Sömürücüler, işin kolayını bulmuşlar. Birçok ülkeyi, oyun ve entrikalarla, savaşsız, silâhsız sömürgeleştiriyorlar. "Küreselleşme, liberalleşme, dünyaya açılma, özelleştirme" diyerek, malı götürüyorlar. Ülkemizde, bu söylediklerimizin en tipik örneği, çığırından çıkmış özelleştirmede yaşanıyor. Özelleştirme adı altında, stratejik kuruluşlarımız ve topraklarımız yabancılara peşkeş çekiliyor. Bir başka deyişle, bond çantalı işgalciler, Ankara'da cirit atıyor, kapalı kapılar ardında iş bağlıyorlar. Daha doğrusu, Türkiye'nin ekonomik işgalini gerçekleştiriyorlar. Tabii olarak, ekonomik işgal, siyasi işgali de beraberinde getirmektedir. Maalesef AKP iktidarı, bu gerçeği görmüyor veya görmek istemiyor.Ne hazin bir tecellidir ki, Osmanlı'nın son döneminde seyrettiğimiz bu film, yeni figüranlarla tekrar sahneleniyor. Halbuki Atatürk ve arkadaşları, bu düşünceleri tarihin çöplüğüne atmıştı. Atatürk, 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihleri arasında toplanan 1. İktisat Kongresi'nde şöyle diyordu: "İstiklali tam için şu düstur var: Hakimiyeti milliye, hakimiyeti iktisadiye ile tarsin edilmelidir (sağlamlaştırılmalıdır)". Atatürk devam ediyordu: "Mazide Tanzimat devrinden sonra ecnebi sermayesi müstesna bir mevkie malikti. Devlet ve hükümet, ecnebi sermayesinin jandarmalığından başka bir şey yapmamıştır". Atatürk'ten sonra söz alan Mahmut Esat Bey de şöyle diyordu: "Görünüşte ülke bizimdi. Ama aslında iktisadi bakımdan bizden çok yabancıların ülkesi bir sömürgeydi. Ben milli egemenliği, iktisadi egemenlik olarak anlarım". Maalesef, AB'ci ve IMF'ci hükümetler, bu anlayışı terk ederek, Türkiye'yi yine aynı duruma düşürdüler. Hatırlayalım, özelleştirmenin amacı ne idi, şimdi ne oldu? Hiçbir hükümet üyesi, bu soruyu sormuyor. Özelleştirmenin önderi İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher, 1987 yılında, hantal ve zarar eden devlet işletmelerini, verimli hale getirmek için işçilere devretti. Bu yolla, aynı zamanda sermayenin tabana yayılmasını sağladı. İşte, özelleştirme denilen olayın başlangıcı ve özü budur. Bizde ise tam aksi yapılıyor. Kâr eden stratejik kuruluşlar, "parayı veren düdüğü çalar" anlayışıyla satılıyor. Hem de yerli yabancı ayırımı yapılmadan. Bu şekilde yapılan özelleştirmeleri, 'soygun ve talan' olarak nitelendiren Susan George şöyle der: "Binlerce insanın onlarca yıllık çalışmasının ürünü, büyük yatırımcılardan oluşan küçük bir azınlığa peşkeş çekiliyor". Türkiye'de yapılan bu değil mi?Hükümet üyeleri, özelleştirmede yapılan yanlışları eleştirenlere şöyle cevap veriyorlar: "Yabancılar ne toprağı, ne de stratejik kuruluşları alıp götürüyorlar. Hepsi yine ülkemizde kalıyor". Doğru, alıp götürmüyorlar, ama Atatürk'ün dediği gibi,Türk milleti onların fakir jandarması konumuna düşüyor. En liberal ülke olarak tanımlanan ABD'de de böyle bir anlayış yok. Örnek olarak ABD eski Başkanı Bill Clinton'un Çalışma Bakanı Reich'in sözlerini gösterebiliriz. Bakan işçilere yaptığı bir konuşmada şöyle diyordu: "Amerika'nın refahı Amerikan topraklarındaki şirketlerin kârlarından sağlanmıyor. Çünkü bu şirketlerin hepsi bizim değildir. Siz bu şirketlerde ne kadar hisseniz var, ona bakınız".AKP hükümetinin görüşü şu: " Neyi, kaça satarsan sat, kârdır". Bu görüş sahiplerine, özelleştirmedeki yanlışları anlatmak, göstermek, gerçekten çok zor. Başkent İktisatçılar Derneği, Türkiye'de yapılan özelleştirmeler hakkında bir rapor hazırladı. Raporda ilginç veriler yer alıyor. Verilerden biri şöyle: Özelleştirme İdaresi 1986-2004 yılları arasında 167 kamu kuruluşunu özelleştirdi. Bu kuruluşların satışlarından elde edilen gelir dahil, Özelleştirme İdaresinin toplam 5.607.493.989 YTL geliri, 7.852.187.789 YTL gideri oldu. Aradaki fark borçlanılarak kapatıldı. Şimdi, elimizi cüzdanımıza değil, vicdanımıza koyarak konuşalım. Burada kâr, akıl, mantık görebiliyor musunuz? Ne yazık ki, özelleştirmede böylesine akıl dışı işler yapılıyor. Hasılı, bu gidişata dur denilmezse, bond çantalı işgalciler, gürültüsüz, patırtısız ülkemizi işgal edeceklerdir.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018