Taha Akyol, son makalesinde Cumhuriyet'in bir asrı geride bırakırken ardında "iki eksik" bıraktığını söylüyor:
Biri "iktisadî zihniyet eksikliği", diğeri "kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü eksikliği."
Kuvvetler ayrılığı tartışılabilir, ama "iktisadî zihniyet eksikliği" ifadesi, bana kalırsa tarihsel gerçeklerle örtüşmeyen bir genellemedir.
Çünkü Cumhuriyet'in kurucu iradesi, daha 1920'lerde, sadece siyasi bağımsızlığı değil, ekonomik bağımsızlığı da hedeflemişti.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk bunu açıkça şöyle dile getirir:
"Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa elde edilen başarılar kalıcı olamaz."
Bu cümle bile başlı başına bir iktisadî vizyon beyanıdır.
İZMİR İKTİSAT KONGRESİ: EKONOMİK MİSAK-I MİLLİ
Cumhuriyet ilan edilmeden sekiz ay önce, 17 Şubat 1923'te İzmir'de toplanan İktisat Kongresi, Türkiye'nin yeni rotasını belirleyen bir "ekonomik anayasadır."
Kongreye 1135 delege katılmış, dört sınıfı — çiftçi, tüccar, işçi, sanayici — aynı çatı altında toplamıştır.
Burada alınan kararlar, Akyol'un iddia ettiği gibi bir "iktisadî düşünce eksikliği" değil, tam tersine, ekonomik millîlik bilincinin kurumsal ifadesidir:
Yani Cumhuriyet'in zihniyetinde, ekonomi salt bir "araç" değil, bağımsızlığın temelidir.
KURUMSAL DEVRİM: FABRİKALAR CUMHURİYETİN KALELERİ
Atatürk'ün döneminde "iktisadî zihniyet yoktu" diyenlere, sadece kurulan kurumların isimlerini okumak bile yeter:
	
		
Bu tablo, sadece iktisat politikası değil; bir devlet aklının, bir üretim ahlakının göstergesidir.
Atatürk döneminde yapılan her fabrika açılışı, aynı zamanda bir egemenlik ilanıdır.
KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİDİR
Cumhuriyet'in ilk köklü ekonomik kararı, Aşar vergisinin kaldırılmasıdır (1925).
Bu, yüzyıllardır köylünün sırtındaki feodal yükün kaldırılması demektir.
Ardından Ziraat Bankası yeniden yapılandırılmış, köylüye faizsiz kredi ve tohum desteği verilmiştir.
Ziraat enstitüleri açılmış, tarımda bilimsellik yerleştirilmeye başlanmıştır.
Bu politikalar, köylünün devlete güven duymasını sağlamış, tarımı ekonomik omurga hâline getirmiştir.
"BİR METRE ŞİMENDİFER": ULAŞIM VE KALKINMA
1923'te 4.000 km olan demiryolu hattı, Atatürk döneminde 8.600 km'ye çıkarılmıştır.
Yeni Cumhuriyet, Anadolu'yu demir ağlarla örerken, sadece yollar değil; ekonomik damarlar açmıştır.
İnönü'nün meşhur sözü, Atatürk'ün vizyonunu özetler:
"Bir metre şimendifer, bir fabrika kadar kıymetlidir."
PLANLI SANAYİLEŞME: 1934 BİRİNCİ BEŞ YILLIK SANAYİ PLANI
Atatürk döneminde planlı ekonomi anlayışı Sovyet planlarından esinlenmiş ama birebir kopyalanmamıştır.
Hedef, ithal ikamesi değil, milli üretim yeteneği kazandırmaktı.
Bu dönemde kurulan fabrikalar, Cumhuriyet'in taş binaları değil; ekonomik istiklal abideleridir:
PARANIN MİLLÎLEŞTİRİLMESİ
1930'da Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası kurulduğunda, hedef şuydu:
"Para politikası İstanbul bankerlerinin değil, Türk devletinin elinde olacak."
Bu, ulusal ekonominin tam bağımsızlığı anlamına geliyordu.
1930'larda çıkarılan Türk Parasını Koruma Kanunu ile döviz piyasası da millî denetime alınmıştır.
EKONOMİNİN KÜLTÜREL BOYUTU: "CEHALETE KARŞI SAVAŞ"
Atatürk'ün devrimleri yalnız fabrikalarda değil, insan zihninde başlamıştır.
Harf Devrimi (1928) ve 1933 Üniversite Reformu, ekonomik kalkınmanın insan kaynağını hazırlamıştır.
Çünkü O, bilirdi ki:
"Bir milleti kurtaranlar yalnız top ve tüfek değil, irfan ordusudur."
PROF. DR. HAYDAR BAŞ'IN PERSPEKTİFİ: MİLLİ EKONOMİ MODELİ'NİN TEMELİ
Prof. Dr. Haydar Baş, Milli Ekonomi Modeli adlı eserinde Atatürk'ün bu yönünü sık sık vurgular:
"Atatürk, ekonomik bağımsızlığın milletin haysiyetini koruyacağını biliyordu. Ekonomik bağımsızlığını kaybeden millet, siyasi bağımsızlığını da kaybeder."
Bu cümle, Atatürk'ün 1923 İzmir İktisat Kongresi'nde kurduğu mantığın modern bir devamıdır.
Atatürk, o dönemde "üreten, kendi kaynaklarını yöneten, devleti halkla bütünleştiren bir model" kurmuştu;
Haydar Baş ise bu mirası çağın şartlarına taşıyarak sistemleştirmiştir.
Dolayısıyla, Cumhuriyet'in iktisadî zihniyetini görmezden gelmek,
sadece tarihî bir yanılgı değil, millî bir hafıza kaybıdır.
SONUÇ: EKSİKLİK DEĞİL, İSTİKAMET
Taha Akyol'un "iktisadî zihniyet eksikliği" iddiası, Cumhuriyet'in ruhunu değil, biçimini okuyor.
Atatürk döneminde iktisadî zihniyet eksik değil, fazlasıyla ileriydi.
Eksik olan, o mirasın sonraki kuşaklarca sürdürülememesidir.
Bugün Türkiye hâlâ "ekonomik bağımsızlık" mücadelesi veriyorsa, çözüm yolu yeni model arayışlarında değil,
Atatürk'ün İzmir'de, Haydar Baş'ın sayfalarında bıraktığı o millî reçetede saklıdır:
"Tam bağımsızlık, ancak ekonomik bağımsızlıkla mümkündür."
Biri "iktisadî zihniyet eksikliği", diğeri "kuvvetler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü eksikliği."
Kuvvetler ayrılığı tartışılabilir, ama "iktisadî zihniyet eksikliği" ifadesi, bana kalırsa tarihsel gerçeklerle örtüşmeyen bir genellemedir.
Çünkü Cumhuriyet'in kurucu iradesi, daha 1920'lerde, sadece siyasi bağımsızlığı değil, ekonomik bağımsızlığı da hedeflemişti.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk bunu açıkça şöyle dile getirir:
"Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa elde edilen başarılar kalıcı olamaz."
Bu cümle bile başlı başına bir iktisadî vizyon beyanıdır.
İZMİR İKTİSAT KONGRESİ: EKONOMİK MİSAK-I MİLLİ
Cumhuriyet ilan edilmeden sekiz ay önce, 17 Şubat 1923'te İzmir'de toplanan İktisat Kongresi, Türkiye'nin yeni rotasını belirleyen bir "ekonomik anayasadır."
Kongreye 1135 delege katılmış, dört sınıfı — çiftçi, tüccar, işçi, sanayici — aynı çatı altında toplamıştır.
Burada alınan kararlar, Akyol'un iddia ettiği gibi bir "iktisadî düşünce eksikliği" değil, tam tersine, ekonomik millîlik bilincinin kurumsal ifadesidir:
- Üretimin millîleştirilmesi,
- Yerli sanayinin korunması,
- Yabancı sermayeye kontrollü açıklık,
- İşçinin hakkı, emeğin teminatı,
- Kadın emeğinin teşviki,
- Vergi adaletinin sağlanması.
Yani Cumhuriyet'in zihniyetinde, ekonomi salt bir "araç" değil, bağımsızlığın temelidir.
KURUMSAL DEVRİM: FABRİKALAR CUMHURİYETİN KALELERİ
Atatürk'ün döneminde "iktisadî zihniyet yoktu" diyenlere, sadece kurulan kurumların isimlerini okumak bile yeter:
| Yıl | Kurum | Amacı | 
|---|---|---|
| 1924 | Türkiye İş Bankası | Ulusal sermaye birikimini başlatmak | 
| 1925 | Sanayi ve Maadin Bankası | Devlet yatırımlarını finanse etmek | 
| 1930 | Merkez Bankası | Para politikalarında millî bağımsızlık | 
| 1933 | Sümerbank | Sanayileşme ve tekstil yatırımları | 
| 1934 | Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı | Planlı kalkınma dönemi | 
| 1935 | Etibank & MTA | Madenlerin millîleştirilmesi | 
| 1937 | Denizbank | Denizcilik ve taşımacılık geliştirme | 
| 1938 | Halk Bankası | Küçük esnaf ve üreticinin desteklenmesi | 
Bu tablo, sadece iktisat politikası değil; bir devlet aklının, bir üretim ahlakının göstergesidir.
Atatürk döneminde yapılan her fabrika açılışı, aynı zamanda bir egemenlik ilanıdır.
KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİDİR
Cumhuriyet'in ilk köklü ekonomik kararı, Aşar vergisinin kaldırılmasıdır (1925).
Bu, yüzyıllardır köylünün sırtındaki feodal yükün kaldırılması demektir.
Ardından Ziraat Bankası yeniden yapılandırılmış, köylüye faizsiz kredi ve tohum desteği verilmiştir.
Ziraat enstitüleri açılmış, tarımda bilimsellik yerleştirilmeye başlanmıştır.
Bu politikalar, köylünün devlete güven duymasını sağlamış, tarımı ekonomik omurga hâline getirmiştir.
"BİR METRE ŞİMENDİFER": ULAŞIM VE KALKINMA
1923'te 4.000 km olan demiryolu hattı, Atatürk döneminde 8.600 km'ye çıkarılmıştır.
Yeni Cumhuriyet, Anadolu'yu demir ağlarla örerken, sadece yollar değil; ekonomik damarlar açmıştır.
İnönü'nün meşhur sözü, Atatürk'ün vizyonunu özetler:
"Bir metre şimendifer, bir fabrika kadar kıymetlidir."
PLANLI SANAYİLEŞME: 1934 BİRİNCİ BEŞ YILLIK SANAYİ PLANI
Atatürk döneminde planlı ekonomi anlayışı Sovyet planlarından esinlenmiş ama birebir kopyalanmamıştır.
Hedef, ithal ikamesi değil, milli üretim yeteneği kazandırmaktı.
Bu dönemde kurulan fabrikalar, Cumhuriyet'in taş binaları değil; ekonomik istiklal abideleridir:
- Kayseri Uçak Fabrikası (1926)
- Nazilli Basma Fabrikası (1937)
- Bursa Merinos Fabrikası (1938)
- Paşabahçe Cam (1934)
- Karabük Demir-Çelik (1937 temeli)
PARANIN MİLLÎLEŞTİRİLMESİ
1930'da Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası kurulduğunda, hedef şuydu:
"Para politikası İstanbul bankerlerinin değil, Türk devletinin elinde olacak."
Bu, ulusal ekonominin tam bağımsızlığı anlamına geliyordu.
1930'larda çıkarılan Türk Parasını Koruma Kanunu ile döviz piyasası da millî denetime alınmıştır.
EKONOMİNİN KÜLTÜREL BOYUTU: "CEHALETE KARŞI SAVAŞ"
Atatürk'ün devrimleri yalnız fabrikalarda değil, insan zihninde başlamıştır.
Harf Devrimi (1928) ve 1933 Üniversite Reformu, ekonomik kalkınmanın insan kaynağını hazırlamıştır.
Çünkü O, bilirdi ki:
"Bir milleti kurtaranlar yalnız top ve tüfek değil, irfan ordusudur."
PROF. DR. HAYDAR BAŞ'IN PERSPEKTİFİ: MİLLİ EKONOMİ MODELİ'NİN TEMELİ
Prof. Dr. Haydar Baş, Milli Ekonomi Modeli adlı eserinde Atatürk'ün bu yönünü sık sık vurgular:
"Atatürk, ekonomik bağımsızlığın milletin haysiyetini koruyacağını biliyordu. Ekonomik bağımsızlığını kaybeden millet, siyasi bağımsızlığını da kaybeder."
Bu cümle, Atatürk'ün 1923 İzmir İktisat Kongresi'nde kurduğu mantığın modern bir devamıdır.
Atatürk, o dönemde "üreten, kendi kaynaklarını yöneten, devleti halkla bütünleştiren bir model" kurmuştu;
Haydar Baş ise bu mirası çağın şartlarına taşıyarak sistemleştirmiştir.
Dolayısıyla, Cumhuriyet'in iktisadî zihniyetini görmezden gelmek,
sadece tarihî bir yanılgı değil, millî bir hafıza kaybıdır.
SONUÇ: EKSİKLİK DEĞİL, İSTİKAMET
Taha Akyol'un "iktisadî zihniyet eksikliği" iddiası, Cumhuriyet'in ruhunu değil, biçimini okuyor.
Atatürk döneminde iktisadî zihniyet eksik değil, fazlasıyla ileriydi.
Eksik olan, o mirasın sonraki kuşaklarca sürdürülememesidir.
Bugün Türkiye hâlâ "ekonomik bağımsızlık" mücadelesi veriyorsa, çözüm yolu yeni model arayışlarında değil,
Atatürk'ün İzmir'de, Haydar Baş'ın sayfalarında bıraktığı o millî reçetede saklıdır:
"Tam bağımsızlık, ancak ekonomik bağımsızlıkla mümkündür."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi / diğer yazıları
- Cumhuriyet’in iktisadî zihniyeti üzerine bir yanılgı / 31.10.2025
- Atatürk neden Cumhuriyet’i kurdu? / 30.10.2025
- Bağımlılık yeni silah: Gayesiz bir nesil üzerinden kurgulanan dünya düzeni / 29.10.2025
- Eğitimin üç ayağı: Aile, okul ve medya / 20.10.2025
- Her şeyin öznesini unutunca / 19.10.2025
- İnsanı unutan çağ / 18.10.2025
- Öfke çağı: Direksiyonda, evde, sokakta aynı sorun / 17.10.2025
- Uyuşturucuda aile ve ekonomi etkisi / 14.10.2025
- Çeteleşme: Yönsüz ve gayesiz bırakılan gençlik / 13.10.2025
- Çeteler: Gençliğin suçla değil, umutsuzlukla kurduğu ittifak / 12.10.2025
- Atatürk neden Cumhuriyet’i kurdu? / 30.10.2025
- Bağımlılık yeni silah: Gayesiz bir nesil üzerinden kurgulanan dünya düzeni / 29.10.2025
- Eğitimin üç ayağı: Aile, okul ve medya / 20.10.2025
- Her şeyin öznesini unutunca / 19.10.2025
- İnsanı unutan çağ / 18.10.2025
- Öfke çağı: Direksiyonda, evde, sokakta aynı sorun / 17.10.2025
- Uyuşturucuda aile ve ekonomi etkisi / 14.10.2025
- Çeteleşme: Yönsüz ve gayesiz bırakılan gençlik / 13.10.2025
- Çeteler: Gençliğin suçla değil, umutsuzlukla kurduğu ittifak / 12.10.2025












 
 




































































