Yazılarını okuduğumuz, televizyon programlarını izlediğimiz Emin Çölaşan'ı haber kaynakları güçlü ve cesur bir yazar olarak tahayyül ederdim. Fakat "Ankara'da bir miting" başlığı ile kaleme aldığı yazısında baştan sona hayal mahsulü haberler ile düşüncesini temellendirmiş ve yazarlık hayatın da bir kötü bir hatıra olacak tespitlerde bulunmuştu. Kendisine olan sevgimizden dolayı belgeleriyle işin doğrusunu ifade etmiştik.
Aklın yolu birdir.
Çölaşan'dan da beklenen meslekî saygınlığını korumak için gerek Prof. Dr. Haydar Baş Beyden, gerekse okuyucularından özür dilemekti.
Fakat şu ana kadar böyle bir özür vaki olmadı.
Üstüne üstlük NTV kanalında Emin Çölaşan'ın yanı sıra Yavuz Donat ve Mustafa Balbay'ın birlikte katıldıkları programda ciddi yanlışlıklar yaptılar.
Hadi Emin Çölaşan'ı anladık bir hava akımına (türbülans) kapıldı, diğer katılımcılara ne oldu da yanlışı düzeltip, doğruya destek vermediler.
Hele Yavuz Donat'ın şahıslar hakkındaki bilgisi, olaylara vukufiyeti, meslekî birikimi dikkate alındığında onun bulunduğu programda Çölaşan'ın talihsiz makalesine atıf yapılmasında kasıt aramamak mümkün değil.
Şunu bir kere daha hatırlatayım ki, konuşmacıların da çok iyi bildiği gibi Prof. Dr. Haydar Baş Bey, yalnız yurt içinde değil, yurt dışında da çok iyi tanınan, eserleri ile insanlığa mal olmuş bir şahsiyettir. Üstelik şehit dedesinden tutunda, çocukluğu ve bugüne gelinceye değin hayatı, hizmetleri, eserleri ortadadır. En mahrem toplantılarına bile katılmanız mümkündür. Göreceksiniz ki, aynı tespit ve konuşmalarını makalesinde kaleme alır, televizyonda izleyicileri ile paylaşır. "Biz bilinmekten değil, bilinmemekten korkarız" kendi ifadeleridir.
İşte millete mal olmuş bir şahsiyete iftira atmaya kalkarsanız kafanızı kayaya çarpmış olursunuz. Çünkü Prof. Dr. Haydar Baş Bey meçhul bir şahsiyet değildir.
Yavuz Donat, Prof. Dr. Haydar Baş Beyi tanımasına rağmen niçin müdahalede bulunmadı? Niçin gerçeği sakladı, niçin yanlışta olan arkadaşlarını ikaz etmedi? Bunların çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir.
Devletimizin ve milletimizin onuru ile oynanırken; ekonomi dibe çakılmışken; ay yıldızlı bayrağımız bir bez parçasına indirgenirken ve yakılırken; asker, sivil ve bürokratımızın arasını açma çalışmaları sürerken; vatan toprakları ayağımızın altından kaydırılırken; millet, etnik kamplara bölünürken; kahraman askerimize işgalci yaftası takılırken; kayıtsız şartsız millete ait olan egemenliğin devri mecliste bile gündeme getirilmişken bugüne kadar 'büyük yazar' geçinenlerin tarzının nasıl olması gerekirdi dersiniz?
Prof. Dr. Haydar Baş Beyden başka, bütün bu tehlikelere karşı yıllardan beri mücadele veren, tespit ve teşhisleri yanında, çözüm yolları gösteren tez sahibi ikinci bir insan göstermeniz mümkün müdür?
Yalnız kendisi değil, milyonları da bayrak sevgisinde, sancak sevdasında buluşturan; din, vatan ve millet kavramlarını aynı pota içinde eriten; vatanın bütünlüğü, milletin birliği için yurt içi ve yurt dışında binlerce etkinlik düzenleyen tek şahsın Prof. Dr. Haydar Baş Bey olduğunu bilmez misiniz?
Neredeyse düyun-u umumiyenin yeniden yaşandığı, piyasalara "stagflasyon"un hakim olduğu, manda olma noktasına taşınan ülkemizde millî ekonominin şart olduğunu savunan ve ekonomik tezleri ile millete çıkış yolları gösteren insanın Prof. Dr. Haydar Baş Bey olduğunu bilmez misiniz?
Çölaşan'ın yazısında Prof. Dr. Haydar Baş Beyi tarikatla ilişkilendirerek hukuk dışında göstermeğe gayret ettiğini; Türkiye'de tarikat olmadığını ve bu konudaki bütün hukukî mücadeleleri kazandığını bilmez misiniz?
Elbette bunları çok iyi bilirsiniz, ama işinize gelmediği için hariçten gazel okumayı bir maharet sanırsınız.
Size göre dinî ve millî değerlerine bağlı insanlar bölücü mü olmalıdır, bayrağa sancağa karşı mı olmalıdır, çalışınca din ticareti yapan, çalışmayınca miskin olan mıdır, asalak olan mıdır onlar?
Yani ne yaparsa yapsın onlar suçlu mudur?
Hele politika hiç yapmamalı, ülkeye hizmet etmemeli midir?
Şamar oğlanı mı olmalıdır onlar? Canı sıkılan, gönlü eğlence isteyen bir tane şaplak mı indirmelidir ensesine. Hortumcuların, kayırmacıların, işbirlikçilerin hasılı bütün gayri millî unsurların kendilerini gizlemek için kullandıkları, gündemi örten unsur mu olmalıdır onlar?
Yanılıyorsunuz beyler!
Yıllardan beri oynanan oyunlar artık iflas etti. Memleket batma noktasına geldi; gidilen yolların çıkmaz sokak olduğu ortaya çıktı.
Trabzon Atatürk meydanında, İstanbul Çağlayan'da ve Ankara Tandoğan'da ellerinde ay yıldızlı bayraklarla mitinge katılan "bu vatan bizimdir bizim kalacak" andı içen, bayrak ve sancak sevdalısı milyonlar, şafağın sökmesinin, ufuklardan güneşin doğuşunun, memleketin aydınlık ufuklarının müjdecisiydi.
Milletimiz artık neyin doğru neyin yanlış olduğunu çok iyi bilmektedir.
Şimdi eğri otursak bile doğru konuşmanın zamanı gelmiştir. Sayın Donat, Çölaşan ve Balbay halk nezdinde prestijinizin devamını istiyorsanız, yanlışın karşısında, doğrunun yanında olma erdemini ortaya koyun. Biz görmemiştik deyin, biz bilmiyorduk deyin; bu millet dindar olanıyla ve olmayanı ile bir bütündür bölünemez deyin, egemenliğin kayıtsız şartsız bu büyük millete ait olduğunu söyleyin.
Aksi halde, suçüstü yakalandığınızı, milletin vicdanında mahkum olacağınızı sakın unutmayın!
Aklın yolu birdir.
Çölaşan'dan da beklenen meslekî saygınlığını korumak için gerek Prof. Dr. Haydar Baş Beyden, gerekse okuyucularından özür dilemekti.
Fakat şu ana kadar böyle bir özür vaki olmadı.
Üstüne üstlük NTV kanalında Emin Çölaşan'ın yanı sıra Yavuz Donat ve Mustafa Balbay'ın birlikte katıldıkları programda ciddi yanlışlıklar yaptılar.
Hadi Emin Çölaşan'ı anladık bir hava akımına (türbülans) kapıldı, diğer katılımcılara ne oldu da yanlışı düzeltip, doğruya destek vermediler.
Hele Yavuz Donat'ın şahıslar hakkındaki bilgisi, olaylara vukufiyeti, meslekî birikimi dikkate alındığında onun bulunduğu programda Çölaşan'ın talihsiz makalesine atıf yapılmasında kasıt aramamak mümkün değil.
Şunu bir kere daha hatırlatayım ki, konuşmacıların da çok iyi bildiği gibi Prof. Dr. Haydar Baş Bey, yalnız yurt içinde değil, yurt dışında da çok iyi tanınan, eserleri ile insanlığa mal olmuş bir şahsiyettir. Üstelik şehit dedesinden tutunda, çocukluğu ve bugüne gelinceye değin hayatı, hizmetleri, eserleri ortadadır. En mahrem toplantılarına bile katılmanız mümkündür. Göreceksiniz ki, aynı tespit ve konuşmalarını makalesinde kaleme alır, televizyonda izleyicileri ile paylaşır. "Biz bilinmekten değil, bilinmemekten korkarız" kendi ifadeleridir.
İşte millete mal olmuş bir şahsiyete iftira atmaya kalkarsanız kafanızı kayaya çarpmış olursunuz. Çünkü Prof. Dr. Haydar Baş Bey meçhul bir şahsiyet değildir.
Yavuz Donat, Prof. Dr. Haydar Baş Beyi tanımasına rağmen niçin müdahalede bulunmadı? Niçin gerçeği sakladı, niçin yanlışta olan arkadaşlarını ikaz etmedi? Bunların çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir.
Devletimizin ve milletimizin onuru ile oynanırken; ekonomi dibe çakılmışken; ay yıldızlı bayrağımız bir bez parçasına indirgenirken ve yakılırken; asker, sivil ve bürokratımızın arasını açma çalışmaları sürerken; vatan toprakları ayağımızın altından kaydırılırken; millet, etnik kamplara bölünürken; kahraman askerimize işgalci yaftası takılırken; kayıtsız şartsız millete ait olan egemenliğin devri mecliste bile gündeme getirilmişken bugüne kadar 'büyük yazar' geçinenlerin tarzının nasıl olması gerekirdi dersiniz?
Prof. Dr. Haydar Baş Beyden başka, bütün bu tehlikelere karşı yıllardan beri mücadele veren, tespit ve teşhisleri yanında, çözüm yolları gösteren tez sahibi ikinci bir insan göstermeniz mümkün müdür?
Yalnız kendisi değil, milyonları da bayrak sevgisinde, sancak sevdasında buluşturan; din, vatan ve millet kavramlarını aynı pota içinde eriten; vatanın bütünlüğü, milletin birliği için yurt içi ve yurt dışında binlerce etkinlik düzenleyen tek şahsın Prof. Dr. Haydar Baş Bey olduğunu bilmez misiniz?
Neredeyse düyun-u umumiyenin yeniden yaşandığı, piyasalara "stagflasyon"un hakim olduğu, manda olma noktasına taşınan ülkemizde millî ekonominin şart olduğunu savunan ve ekonomik tezleri ile millete çıkış yolları gösteren insanın Prof. Dr. Haydar Baş Bey olduğunu bilmez misiniz?
Çölaşan'ın yazısında Prof. Dr. Haydar Baş Beyi tarikatla ilişkilendirerek hukuk dışında göstermeğe gayret ettiğini; Türkiye'de tarikat olmadığını ve bu konudaki bütün hukukî mücadeleleri kazandığını bilmez misiniz?
Elbette bunları çok iyi bilirsiniz, ama işinize gelmediği için hariçten gazel okumayı bir maharet sanırsınız.
Size göre dinî ve millî değerlerine bağlı insanlar bölücü mü olmalıdır, bayrağa sancağa karşı mı olmalıdır, çalışınca din ticareti yapan, çalışmayınca miskin olan mıdır, asalak olan mıdır onlar?
Yani ne yaparsa yapsın onlar suçlu mudur?
Hele politika hiç yapmamalı, ülkeye hizmet etmemeli midir?
Şamar oğlanı mı olmalıdır onlar? Canı sıkılan, gönlü eğlence isteyen bir tane şaplak mı indirmelidir ensesine. Hortumcuların, kayırmacıların, işbirlikçilerin hasılı bütün gayri millî unsurların kendilerini gizlemek için kullandıkları, gündemi örten unsur mu olmalıdır onlar?
Yanılıyorsunuz beyler!
Yıllardan beri oynanan oyunlar artık iflas etti. Memleket batma noktasına geldi; gidilen yolların çıkmaz sokak olduğu ortaya çıktı.
Trabzon Atatürk meydanında, İstanbul Çağlayan'da ve Ankara Tandoğan'da ellerinde ay yıldızlı bayraklarla mitinge katılan "bu vatan bizimdir bizim kalacak" andı içen, bayrak ve sancak sevdalısı milyonlar, şafağın sökmesinin, ufuklardan güneşin doğuşunun, memleketin aydınlık ufuklarının müjdecisiydi.
Milletimiz artık neyin doğru neyin yanlış olduğunu çok iyi bilmektedir.
Şimdi eğri otursak bile doğru konuşmanın zamanı gelmiştir. Sayın Donat, Çölaşan ve Balbay halk nezdinde prestijinizin devamını istiyorsanız, yanlışın karşısında, doğrunun yanında olma erdemini ortaya koyun. Biz görmemiştik deyin, biz bilmiyorduk deyin; bu millet dindar olanıyla ve olmayanı ile bir bütündür bölünemez deyin, egemenliğin kayıtsız şartsız bu büyük millete ait olduğunu söyleyin.
Aksi halde, suçüstü yakalandığınızı, milletin vicdanında mahkum olacağınızı sakın unutmayın!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ahmet H. Kepekçi / diğer yazıları
- Sağ–solun ötesinde: Türkiye siyasetini yeniden okumak / 11.09.2025
- Hüseyin Baş dosyası: Demokrasiye ayar duruşması / 09.09.2025
- Batum’un Osmanlı ve Türkiye Eksenindeki Tarihsel Serüveni / 03.09.2025
- Yokluktan destana: 30 Ağustos’un sırrı / 01.09.2025
- Yokluktan destana: 30 Ağustos’un sırrı / 01.09.2025
- Halkın gündemi ekmek, komisyonun gündemi anayasa / 24.08.2025
- Vatan sağ olsun / 23.08.2025
- Alaska Zirvesi: Yeni paylaşım masasında Türkiye nerede? / 20.08.2025
- Planın adı: Büyük İsrail / 15.08.2025
- Zengezur Koridoru: 21. yüzyılın Bağdat demiryolu mu? / 13.08.2025
- Hüseyin Baş dosyası: Demokrasiye ayar duruşması / 09.09.2025
- Batum’un Osmanlı ve Türkiye Eksenindeki Tarihsel Serüveni / 03.09.2025
- Yokluktan destana: 30 Ağustos’un sırrı / 01.09.2025
- Yokluktan destana: 30 Ağustos’un sırrı / 01.09.2025
- Halkın gündemi ekmek, komisyonun gündemi anayasa / 24.08.2025
- Vatan sağ olsun / 23.08.2025
- Alaska Zirvesi: Yeni paylaşım masasında Türkiye nerede? / 20.08.2025
- Planın adı: Büyük İsrail / 15.08.2025
- Zengezur Koridoru: 21. yüzyılın Bağdat demiryolu mu? / 13.08.2025