Her ülkede borçlar ve siyasi tavizler atbaşı gider. Bir başka deyişle, borçlar artıkça, siyasi dayatmalar ve tavizler de artar. Hal böyle iken, Türkiye'yi idare edenler, yine borçlanmaktan çekinmiyorlar. Bu yılın ilk altı ayında borçlarımızı 23 milyar dolar daha artırdılar. Türkiye gibi borçlanan ülkeler, sonunda duvara dayanıyorlar. Örnek olarak, Meksika'nın 1994'teki, Güney Kore'nin 1997'deki, Arjantin'in 2001'deki durumu gösterilebilir. Bu ülkelerin ortak noktası, aşırı borçlanmaları ve yüksek cari açık vermeleri idi. Alınan borçların farklı sektörlerde kullanılması sonucu değiştirmedi. Meselâ, Meksika borçları kamu sektöründe, Güney Kore özel sektörde, Arjantin ise her ikisinde de kullandı. Türkiye, hangisinin yolunu takip ederse etsin, akıbeti aynı olacaktır. Borç, bir açıdan faiz demektir. Peki, bu faiz yükünü kim çekiyor? Başbakan Erdoğan'ın "bizim dönemimizde servetleri 10 kat arttı" dediği mutlu azınlık mı? Hayır, tam aksine, söz konusu azınlık, faizden şişiyor. Faiz yükünü çeken büyük çoğunluktur. Nasıl mı? Şöyle, devlet faiz ödemelerini bütçeden yapıyor. Bütçenin ana geliri vergilerden oluşuyor. Vergilerin de, yüzde 70'i zengin fakir ayırımı gözetmeden alınan KDV, ÖTV gibi dolaylı vergilerdir. Toplanan bu vergiler, faiz olarak zenginlerin kasasına akmaktadır. "Dünya insanlığı adeta haraca bağlanmış durumdadır. Bu esaret zincirinin bekçiliği yine o toplumları yöneten hükümetler tarafından yapılmaktadır. Maliyetli para ile borç batağına sokulan devletlerin gelirleri toplanan vergiler kanalı ile belli yerlere aktarılmaktadır. Dikkat edilirse liberal anlayışlar hükümetlerin önüne borçları ödeyecek bir modeli değil, borçların sürdürülmesi adı altında bu esaret zincirini devam ettirecek anlayışları koymaktadır". (Bkz. Prof. Dr. Haydar Baş, Milli Ekonomi Modeli, s.238). Bu tesbiti, borçlandırma görevlisi, ekonomik tetikçi John Perkins de doğrulamaktadır. Ona göre, "borçlanıyoruz ama yatırım yapıyoruz, kalkınıyoruz, büyüyoruz" sözleri hiçbir ekonomik temeli olmayan yalanlardır. Esasında büyüyen ekonomik bağımlılıktır. (Bkz. Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları, s. 44).Borçlanmanın başta da ifade ettiğimiz gibi, bir de dış boyutu, daha doğrusu, siyasi yanı vardır. En tehlikelisi de budur. Borçlu ülkelere dış politikada sürekli siyasi tavizler dayatılır. Bu değişmez bir kuraldır. Atamız Osmanlı Padişahı Sultan Dördüncü Murad, sefer zamanında kendisinden borç istiyen Leh Kralına para verilmesini emreder ve şöyle der: "Bugün borç alan, yarın buyruk alır". Buyruk almaya alışan da, bağımsız düşünme ve yaşama kabiliyetini kaybeder. O sebepten, bağımsızlığın ilk adımı borçtan kurtulmaktır. Bu adımı atmayanın bağımsızlığı, sözden öteye geçmez. Bir başka gerçek de şudur: Borçları ödeme ve borçlanmama konusunda projesi olmayan partilerin, "IMF'den kurtulacağız" söylemi lâf ü güzaftır. Maliye eski bakanlarından Ekrem Pakdemirli, bu durumu şöyle dile getirmiştir: "Sürekli ödemeler dengesi bunalımı yaşayan ülkede, gelecek yabancı sermayeye yeşil ışık yakacak olan tek kurumun IMF olduğunu bilen herkes, ister istemez Washington'un yolunu tutar". Eh, mecburi istikamet olarak Washington'un yolunu tutarsanız, orası da size Türk milletinin çıkarlarına aykırı dayatmalarda bulunur. Irak işgalinden önce, ABD eski Başkanı Bill Clinton'un danışmanlığını yapan Dick Morris'in Fox TV'de yaptığı Türk milletini aşağılayan ve yaralayan konuşmasını hatırlayalım: "Türkiye, Irak operasyonuna destek verecek. Çünkü Türkiye'nin sahibi IMF'dir. IMF parasını verip Türkiye'yi satın aldı". Borçlu ülkelere, yabancıların bakışı işte böyledir. O halde çözüm, borçlardan, ondan da öte, bu sistemden kurtulmaktadır. Çünkü bu sistem, bağımsızlığı yok ediyor, toplumları köleleştiriyor. Canını ve kanını bağımsızlık için veren Türk milletine, böylesi bir sistemi reva görenlerden daha kötü kim olabilir?
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018