Mahallemize yeni taşınmışlardı. Çocuklarıyla hemen tanıştık. Hacı, Adil, Mustafa (benim emsalim) Cengiz, Cevdet (büyük oğlu) bir de kız çocukları var. Ankara'dan geldiler. Çocuklar büyüdü, evlendi, iş sahibi oldular. Anneleri Gültaze Hanım.Yeni evlerini yapmak için gece gündüz uğraştılar. Babaları Ahmet amca, fabrikada babamla beraber çalışıyordu. Bekçiydi. Fabrikaya gittiğimde elimden tutar, babamın yanına götürür, güler yüzünü hiç eksik etmezdi. Üşümüşsem bekçi kulübesinde ısınmamı sağlar, karnım aç ise sandviç verir, kendi demlediği çaydan ikram ederdi. Ahmet amca ile camide de sürekli karşılaşırdık. Beni sürekli sorar haber alırdı.Ahmet amca bahçe ile uğraşmasını severdi. Bazen evlerinin yanından geçerdim. Gültaze anne elinde kürek bazen işçilere bazen Ahmet amcaya yardım ederdi. Aradan yıllar geçti. Ahmet amcanın bir oğlu bizim eniştemiz oldu. Yakınlığımız daha da arttı. Geçen hafta acı bir haber geldi. Gültaze anne sobadan çıkan gaz sebebiyle zehirlenerek vefat etmişti . Ahmet amca ise hâla komada. Kalkıp cenazesine gittik. Olanları şöyle anlattılar. Akşam vakti sobadan çıkan zehirli gaz önce Gültaze annenin nefesini kesiyor. Kadın çırpınıyor. Ellerini boğazına götürüyor, nefes alamıyor. Başını sağa sola çeviriyor, kusuyor, yutkunuyor? Ahmet amca hemen yanı başında. Yıllarca birlikte olduğu ailesi için bir şey yapamıyor. O da zehrin etkisine giriyor. Ellerini uzatıp dışarı çıkarmak istiyordu ki, o da odanın ortasına yığılıp kalıyor.1978'li yıllarda gelmişlerdi mahalleye. Daha 20 yıl bile dolmamıştı.. Bir nefeslik dünyadaki ömrü tamam olmuş Hakka yürümüştü Gültaze hanım.İsmini şöyle okursak Taze gül. Annesi taze gülünün mürüvvetini gördüğü zaman kim bilir ne kadar sevinmişti. Şimdi gül soldu. Boynunu ecel davetine büküp ahirete göçtü.Kimin ne olacağı, nasıl öleceği bilinmez. Gültaze kadın şehit sevabını alarak gitti. Cenazesi çok kalabalktı. Şahitlerin çokluğuyla cemaat saf saf oldu. Cenazesi musallaya konduğundaki manzara beni çok etkiledi. Yüksek, tarihi çınar ağaçlarının yaprakları neredeyse tamamen dökülmüş, bulutlar gökyüzünü kaplamış heybetli güneş batmaya yönelmiş, ışıklarını toplamaya başlamıştı. Hep birlikte Gültaze hanımın ölümünü anlatıyorlardı sanki. Hep birlikte insanoğluna nasihatler veriyorlardı. Cenazesi son bir dafa daha evinin önüne getirildiğinde baktım Gültaze annenin elinde kürek yoktu. Benimki de söz mü? Elbette olmaz. O şimdi ahiret yolcusuydu. Kürekler son bir defa onun ve hepimiz için kabirde kullanılacak. Kabri başında Kur'an okundu, dualar yapıldı. Gültaze annenin beni bu kadar sevdiğini bilmezdim. Kilometrelerce uzaktan gelip kabri başında Kur'an okuyorum. Makamı cennet osun. Ahmet amcaya Rabbim şifalar ihsan eylesin. Ne oldum dememeli ne olacağım demeli. Güllerimiz bir bir solarken ibret alalım. Hiç solmyan güllerin şerefli mekanı ahiret yurduna giden yollarımızın, anlarımızın, vakitlerimizin kıymetini bilip hazırlıklı olalım. Solmayan güzelliklerin en renklisi Allah'ın rızasını kazanmaktır. Allah akıbetimizi, seherimizi, gecemizi, gündüzümüzü hayreylesin.
Mustafa Sabri / diğer yazıları
- Ramazanlaşmak / 17.07.2012
- III. Balkan Savaşı mı? / 28.05.2012
- Mihrabiyelerimiz; zikirden bir demet / 01.03.2012
- Ali Hoca’nın ardından / 25.02.2012
- "Türkiye Uyan!" / 31.01.2012
- Suriye Noel hediyesi olmayacak / 21.12.2011
- 9. Cüz'ü okurken, Suriye'yi düşündü? / 09.12.2011
- Şu idrake bakın / 01.11.2011
- Musiki ve hafızlarımız / 22.10.2011
- Ashâb-ı Hicr: Körlüğü seçen kavim / 10.10.2011
- III. Balkan Savaşı mı? / 28.05.2012
- Mihrabiyelerimiz; zikirden bir demet / 01.03.2012
- Ali Hoca’nın ardından / 25.02.2012
- "Türkiye Uyan!" / 31.01.2012
- Suriye Noel hediyesi olmayacak / 21.12.2011
- 9. Cüz'ü okurken, Suriye'yi düşündü? / 09.12.2011
- Şu idrake bakın / 01.11.2011
- Musiki ve hafızlarımız / 22.10.2011
- Ashâb-ı Hicr: Körlüğü seçen kavim / 10.10.2011