Bu işler kopyayla olmaz, hala anlamadınız mı?

Bizim siyasilerimizin, medya-basın organlarımızın ve de ekonomistlerimizin en iyi bildiği şey; başkasına ait olan bir fikri kopya çekerek kendine mal etmek ve de çözümün gerçek sahibini gizlemektir. Ve bu konuda oldukça mahirler, ama bu kopyacılığın, çözümleri sulandırmanın, çözüm sahiplerinin üstünü örtmenin kime ne faydası var?

Bugüne kadar bunun faydasını gördük mü ki, bundan sonra görelim.

Önce Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu çıktı ve "Zor günler yaşayan vatandaşlarımıza, gelir düzeylerine bakılmaksızın ivedi şekilde her T.C. kimlikli kişiye sağlık, kira ve beslenme harcamaları için bin TL nakdi destek sağlanmalıdır" dedi.

83 milyon vatandaşımıza 1000'er TL dağıtılması gerektiğini söyledi.

Halbuki, dünyada sağır sultan bile duydu ki, bu proje, Prof. Dr. Haydar Baş'ın 2002 seçimlerinde Noter tasdikli taahhütname olarak dağıttığı 1000 TL Vatandaşlık Maaşı projesinin kopyası… Aynı zamanda yine Sayın Baş'a ait olan ve 2005 yılında uluslar arası bir kongreyle dünyaya tanıtılan Milli Ekonomi Modeli'nde (MEM) yer alan bir proje…

Siyasi ahlak kuralları; bu projeyi kendimize mal etmeyi değil, projenin gerçek sahibi Prof. Dr. Baş'ın projesi olarak ifade etmeyi gerektirir.

Üstelik bu kopyayı çeken siyasilerimiz işin kaynağından hiç bahsetmiyor.

Öyle ya, 83 milyon vatandaşa bir kere bile 1000 TL vermiş olsanız, 83 milyar TL bir kaynak gerekiyor. Mevcut şartlarda ve kapitalist anlayışla 2020 yılı için 138,9 milyar TL bir bütçe açığı hedeflendiği bir ekonomik atmosferde söyler misiniz nasıl vermeyi düşünüyorsunuz?

Prof. Dr. Baş, her Türk vatandaşına 1000 TL Vatandaşlık Maaşı derken, Milli Ekonomi Modeli'nde bunun nasıl verileceğini bilimsel olarak da, formülüne ve grafiğine varıncaya kadar izahını yapıyor. Ve bu konularda 10 adet uluslar arası MEM kongresi yapıldı.

Rusya Duma'sında 6 saat, Rusya'nın en öndeki isimlerine, bizzat Sayın Baş tarafından MEM sunumu yapıldı. Bugün bu modeli 4 milyar nüfusa sahip BRICS devletleri uyguluyor.

Modeli yazılmış, kongreleri yapılmış ve BRICS tarafından bizzat uygulanmış ve de faydası net olarak görülmüş bütüncül bir çözümden bahsediyoruz.

Öyle, bir projesini yarım yamalak kopya çekerek bu işler olmaz.

Hazine eski Müsteşarı ve ekonomist Mahfi Eğilmez, yaşanan koronavirüs sebebiyle sosyal medya hesabında hükümete açık bir mektup kaleme aldı ve şunları söyledi:

"Bugün artık kaç kişiyi, kaç işyerini, kaç üreticiyi kaybedeceğimizi konuşmaktan çok kaçını kurtarabileceğimizi düşünme zamanı. İş işten geçmeden gerekeni yapmalıyız. Yasa gerekiyorsa yasa, para basmak gerekiyorsa para basmak, malzeme gerekiyorsa malzeme. Hemen bugün…"

Sayın Eğilmez, krizden kurtumamız için gerekirse para basılmasını öneriyor.

MEM'in sahibi Prof. Dr. Baş, yıllardır senyoraj gelirimizi emek ve üretim karşılığı devreye koymamız gerektiğinden, yani para basmamız gerektiğinden bahsediyor.

Şu an kullandığımız TL'nin borç alınan doların karşılığı, yani doların tercümesi olduğunu ifade ediyor. Yıllardır Sayın Baş, "para basma enflasyon olur" yalanıyla mücadele ediyor ve emek ve üretimin karşılığı mutlaka para basılması gerektiğini, bunun enflasyon oluşturmayacağını müdellel bir şekilde önümüze koyuyor. Tabii ki Türkiye'de siyasetiyle, medya-basınıyla, ekonomistleriyle bu sesi hep duymazdan geldik.

Sayın Eğilmez'den, "Sayın Baş'ın da yıllardır ifade ettiği gibi para basmamız lazım" demesini beklerdik. Tamam, Sayın Eğilmez, para basalım da neyin karşılığı? Eğer yine mevcut anlayışla Merkez Bankası'na dolar borç alıp bunun karşılığı paramızı basacaksak, bu borcumuzu artırmaktan başka ne işe yarar?

Sonuçta, vatandaşa kaşıkla verdiğimizi, zamlı vergilerle, cezalarla geri almak zorunda kalmayacak mıyız? Kaşıkla verdiğimizi kepçeyle toplamayacak mıyız?

Prof. Dr. Baş'ın ve MEM'in dediği gibi paramızı basmazsak, borçlarımız katlanarak artar, kaş yapayım derken, göz çıkartırız.

Sözcü gazetesinin birkaç gün önce manşetten verdiği bir haberde ise Devlet Planlama Teşkilatı'nın (DPT) eski Müsteşarı ve CHP İstanbul Milletvekili İlhan Kesici, vatandaşın cebine para konulmasından bahsederek, kaynak olarak bazı maddeler saymıştı. 

Bu maddelerden birisinde de şunları söylüyor: "Eğer bunlar yetmezse 2001'de kaldırdığımız Hazine kısa vadeli avansı dediğimiz Merkez Bankası kaynağına başvururulabilir. Yani bir anlamda 'para basmak'. 2001'de kaldırıldı… Şimdi büyük bir yangını söndürme zamanı. Her ne gerekiyorsa yapılmalı. Bu da o araçlardan birisi…"

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, doğru, para basmak çözüm ama MEM'de ifade edildiği şekilde emek ve üretim karşılığı, ya da kaynaklar karşılığı basılırsa…

Ekonomist yazar Atilla Yeşilada da vatandaşa nakit para verilmesi gerektiğinden bahsediyor. "Kredi, geçici işsizlik ödeneği gibi yöntemler kesmez bu dev mağdurlar kitlesini. Banka hesabına nakit yardım yatırmaktan başka çare yok" diyor. Ama kaynak olarak, "Finansman derseniz, IMF kapısını çalana para dağıtıyor, gidin alın artık. Zaten gidip Fed'den swap imkanı isteyip hain ve emperyalist Batı'ya teslim olmadınız mı? IMF'ye ve Dünya Bankası'na direnmenin ne anlamı var" diyerek IMF'yi gösteriyor. 

Kopya MEM'den, kaynak hala emperyalist olduklarını bile bile kapitalist çevrelerden…

MEM'in sosyal devlet projeleri, asla çökmüş olan Kapitalizmin yaması değildir.

Siyasetçisi, iktisatçısı, yorumcusu herkes Prof. Dr. Baş'ın haklılığını, modelinin doğruluğunu görüyor ama hala Titanik gibi batan Kapitalizmin gemisinden inmiyor.

Bu mantığın ülkemizi getirdiği nokta ortada, iki yakamız bir araya gelmiyor.

Ne zaman ayıkacağız. Prof. Dr. Baş, bizi bu krizden kurtacak olan tek kişidir, Milli Ekonomi Modeli de tek çıkış kapısıdır. Kopyacıların peşinde koştuğumuz müddetçe, gerçek çözümle buluşmadığımız müddetçe krizlerden asla kurtulamayacağız.