Siz hiç puhu kuşu gördünüz mü? Çocukluğumun geçtiği yerde -hani ağaçlı, çiçekli, tırtıllı, kelebekli diye tarif etmiştim- öterdi. Bizim asmanın dalına konardı öyle garip bir ötüşü vardı ki o sesi duyunca ders çalışıyor olsanız da durup dinler mutlaka başka bir aleme giderdiniz. Uhrevi bir yankısı vardı, o sesi tekrar duymayı, tekrar o garip duyguları yaşamayı ne kadar isterdim.Ders çalışmak dedik de sizin de başınız dertte miydi ders çalışmakla? Günde en az üç saat. Kimse de zorlamazdı "ders çalış" diye, yüksek not alma tutkusu, bedelini ağır ödediğimiz. Evimizin önünde büyük çam ağaçları vardı, güzelim fıstık çamları? Ders çalışmadığımız zamanlarda fıstık toplar, taşla kırıp yerdik birkaç arkadaş, ancak böyle zamanlarda sohbet etme fırsatımız olurdu. Nelerden konuşurduk pek hatırlamıyorum. Ebeveyn tartışmaları bizi en çok etkileyen o küçücük beynimizi yoran, moralimizi bozan hallerdendi. Bunların dışında mutlu bir çocukluğumuz oldu.Biliyor musunuz bizim oturma odasının doğuya bakan penceresinde bir güz şeftalisi vardı, nanelerle bezenmiş çilek bahçesinin bitişiğinde. Abartmak gibi olmasın dünyanın en lezzetli şeftalilerini yemek mümkündü. Hep bir ceviz ağacımız olsun istemiştik, fakat bir türlü büyümüyordu. Yerini iyi ayarlayamamıştık herhalde. Bizim maydanozlarımız da vardı yani pazardan maydanoz almazdık, sizce de bir ayrıcalık değil mi?Yaz geceleri büyük balkonlarda ay ışığı sefaları yapılırdı. Komşu hanımlar bir araya gelip sohbet ederlerdi. Domatesler doğranır, tuzlanır, bir süre güneşte bekletildikten sonra kevgirden geçirilirdi, insanın elleri kaşınırdı bu işlem sırasında fakat salçalar çok lezzetli olurdu. Ekmeğin üzerine sürüp kendinize küçük bir ziyafet çekebilirdiniz.Baraj sahasına dağ yolundan giderken Sarı Efelerin evinden geçerdiniz. Yolda giderken palamutlar, çitlembikler, mavi, pembe dağ çiçekleri görürdünüz. Fadime Teyzelerin çoban köpekleri vardı "Kıtmir'in selamı var" diyerekten sakinleştirirdik onu. Fadime Teyzenin ekmek fırını vardı, onlara gittiğimizde ev ekmeği ve taze peynir ikram ederlerdi, yer minderlerinde oturulur ve doyumsuz sohbetler yapılırdı.O günler bir ince sızı olarak kaldı hafızamızda. O zamanlar büyük şehirlerin halinden, aldırmazlığından, kalabalıklardaki yalnızlıklardan haberimiz yoktu. İnsan ilişkileri sıcaktı, yapmacıksızdı ne bileyim samimiydi herkes. Sonraları İzmir'e taşınınca büyük bocalamalar yaşadık, belki sonrasında gelen rahatsızlıkların bir nedeni de büyük şehire göçtür. Küçük yerlerden kente göçenler, ne eski hallerini koruyabilirler ne de kentli olabilirler, iki arada bir derede bizim gibi yazar olurlar, şair olurlar. Merhaba sevgili okuyucular, bugün değişik bir yazı yazdık. Yazının mutfağındayız, ulaşabildiğimiz her yere gönülden selam olsun.
Kevser Doyurum / diğer yazıları
- İrfan sofrası / 24.10.2023
- Tecelli / 27.07.2023
- İmam Hüseyin'in kıyamının sebepleri / 24.07.2023
- Kâmil insan, insanlar için bir aynadır / 21.07.2023
- Hayat rehberi Kur'an-ı Kerim / 01.12.2022
- Gaflet ve uyanıklık / 29.11.2022
- Bilinçli olgunlaşma / 26.11.2022
- Hayat memat / 22.11.2022
- Güzel ülkemin güzel insanları / 19.11.2022
- Bir tez olarak Milli Ekonomi Modeli / 26.09.2022
- Tecelli / 27.07.2023
- İmam Hüseyin'in kıyamının sebepleri / 24.07.2023
- Kâmil insan, insanlar için bir aynadır / 21.07.2023
- Hayat rehberi Kur'an-ı Kerim / 01.12.2022
- Gaflet ve uyanıklık / 29.11.2022
- Bilinçli olgunlaşma / 26.11.2022
- Hayat memat / 22.11.2022
- Güzel ülkemin güzel insanları / 19.11.2022
- Bir tez olarak Milli Ekonomi Modeli / 26.09.2022