Ben: "Birileri bizden Kurtuluş Savaşı'nın intikamını alıyor" dediğimden bu
yana epey bir zaman geçti. Ne devlet arazileri işgalci devletlere "Diplomasi" adı altında satılabilir kararı çıkmıştı, ne de 1 milyar 500 milyon dolar uğruna bu millet rezil kepaze edilmişti. Ne Helsinki vardı o zaman ne Kopenhag krakeri sunulmuştu Ecevit'in kahvaltı masasına.
Bugün de aynı şeyi söylüyorum: Birileri bizden Kurtuluş/İstiklal Savaşı'nın, Çanakkale'nin, Sakarya Meydan Muharebesi'nin, Dumlupınar'ın intikamını alıyor.
Bu öyle bir intikam şeklidir ki, tarihler bu kadar iğrenç, bu kadar acımasız, bu kadar soysuz bir intikam şekline şahit olmamıştır.
Dönemin en modern silahlarıyla, en kalabalık ordusuyla ve en acımasız şartlara rağmen Çanakkale'yi geçemeyenler, bugün, içinde 1 milyar 500 milyon tane yeşile boyanmış kağıt parçası bulunan bir çantayla elini kolunu sallayarak geçiyor.
Giydiğimiz donun renginden, kullandığımız sabun sayısına varıncaya kadar herşeyimize karışarak hem de.
Adamlar intikam alıyorlar.
Kimdem mi?
Bizden. Soyusopu belli olanlardan.
O Çanakkale'de mağlup edilemeyenlerin torunları olan bizlerden.
O gün evinde kefenini giyerek, din, namus, vatan, bayrak uğruna şehit olma arzusuyla cephelere koşan ecdadın, bugün beline soktuğu döner bıçağı ile maça, arkadaşını şişlemeye giden torunundan intikam alıyorlar.
Maraşlı anamızın başındaki örtüye uzanan Fransız ele layık olduğu cezayı veren dedemden alamadığı intikamı, şimdi bilmem hangi i...nin konserinde, iç çamaşırını çıkartıp fırlatan o dedenin torunlarından alıyorlar.
Evet bizden Çanakkale'nin rövanşı alınıyor.
Batılı bu rövanşı almak için yıllardır antreman yaparken, biz irtica ile, sermayenin ekonomide olmayan renkleriyle uğraştık.
O zor şartlarda on yılda yarattığımız on milyon genç, yerini bir yılda çeştili adi suçlardan cezaevini boylayan binlerce gence bıraktı.
Batılının Kurtuluş Savaşı'nın intikamını almak için yoğun bir çalışma temposu içinde olduğu bir dönemde ben büyük kızımı Kur'anı Kerim'i, ilmuhalini öğrenmesi için sanki terör örgütü imiş gibi gizliden çocuk okutan bir yere gönderebildim.
Küçük oğlumu da henüz ilköğretim beşi bitirmediği için Kur'an kursuna, acaba bir baskın sonucu fişlenir mi korkusunu yaşayarak gönderebiliyorum.
"... Evet, insan ruhunu yenmek mümkün olmuyor. Dünyada hiçbir ordu bu kadar sürekli ayakta kalamaz. Sadece bugün 1800 şarapnel attık. Aylardan beri gece gündüz savaş gemilerimiz mevzilerini bombalıyor. Son derece hırpalanmış Türkleri koruyan Cenabı Allah'lararından ayırmak için başka ne yapılabilir!..." (Müttefik Ordular Komutanı General Jean Hamilton/Bkz. Çanakkale Mahşeri; M. Niyazi)
Haçlı dünyası, günde 1800 şarapnelle malup edemediği bir milleti, fazla değil, 80 sene sonra, 1 milyar 500 milyon tane yeşile boyanmış ve ortasında meşhur bir teologa benzeyen Franklin'in resmi bulunan bir kağıt parçası ile nasıl mağlup edebilir?
Mağlubiyetin de bir şerefi var. Savaşırsınız, ya yenersiniz, ya da yenilirsiniz. İkisi de şereflidir.
Bizde olan ise ancak esaretle, hem de savaşmadan esir olmakla eşdeğerdir.
Fazla değil, yüz sene önce dedeme; "şu parayı al ve benim canımı, malımı, dinimi ve namusumu koru" diye yalvaranların torunlarına bugün bizim; "ne olur bize yardım edin, size ne isterseniz veririz" diye yalvarır olmamız kanıma dokunuyor.
Sadece benim değil, kanında yüksek oranda yabancı madde/katkı maddesi bulunmayan herkesin kanına dokunuyor/dokunmalı.
Bu nasıl bir intikamdır Allahım!
yana epey bir zaman geçti. Ne devlet arazileri işgalci devletlere "Diplomasi" adı altında satılabilir kararı çıkmıştı, ne de 1 milyar 500 milyon dolar uğruna bu millet rezil kepaze edilmişti. Ne Helsinki vardı o zaman ne Kopenhag krakeri sunulmuştu Ecevit'in kahvaltı masasına.
Bugün de aynı şeyi söylüyorum: Birileri bizden Kurtuluş/İstiklal Savaşı'nın, Çanakkale'nin, Sakarya Meydan Muharebesi'nin, Dumlupınar'ın intikamını alıyor.
Bu öyle bir intikam şeklidir ki, tarihler bu kadar iğrenç, bu kadar acımasız, bu kadar soysuz bir intikam şekline şahit olmamıştır.
Dönemin en modern silahlarıyla, en kalabalık ordusuyla ve en acımasız şartlara rağmen Çanakkale'yi geçemeyenler, bugün, içinde 1 milyar 500 milyon tane yeşile boyanmış kağıt parçası bulunan bir çantayla elini kolunu sallayarak geçiyor.
Giydiğimiz donun renginden, kullandığımız sabun sayısına varıncaya kadar herşeyimize karışarak hem de.
Adamlar intikam alıyorlar.
Kimdem mi?
Bizden. Soyusopu belli olanlardan.
O Çanakkale'de mağlup edilemeyenlerin torunları olan bizlerden.
O gün evinde kefenini giyerek, din, namus, vatan, bayrak uğruna şehit olma arzusuyla cephelere koşan ecdadın, bugün beline soktuğu döner bıçağı ile maça, arkadaşını şişlemeye giden torunundan intikam alıyorlar.
Maraşlı anamızın başındaki örtüye uzanan Fransız ele layık olduğu cezayı veren dedemden alamadığı intikamı, şimdi bilmem hangi i...nin konserinde, iç çamaşırını çıkartıp fırlatan o dedenin torunlarından alıyorlar.
Evet bizden Çanakkale'nin rövanşı alınıyor.
Batılı bu rövanşı almak için yıllardır antreman yaparken, biz irtica ile, sermayenin ekonomide olmayan renkleriyle uğraştık.
O zor şartlarda on yılda yarattığımız on milyon genç, yerini bir yılda çeştili adi suçlardan cezaevini boylayan binlerce gence bıraktı.
Batılının Kurtuluş Savaşı'nın intikamını almak için yoğun bir çalışma temposu içinde olduğu bir dönemde ben büyük kızımı Kur'anı Kerim'i, ilmuhalini öğrenmesi için sanki terör örgütü imiş gibi gizliden çocuk okutan bir yere gönderebildim.
Küçük oğlumu da henüz ilköğretim beşi bitirmediği için Kur'an kursuna, acaba bir baskın sonucu fişlenir mi korkusunu yaşayarak gönderebiliyorum.
"... Evet, insan ruhunu yenmek mümkün olmuyor. Dünyada hiçbir ordu bu kadar sürekli ayakta kalamaz. Sadece bugün 1800 şarapnel attık. Aylardan beri gece gündüz savaş gemilerimiz mevzilerini bombalıyor. Son derece hırpalanmış Türkleri koruyan Cenabı Allah'lararından ayırmak için başka ne yapılabilir!..." (Müttefik Ordular Komutanı General Jean Hamilton/Bkz. Çanakkale Mahşeri; M. Niyazi)
Haçlı dünyası, günde 1800 şarapnelle malup edemediği bir milleti, fazla değil, 80 sene sonra, 1 milyar 500 milyon tane yeşile boyanmış ve ortasında meşhur bir teologa benzeyen Franklin'in resmi bulunan bir kağıt parçası ile nasıl mağlup edebilir?
Mağlubiyetin de bir şerefi var. Savaşırsınız, ya yenersiniz, ya da yenilirsiniz. İkisi de şereflidir.
Bizde olan ise ancak esaretle, hem de savaşmadan esir olmakla eşdeğerdir.
Fazla değil, yüz sene önce dedeme; "şu parayı al ve benim canımı, malımı, dinimi ve namusumu koru" diye yalvaranların torunlarına bugün bizim; "ne olur bize yardım edin, size ne isterseniz veririz" diye yalvarır olmamız kanıma dokunuyor.
Sadece benim değil, kanında yüksek oranda yabancı madde/katkı maddesi bulunmayan herkesin kanına dokunuyor/dokunmalı.
Bu nasıl bir intikamdır Allahım!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Ana-baba hakları-2 / 30.04.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024