Düzenli bir ordu ile gerilla savaşı veren kuruluşları aynı kefeye koyamayız. Düzenli ordu, bulunduğu devleti temsil eder. Uluslararası hukuka, insan haklarına saygılı savaşır ve insanı, insan olarak değerlendirir. Gerilla savaşı veren ki bunlar teröristtirler, bu kişilerin ne yasası ne de insan sevgisi vardır.
Beşiktaş'taki, Kayseri'deki olan olaylar en son örnektir. Bu girişimde zararlı çıkanlar ya sokakta görevli polisler veya normal yaşamını sürdüren sivil vatandaşlar oluyor. İster cumhurbaşkanı, ister bir bakan isterse sade bir vatandaş olsun hepsi can taşıyor, hepsi yaşamak istiyor.
Devletin temel görevi, vatandaşın; canını, malını, namusunu korumak ve kollamaktır. Bunun özrü veya bahanesi olamaz. Birkaç dakika içinde 200'e yakın vatandaş yaralanacak ve bunların 44+14 kişisi ölecek ve oturup ahkâm keseceğiz. Beşiktaş, Kayseri gibi 18 eylem gerçekleştirildi bu ülkede. Bu insanlara, uygulanan eylemi, kınamaktan ve tehdit etmekten ileri gidemedik.
Ben siyaset bilimcisi olmadığım gibi hukukçu da değilim. Ama Türk ve dünya tarihini epeyce karıştırmışımdır. Ta ilkçağlardan beri savaşlar masada sonuçlanmıştır. İki tarafın uzlaşması ile sonuçlanmıştır. Hiçbir savaşı, savaş bitirememiştir. Sonunu devlet adamları, diplomatlar masada sonuca bağlamışlardır.
Bu konuda yüreğimizi koymalıyız. Terörden söz ettiğimiz zaman hep sayılardan söz ediyoruz. Ölenlerin de öldürenlerin de insan olduğunu kenara itiyoruz. Bu ülkenin kaderi, sadece birkaç çapulcuya bırakılmamalı. Ama onların da niçin, kimin için savaştıklarının iyi hesabı yapılmalıdır. Sonuçta, ülkemizi kan gölüne çeviren maşalar ve onların arkasındaki devletlerin oyunları bozulmalıdır. Silah tüccarlarının tatlı kârları, devletimizi zora sokmak isteyen devletleri, doğru değerlendirerek oyunlarını bozmamız temel görevimiz olmalıdır. Onun için diyorum ki bu sorunu yalnız aklımızla değil yüreğimizle, sevgiyle çözmeliyiz.
Çözümlemede merhametin ve anlayışın yeri olmalıdır. Tribünlere oynayarak veya başka devletlerin oyunlarına gelerek meydan okumakla sonuç elde edemeyiz. Bu gidişle birçok insanımız ölür ve birçok ana, kardeş, çocuk, eş gözyaşı döker. Ölen insanlarımızın acılarını yüreğimizde hissettiğimiz ve unutmadığımız zaman sorunun çözüleceğine inanmaktayım.
Bu konuda da siyasetçilerin dışında üniversiteler, bilim ve sanat adamlarının yeteri kadar konuşmadığına inanıyorum. Hayatımızda yer alan bu gizli kahramanların ve vatanseverlerin sözlerine, bilgilerine önem vermek temel görevimiz olmalıdır.
Kandil'de ve başka yerleşim yerlerinde palazlanan ve tamamen terör mantığı ile eğitilen gençleri, vatan hainlerinin elinden çekip almak ve sıcak yuvalarına, annelerinin, babalarının yanına göndermek devletin temel görevidir.
Türk halkı, (Kürt, Laz, Çerkez?.) birlik beraberliğini korumak zorundadır.
Ama bu güzel duyguya önce Meclis'te başlamak gerekir. Oraya seçtiğimiz milleti temsil eden insanlar, milletin gerisine düşerlerse onlar topluma örnek olma yerine köstek olurlarsa çözüm bir hayal olur..
İnsanlarımızı gerek siyasi anlayıştan, gerekse ırk özelliğinden dolayı ötekileştirmek bu toplumu çıkmaz sokağa götürür. Zaten dost gibi görünüp de kuyumuzu kazan devletlerin beklentisi de bizi çıkmaza sürüklemek değil midir? Buna Rus Büyük Elçisi'nin öldürülmesini örnek gösterebiliriz.
776 bin kilometrekare alanımızı korumak ve bir karış toprağımızı kimseye vermeyeceğimizi ilan etmek bence çözümün başlangıcını oluşturur.
Temel hedefimiz Kurtuluş Savaşı'nda söylemimiz olan "Ya İstiklal, Ya Ölüm!" olmalıdır.
Beşiktaş'taki, Kayseri'deki olan olaylar en son örnektir. Bu girişimde zararlı çıkanlar ya sokakta görevli polisler veya normal yaşamını sürdüren sivil vatandaşlar oluyor. İster cumhurbaşkanı, ister bir bakan isterse sade bir vatandaş olsun hepsi can taşıyor, hepsi yaşamak istiyor.
Devletin temel görevi, vatandaşın; canını, malını, namusunu korumak ve kollamaktır. Bunun özrü veya bahanesi olamaz. Birkaç dakika içinde 200'e yakın vatandaş yaralanacak ve bunların 44+14 kişisi ölecek ve oturup ahkâm keseceğiz. Beşiktaş, Kayseri gibi 18 eylem gerçekleştirildi bu ülkede. Bu insanlara, uygulanan eylemi, kınamaktan ve tehdit etmekten ileri gidemedik.
Ben siyaset bilimcisi olmadığım gibi hukukçu da değilim. Ama Türk ve dünya tarihini epeyce karıştırmışımdır. Ta ilkçağlardan beri savaşlar masada sonuçlanmıştır. İki tarafın uzlaşması ile sonuçlanmıştır. Hiçbir savaşı, savaş bitirememiştir. Sonunu devlet adamları, diplomatlar masada sonuca bağlamışlardır.
Bu konuda yüreğimizi koymalıyız. Terörden söz ettiğimiz zaman hep sayılardan söz ediyoruz. Ölenlerin de öldürenlerin de insan olduğunu kenara itiyoruz. Bu ülkenin kaderi, sadece birkaç çapulcuya bırakılmamalı. Ama onların da niçin, kimin için savaştıklarının iyi hesabı yapılmalıdır. Sonuçta, ülkemizi kan gölüne çeviren maşalar ve onların arkasındaki devletlerin oyunları bozulmalıdır. Silah tüccarlarının tatlı kârları, devletimizi zora sokmak isteyen devletleri, doğru değerlendirerek oyunlarını bozmamız temel görevimiz olmalıdır. Onun için diyorum ki bu sorunu yalnız aklımızla değil yüreğimizle, sevgiyle çözmeliyiz.
Çözümlemede merhametin ve anlayışın yeri olmalıdır. Tribünlere oynayarak veya başka devletlerin oyunlarına gelerek meydan okumakla sonuç elde edemeyiz. Bu gidişle birçok insanımız ölür ve birçok ana, kardeş, çocuk, eş gözyaşı döker. Ölen insanlarımızın acılarını yüreğimizde hissettiğimiz ve unutmadığımız zaman sorunun çözüleceğine inanmaktayım.
Bu konuda da siyasetçilerin dışında üniversiteler, bilim ve sanat adamlarının yeteri kadar konuşmadığına inanıyorum. Hayatımızda yer alan bu gizli kahramanların ve vatanseverlerin sözlerine, bilgilerine önem vermek temel görevimiz olmalıdır.
Kandil'de ve başka yerleşim yerlerinde palazlanan ve tamamen terör mantığı ile eğitilen gençleri, vatan hainlerinin elinden çekip almak ve sıcak yuvalarına, annelerinin, babalarının yanına göndermek devletin temel görevidir.
Türk halkı, (Kürt, Laz, Çerkez?.) birlik beraberliğini korumak zorundadır.
Ama bu güzel duyguya önce Meclis'te başlamak gerekir. Oraya seçtiğimiz milleti temsil eden insanlar, milletin gerisine düşerlerse onlar topluma örnek olma yerine köstek olurlarsa çözüm bir hayal olur..
İnsanlarımızı gerek siyasi anlayıştan, gerekse ırk özelliğinden dolayı ötekileştirmek bu toplumu çıkmaz sokağa götürür. Zaten dost gibi görünüp de kuyumuzu kazan devletlerin beklentisi de bizi çıkmaza sürüklemek değil midir? Buna Rus Büyük Elçisi'nin öldürülmesini örnek gösterebiliriz.
776 bin kilometrekare alanımızı korumak ve bir karış toprağımızı kimseye vermeyeceğimizi ilan etmek bence çözümün başlangıcını oluşturur.
Temel hedefimiz Kurtuluş Savaşı'nda söylemimiz olan "Ya İstiklal, Ya Ölüm!" olmalıdır.
Ekrem Yazar / diğer yazıları
- Atatürk Gençlik ve Spor Bayramı / 20.05.2023
- Ulusal günümüz ve çocuklarımız / 24.04.2023
- Neden köy enstitüleri? / 19.04.2023
- Lider olmak kolay mı? / 06.04.2023
- Doğru paylaşmak / 27.03.2023
- Bir ulusun direnişi (18 Mart) / 20.03.2023
- Okullarımız / 13.03.2023
- Önemli olan sistemdir / 01.03.2023
- İnsan olmak / 20.02.2023
- Dağ başını duman aldı / 12.02.2023
- Ulusal günümüz ve çocuklarımız / 24.04.2023
- Neden köy enstitüleri? / 19.04.2023
- Lider olmak kolay mı? / 06.04.2023
- Doğru paylaşmak / 27.03.2023
- Bir ulusun direnişi (18 Mart) / 20.03.2023
- Okullarımız / 13.03.2023
- Önemli olan sistemdir / 01.03.2023
- İnsan olmak / 20.02.2023
- Dağ başını duman aldı / 12.02.2023