Türkiye açısından Avrupa Birliği üyeliği için Aralık takvimi erimeye başladı.
İçerisinde bulunduğumuz sıcak yaz aylarında AB üyeliğine dair Ankara'yla Avrupa başkentleri arasındaki diplomasi trafiği de kızışmış durumda.
Ankara, Avrupa ülkelerinden vaadler alarak serinlemek istiyor. Fransa ve Almanya ise Türkiye'ye soğuk duş yaptırmak niyetinde.
Niyetlerle beklentiler çatışıyor.
Vaadlerle gerçekleşenler farklılaşıyor.
Türkiye'ye tarih verme konusunda ılımlı tavır sergileyen Alman Başbakan Schröder, Türkiye'ye karşı yükselen muhalefeti gerekçe göstererek ŞARTLI teklif sundu.
"Türkiye biranda üye yapılmayacak, AB'ye monte edilerek ekonomik ve siyasal talepler karşılanacak"...İstenen bu.
Amerika Birleşik Devletleri'nden sonra en büyük destekçi olarak görülen Almanya'nın yan çizmesi hükümetin dengeleri sarstı.
Topkapı Sarayı'ndaki lirik gösteriyi can kulağıyla dinleyen hatta zaman zaman tempo bile tutan Alman Şansöyle ne olmuştu da fikrini değiştirmişti?
Başbakan Erdoğan Almanya'nın bu çatlağını kapatmak için önemli ortak Fransa'ya sefere çıkıyor.
İşadamları ve devletadamları yaklaşık üç gün Paris'te nefes tutacak, nabız yoklayacaklar.
Ermeni lobileri de Türk heyetinin bu ziyaretini fırsat bilip marjinal örgütler kanalıyla çirkin eylemlerini sergilemeye çalışacaklar.
Fransa ve Türkiye arasında Ermeni sorunu yıllardan beri karın ağrısı olarak devam ediyor.
Peki Ermeni Sorunu bir yana; Fransa Cumhurbaşkanı Chirac ve Başbakan Raffarin ne AB konusunda ne diyecekler?
Chirac'ın Türkiye'ye karşı tavrı belli.
Raffarin hükümeti daha ılımlı bir tablo çizse de
Fransız halkının Türkler'e bakışı olumsuz. Fransızların büyük bir oranı Türkiye'yi kendi bünyesinde görmek istemiyor.
Kendi bünyesindeki Müslümanlar'ı bile tehdit olarak gören ve onları sindirmeye çalışan Fransa'nın yeni Türk dalgasına ne tavır alacağını tahmin edebilir misiniz?
Fransa ne ilginçtir; Euro'ya geçtikten ve işsiz sayısını ikiye katladıktan sonra daha milliyetçi bir çizgiye gelmiş durumda.
Başta çiftçiler olmak üzere sendikalar AB'den fayda görmediklerini
belirtiyorlar.
İtalya'dan sonra en fazla greve çıkan ülke Fransa.
Fransız ve Alman liderler AB topunu çok iyi oynamak durumundalar.
Kendi sahalarında kalmaması ve Türkiye'nin küstürülmemesi için şimdi top tirübinlere atılacak.
Chirac ve Schröder Türkiye'nin katılım isteğini halka sunabilirler.
Alman ve Fransız halkına Türkiye'nin üye yapılıp yapılmaması konusu teklif olarak götürülecek.
Alalım mı, almayalım mı?
Türkiye'nin 1963'lerde başlattığı Avrupa Birliği macerası döndü dolaştı, Alman ve Fransız halkının önünü
servis edildi.
25 üyeli AB'nin iki seçkin üyesi Almanya ve Fransa Türkiye'ye rasyonel yaklaşamıyor.
Ne "gelin üye olun" deniyor
Ne de "Biz size alamıyoruz".
İki arada bir derede...
Türkiye 40 yıldır böyle oyalanıp durdu.
Şartlı teklifler, şartlı beklenti ve vaadler.
Kıbrıs, Ege, Güneydoğu, Patrikhane vs vs..
Şartlar uzadıkça "yol kısalıyor"
sanıyorsunuz;
lakin yolun sonu da belli değil.
Uzun ince ve karanlık.
Bu yol yol değil...
İçerisinde bulunduğumuz sıcak yaz aylarında AB üyeliğine dair Ankara'yla Avrupa başkentleri arasındaki diplomasi trafiği de kızışmış durumda.
Ankara, Avrupa ülkelerinden vaadler alarak serinlemek istiyor. Fransa ve Almanya ise Türkiye'ye soğuk duş yaptırmak niyetinde.
Niyetlerle beklentiler çatışıyor.
Vaadlerle gerçekleşenler farklılaşıyor.
Türkiye'ye tarih verme konusunda ılımlı tavır sergileyen Alman Başbakan Schröder, Türkiye'ye karşı yükselen muhalefeti gerekçe göstererek ŞARTLI teklif sundu.
"Türkiye biranda üye yapılmayacak, AB'ye monte edilerek ekonomik ve siyasal talepler karşılanacak"...İstenen bu.
Amerika Birleşik Devletleri'nden sonra en büyük destekçi olarak görülen Almanya'nın yan çizmesi hükümetin dengeleri sarstı.
Topkapı Sarayı'ndaki lirik gösteriyi can kulağıyla dinleyen hatta zaman zaman tempo bile tutan Alman Şansöyle ne olmuştu da fikrini değiştirmişti?
Başbakan Erdoğan Almanya'nın bu çatlağını kapatmak için önemli ortak Fransa'ya sefere çıkıyor.
İşadamları ve devletadamları yaklaşık üç gün Paris'te nefes tutacak, nabız yoklayacaklar.
Ermeni lobileri de Türk heyetinin bu ziyaretini fırsat bilip marjinal örgütler kanalıyla çirkin eylemlerini sergilemeye çalışacaklar.
Fransa ve Türkiye arasında Ermeni sorunu yıllardan beri karın ağrısı olarak devam ediyor.
Peki Ermeni Sorunu bir yana; Fransa Cumhurbaşkanı Chirac ve Başbakan Raffarin ne AB konusunda ne diyecekler?
Chirac'ın Türkiye'ye karşı tavrı belli.
Raffarin hükümeti daha ılımlı bir tablo çizse de
Fransız halkının Türkler'e bakışı olumsuz. Fransızların büyük bir oranı Türkiye'yi kendi bünyesinde görmek istemiyor.
Kendi bünyesindeki Müslümanlar'ı bile tehdit olarak gören ve onları sindirmeye çalışan Fransa'nın yeni Türk dalgasına ne tavır alacağını tahmin edebilir misiniz?
Fransa ne ilginçtir; Euro'ya geçtikten ve işsiz sayısını ikiye katladıktan sonra daha milliyetçi bir çizgiye gelmiş durumda.
Başta çiftçiler olmak üzere sendikalar AB'den fayda görmediklerini
belirtiyorlar.
İtalya'dan sonra en fazla greve çıkan ülke Fransa.
Fransız ve Alman liderler AB topunu çok iyi oynamak durumundalar.
Kendi sahalarında kalmaması ve Türkiye'nin küstürülmemesi için şimdi top tirübinlere atılacak.
Chirac ve Schröder Türkiye'nin katılım isteğini halka sunabilirler.
Alman ve Fransız halkına Türkiye'nin üye yapılıp yapılmaması konusu teklif olarak götürülecek.
Alalım mı, almayalım mı?
Türkiye'nin 1963'lerde başlattığı Avrupa Birliği macerası döndü dolaştı, Alman ve Fransız halkının önünü
servis edildi.
25 üyeli AB'nin iki seçkin üyesi Almanya ve Fransa Türkiye'ye rasyonel yaklaşamıyor.
Ne "gelin üye olun" deniyor
Ne de "Biz size alamıyoruz".
İki arada bir derede...
Türkiye 40 yıldır böyle oyalanıp durdu.
Şartlı teklifler, şartlı beklenti ve vaadler.
Kıbrıs, Ege, Güneydoğu, Patrikhane vs vs..
Şartlar uzadıkça "yol kısalıyor"
sanıyorsunuz;
lakin yolun sonu da belli değil.
Uzun ince ve karanlık.
Bu yol yol değil...
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005