Küresel sömürü düzenini besleyen ve yaşatan en aldatıcı kavram 'büyüme' kavramıdır. Bu kavram, adeta ilâhi bir kelâm gibi sunulmaktadır. "Ekonomi büyüdü" denilince, akan sular duruyor. İnsanların kan ve gözyaşı, daha doğrusu, insanlık, ekonomik büyüme için heba ediliyor. Hal böyle iken, çoğunluktan hiçbir itiraz gelmiyor, hiçbir ses çıkmıyor. Çünkü, ekonomik büyümenin tüm insanlık için yararlı olduğuna, insanları inandırdılar. "Ekonomi ne kadar büyürse, insanlık için o kadar yararlıdır" tezini, medya vasıtasıyla gergef gibi işlediler. Halbuki büyüme, dünyadaki nüfusun küçük bir kısmına yarar sağlıyor, çoğunluğu ise daha çok ümitsizliğe sevk ediyor. Zira, büyüme ne oranda gerçekleşirse, zenginlerle fakirler arasındaki uçurum da o oranda açılıyor. Bu da, fakirler için korku, endişe ve ümitsizlik demektir. Amerikalı yazar John Perkins, "Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları" adlı kitabında büyüme kavramının aldatıcılığını şu çarpıcı sözlerle anlatır: "Ekonometri ve istatistik gibi taraflı bilimler sayesinde, bir şehri bombalayıp sonra da onu yeniden inşa ederseniz, veriler ekonomik büyümede bir fırlama gösterirler" (s. 301). Hükümet, aynen Perkins'in dediği gibi yapıyor. Ekonomide başarısız olduklarını söyleyenlere, 2001 krizindeki ekonomik göstergelerle, kendi dönemindeki göstergeleri mukayese ederek cevap veriyorlar. Halkın feryatlarına ise kulaklarını tıkanıyorlar.Ekonomik büyüme gibi, GSMH da aynı derecede aldatıcı bir kavramdır. Ekonomik büyüme aldatıcı olur da, onun ölçüsü kabul edilen GSMH olmaz mı? Her iki kavramda artış varsa -ki birinde varsa, ötekinde de oluyor- o zaman "ekonomi iyidir, şaha kalktı" deniliyor. İnsanlar açlıktan ölüyormuş, dert değil, göstergelere bakıyorlar. Bu bakış tarzının mutlaka değişmesi, ekonominin merkezine insanın konulması gerekir. Çoğunluk açken, bazıları da açlıktan ölürken, istatistiklerin ekonomide büyüme göstermesinin hiçbir anlamı olamaz. Maalesef, süper güç olarak nitelendirilen ABD dahil, bütün dünyada durum bundan ibarettir. Michael Harrington, "Diğer Amerika: Birleşik Devletlerde Fakirlik" adlı kitabında, "milyonlarca Amerikalının fakirlik içinde yaşadığını, ABD'nin elindeki imkânlara rağmen buna bir son veremediğini" söyler. Kendi insanlarını doyuramayan ABD, kalkar, başka ülkelerin fakirlerine yardımdan söz eder. Ara sıra açlık ve fakirlik için toplantılar düzenler. Düzenler de ne olur? Hiçbir şey olmaz. En son örnek, Roma'da 16 Kasım 2009 tarihinde başlayan ve üç gün devam eden 'Gıda Zirvesi'dir. Birleşmiş Milletler Dünya Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), bu zirvede insanın kanını donduracak veriler yayınladı. Bu verilere göre, dünyada 6 kişiden biri aç. Günde 17 bin, yılda 6 milyon çocuk açlıktan ölüyor. Dünya nüfusunun 2050'de 9.1 milyara ulaşacağı öngörülüyor. Bunun anlamı şudur: Bu gidişat böyle devam ederse, fakirlik, açlık ve açlıktan ölümler daha çok artacaktır.Ekonomik büyüme kavramının, bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için aldatıcı başka bir yönü daha vardır. "Ekonomi büyüsün, GSMH artsın" diye borçlanarak yatırım yapıyoruz. Küresel sermaye hangi alanlara yatırım için borç veriyor? Bunu incelediğimiz zaman, küresel sermayenin döviz getirmeyen altyapı yatırımları için borç verdiğini görürüz. Çünkü bu çeşit yatırımlar yapıldıkça, dışa bağımlılık da artar. Dış güçlerin desteklediği partiler, özellikle bu yatırımlara büyük önem verirler. Zira bu yatırımlar, hem seçim kazandırır, hem de dışarıdan borç alınarak yapıldığı için, küresel sermaye sahiplerine karşı da sadakat ispat edilmiş olur. Kimi politikacılar ise, "dış yardım almadıkça, ekonomik kalkınma olmaz" tezine gerçekten inanmaktadırlar. Bu tezi, doğru kabul ederek soralım: Her ülke ekonomik kalkınmak için dış yardıma muhtaçsa, ilkönce kalkınan ülkeler, hangi ülkeden, ne kadar yardım alarak kalkındılar? Bu sorunun cevabı yok. Eğer bir ülke dış yardımsız kalkınmışsa, peşinden gelenler de kalkınabilir. Ne gariptir ki, artık 'kalkınma' kavramı rafa kaldırıldı. Varsa, yoksa ekonomik büyüme diyorlar. Büyüme ama nasıl büyüme? Üretimden uzak, dışa bağımlı bir büyüme. Dışarıdan borç para alamazsak, dış sermaye gelmezse, ihracat yapamazsak, ekonomimizin çarkı duruyor. Böyle bir ekonomiye milli denilebilir mi?
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018