayda 94 milyon TL ceza kesti
Reklam Kurulu 3,5 ayda 94 milyon TL ceza kesti
Reklam Kurulu'nun 16 Nisan 2024 tarihinde gerçekleştirilen 344 sayılı toplantısında, tüketicileri aldatan, yanıltan, tecrübe ve bilgi eksikliklerini istismar eden reklamlar ile haksız ticari uygulamalar incelendi. Toplantıda görüşülen 161 adet dosyadan 139'u mevzuata aykırı bulunurken, söz konusu reklam ve ticari uygulamalar hakkında durdurma cezası ile birlikte toplam 28 milyon 884 bin 143 lira idari para cezası uygulanmasına karar verildi.

Ticaret Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre, Reklam Kurulu, yılın ilk 3,5 ayında toplam 639 adet dosya hakkında görüş ve değerlendirmelerde bulundu. Aldatıcı reklam veya haksız ticari uygulama olduğu tespit edilen 554 adet dosya hakkında durdurma cezasının yanı sıra, toplam 94 milyon 139 bin 110 lira idari para cezası uygulanmasına karar verildi.

Son toplantının gündem konusunu tüketicileri yanıltan indirimli satış reklamları oluşturdu

Açıklamada, çok sayıda üründe çeşitli oranlarda indirimlerin yapılacağının ilan edildiği indirimli satış kampanyalarının, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çokça tercih edilen bir pazarlama yöntemi olduğuna dikkat çekilerek çeşitli ürünlere uygun şartlarda ulaşabilmeye imkan sağlayan çevrimiçi alışveriş kanallarının yaygınlaşmasıyla birlikte indirim kampanyalarının sıklaştığı ve çeşitlendiği, bununla beraber çeşitli tüketici mağduriyetlerinin de arttığı gözlemlendiği vurgulanarak, "Bu çerçevede, yakından takip edilen tüketicileri aldatan, yanıltan, gerçekte olduğundan daha fazla indirim yapılıyormuş algısı oluşturulan indirimli satış reklamları ve uygulamaları hakkında incelemelere devam edildi. Nisan ayı kurul gündeminde görüşülerek karara bağlanan dosyalarla birlikte yılın ilk dört ayında Reklam Kurulu tarafından 51 adet indirimli satış dosyası hakkında durdurma cezası ve toplam 11 milyon 457 bin 805 lira idari para cezası uygulanmasına karar verildi" denildi.

Erdoğan'dan görevden alma ve atama kararları

Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan atama kararları Resmi Gazete'de yayımlandı.
20.04.2024 08:06:00
İhlas Haber Ajansı
Erdoğan'dan görevden alma ve atama kararları
Erdoğan'dan görevden alma ve atama kararları
Resmi Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan atama kararlarına göre Hazine ve Maliye Bakanlığı'nda açık bulunan Vergi Başmüfettişliklerine Furkan Fırat, Erhan Yaşaran, Hatice Senger Erdoğan, Levent Emre, Bayram Gülçiçek, Barış Gürsoy, Volkan Nurdağ ve Halime Eda Tandoğan atandı.

Bakanlıkta açık bulunan Vergi Müfettişliklerine ise Sevil Toprak, Osman Neşet Tandoğan, Erol Cihan Dersinlioğlu ve yapılan yeterlilik sınavda başarı gösteren Vergi Müfettiş Yardımcıları Murat Dönmez, Güler Çelik, Harun Yartaş ve İbrahim Ayyıldız atandı. Atamalar 3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 2 ve 3'üncü maddeleri ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 37'nci maddesi gereğince gerçekleştirildi.

Tarım ve Orman Bakanlığında açık bulunan Başmüfettişliklere ise 3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin 2 ve 3'üncü maddeleri gereğince Müfettişler Caner Atasever, Mahmut Kaynar ve Songül Afşar atandı. Tarım ve Orman Bakanlığında ayrıca 5'inci Bölge Müdürü Şahin Çılgın görevden alındı.

Kültür ve Turizm Bakanlığında ise açık olan Başmüfettişliklere 3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin 2 ve 3'üncü maddeleri gereğince Müfettişler Ercan Sarı, Atilla Özkan, Mustafa Yavuz Ülküm, Birol Baha Bağ, Burak Büyükkuzukıran, Fatih Tuna Tunasoylu, Enes Keten ve Emre İlhan atandı. Kültür ve Turizm Bakanlığı Afyonkarahisar İl Kültür ve Turizm Müdürü Mehmet Tanır ise görevden alındı.

Karar ile birlikte 3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin 2 ve 3'üncü maddeleri gereğince Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında açık bulunan İş Müfettişliğine Yasin Zengin, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığında açık bulunan Başmüfettişliğe Müfettiş Eşref İmamoğlu atandı.

Karara göre 3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin 2'nci maddesi gereğince Milli Eğitim Bakanlığı Zonguldak İl Milli Eğitim Müdürü Züleyha Aydoğan ve Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürlüğü Trabzon Bölge Müdürü Enver Uzun ise görevden alındı.
logo

Beşyol Mah. 502. Sok. No: 6/1
Küçükçekmece / İstanbul

Telefon: (212) 624 09 99
E-posta: internet@yenimesaj.com.tr gundogdu@yenimesaj.com.tr


WhatsApp iletişim: (542) 289 52 85


Tüm hakları Yeni Mesaj adına saklıdır: ©1996-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir. Yeni Mesaj Gazetesi'nde yer alan köşe yazıları sebebi ile ortaya çıkabilecek herhangi bir hukuksal, ekonomik, etik sorumluluk ilgili köşe yazarına ait olup Yeni Mesaj Gazetesi herhangi bir yükümlülük kabul etmez. Sözleşmesiz yazar, muhabir ve temsilcilere telif ödemesi yapılmaz.