Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu tarafından Ekim ayının ilk haftası hazırlıkları yapılan Azınlık raporu Türkiye'nin gündemine biranda oturuverdi.
AB Komisyonu'nun Türkiye ile ilgili raporu ile eşzamanlı olarak hazırlanan bu yeni raporda içerik olarak ilginç maddeler yeralıyor.
Raporda, azınlıklar ve üniter yapı ile ilgili ilginç taleplerde bulunuluyor, yasama-yargı ikilemi konu ediniliyor, insan hakları ihlallerine dikkat çekiliyor ve dini sorunlara atıf yapılıyor.
Türkiye mozaiğindeki vatandaşların büyük bir bölümüne azınlık hakkının tanınması, Türkçe'nin tek bir resmi dil olmasının tartışmaya açılması, devlet yapısının yeniden değerlendirilmesinin zaruriyeti ve Atatürkçülüğün yeni baştan tanımlanması gibi ilginç talepler bu raporun çok tartışılmasının ana nedeni.
Başbakan Erdoğan'a sunulan raporda Lozan da masaya yatırılıyor ve Türkiye'nin Lozan patentli savunduğu uluslararası hakların yeni yorumlara açılması talebi canlandırılıyor.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı 'Türklük' üst kimliği ile ayrı bir çıpaya yükseltilirken, mikro milliyetçiliğe de müsamaha gösteriliyor.
Yeni azınlık tanımları ile Türkiye Cumhuriyeti'nin zemini tırtıklanmaya çalışılıyor.
Rapor patlak verdikten sonra ilk etapta sahip çıkan olmadı. Kimi yetkililer Dışişlerinin bilgisi dahilinde olduğunu söylediler kimi yetkililer de bunun amatör bir çalışma olduğunu söyleyerek köşeye çekildiler.
Ama ortada bir rapor vardı ve bu rapor Ankara'nın gündemine damgasını vuruyordu.
Resmi veya gayri resmi...
Devletin en üst kurumlarından olan Başbakanlık'ta böyle bir rapor düşünsel bazda tartışılıyor ve kaleme alınıyor.
"6 Ekim etabıyla çıkış yakaladık'' diyerek düz koşuya devam eden Ankara Hükümeti, 17 Aralık finiş çizgisinde bayrağı göğüslemek için sıkı bir koşu yapıyor.
Bize düz koşu dendi ama parkurda yüksek engeller de var. Köşeler dönüldükçe engeller görülecek.
Bazıları bu engellerin koşuyu aksatacağını söylüyor, bazıları da koşuda her engelin atlanacağı moralini yayıyor.
AB Komisyonu'nun elimize verdiği pusulaya göre yön tayini yapmak durumundayız.
Komisyon ve Konsey'e daha yakın olmak ve sempatik görünmek için de kendimizde bazı iyileştirmeler yaparak milletimizi rehabilite etme gayretini de ihmal etmiyoruz.
Milletin etnik ve sosyal yapısı rehabilite edilirken hatalar yapılıyor.
Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu da böyle bir hata yapmış durumda.
İçerisinde bulunduğumuz ekonomik ve siyasal süreçte Türkiye'nin üniter devlet yapısını daha da perçinlemek varken bu yapıyı rencide edici adımlar atmanın anlamı olamaz.
Anayasamızda değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddeler ele alınarak kabul edilemez taleplerle iş sulandırılıyor.
Milli bütünlüğün yapı taşları üzerindeki küçük oynamalar bile Türkiye'nin altının oyulmasına neden olacaktır.
İlerleme raporunda ileri bir aşama katetmek adına fazla mı ileri gidiliyor?
Bu adımlar bizi ileri değil, daha da geriye, daha da kötüye götürür.
Bu kadar da ileri gidilmez ki...
AB Komisyonu'nun Türkiye ile ilgili raporu ile eşzamanlı olarak hazırlanan bu yeni raporda içerik olarak ilginç maddeler yeralıyor.
Raporda, azınlıklar ve üniter yapı ile ilgili ilginç taleplerde bulunuluyor, yasama-yargı ikilemi konu ediniliyor, insan hakları ihlallerine dikkat çekiliyor ve dini sorunlara atıf yapılıyor.
Türkiye mozaiğindeki vatandaşların büyük bir bölümüne azınlık hakkının tanınması, Türkçe'nin tek bir resmi dil olmasının tartışmaya açılması, devlet yapısının yeniden değerlendirilmesinin zaruriyeti ve Atatürkçülüğün yeni baştan tanımlanması gibi ilginç talepler bu raporun çok tartışılmasının ana nedeni.
Başbakan Erdoğan'a sunulan raporda Lozan da masaya yatırılıyor ve Türkiye'nin Lozan patentli savunduğu uluslararası hakların yeni yorumlara açılması talebi canlandırılıyor.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı 'Türklük' üst kimliği ile ayrı bir çıpaya yükseltilirken, mikro milliyetçiliğe de müsamaha gösteriliyor.
Yeni azınlık tanımları ile Türkiye Cumhuriyeti'nin zemini tırtıklanmaya çalışılıyor.
Rapor patlak verdikten sonra ilk etapta sahip çıkan olmadı. Kimi yetkililer Dışişlerinin bilgisi dahilinde olduğunu söylediler kimi yetkililer de bunun amatör bir çalışma olduğunu söyleyerek köşeye çekildiler.
Ama ortada bir rapor vardı ve bu rapor Ankara'nın gündemine damgasını vuruyordu.
Resmi veya gayri resmi...
Devletin en üst kurumlarından olan Başbakanlık'ta böyle bir rapor düşünsel bazda tartışılıyor ve kaleme alınıyor.
"6 Ekim etabıyla çıkış yakaladık'' diyerek düz koşuya devam eden Ankara Hükümeti, 17 Aralık finiş çizgisinde bayrağı göğüslemek için sıkı bir koşu yapıyor.
Bize düz koşu dendi ama parkurda yüksek engeller de var. Köşeler dönüldükçe engeller görülecek.
Bazıları bu engellerin koşuyu aksatacağını söylüyor, bazıları da koşuda her engelin atlanacağı moralini yayıyor.
AB Komisyonu'nun elimize verdiği pusulaya göre yön tayini yapmak durumundayız.
Komisyon ve Konsey'e daha yakın olmak ve sempatik görünmek için de kendimizde bazı iyileştirmeler yaparak milletimizi rehabilite etme gayretini de ihmal etmiyoruz.
Milletin etnik ve sosyal yapısı rehabilite edilirken hatalar yapılıyor.
Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu da böyle bir hata yapmış durumda.
İçerisinde bulunduğumuz ekonomik ve siyasal süreçte Türkiye'nin üniter devlet yapısını daha da perçinlemek varken bu yapıyı rencide edici adımlar atmanın anlamı olamaz.
Anayasamızda değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddeler ele alınarak kabul edilemez taleplerle iş sulandırılıyor.
Milli bütünlüğün yapı taşları üzerindeki küçük oynamalar bile Türkiye'nin altının oyulmasına neden olacaktır.
İlerleme raporunda ileri bir aşama katetmek adına fazla mı ileri gidiliyor?
Bu adımlar bizi ileri değil, daha da geriye, daha da kötüye götürür.
Bu kadar da ileri gidilmez ki...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005