Dalalet ve küfürden Allah'a sığınıyorum
Dalalet ve küfürden Allah'a sığınıyorum. Biz ne cebre inanıyoruz, ne de tefvize
08.04.2025 17:20:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





İmam Ali Naki (a.s) buyuruyor ki: "Dalalet ve küfürden Allah'a sığınıyorum. Biz ne cebre inanıyoruz, ne de tefvize; biz, Kur'ân'ın tanıklık ettiği ve Peygamber'in Ehlibeytinden olan hidayet imamlarının da inandığı akide üzere bu ikisinin arasında yer alan hadd-ı vasata inanıyoruz; o hadd-ı vasat da Allah'ın bize verdiği güç ve kabiliyete dayalı olan imtihan ve sınamaktır. Allah-u Teâla bizi bu verdiği kudretle, kendisine kul etmiştir.
Kudret ve istitaatle (güç ve yetenekle) imtihan edilmenin misali, kölesi ve çok malı olan bir adamın misaline benzer ki işin akıbetinden haberdar olduğu hâlde kölelerini sınamak ister ve malından bir kısmını onların yetkisine bırakır, masraf edilecek yerleri onlara gösterir ve onlara, o malı harcanması gereken yerlerde harcamalarını emreder.
Yine onları, o malı harcanmasını sevmediği yerlerde harcamaktan da nehyeder. Malın ise her iki yönde harcanması mümkündür. Kölelerden biri malı, efendisinin emrettiği ve razı olduğu yerde harcar; diğeri ise efendisinin nehyettiği ve hoşlanmadığı bir yerde harcar.
Efendi (maksadına ulaşmak için) köleleri imtihan evine yerleştirir ve o evin onlar için ebedi yer olmadığını ve onun bundan başka bir evi olduğunu ve yakında o eve gideceklerini, orada sevap ve cezanın artık ebedi olacağını onlara bildirir.
Bu durumda eğer köle, efendisinin verdiği malı onun emrettiği şekilde harcamış olursa, ona vaat ettiği ebedi sevabı, gideceğini bildirdiği öbür evde ona verecektir. Ama malı efendisinin nehyettiği yerlerde harcamış olursa o zaman da onu, ebedi evde daimi cezaya çarptırır.
Efendi, imtihan evinde ikamet için de belirli bir zaman tayin ettiğinden, o zaman dolduğunda hem mal başkasının eline geçer, hem de diğer bir köle, bu kölenin yerini alır. Oysa efendinin mala ve köleye olan malikiyeti daimidir. (Hiçbir zaman köle ve malın yetkisi onun elinden çıkmaz.) Fakat bu ilk evde oturma müddeti dolmadıkça bu malı ondan almayacağına söz vermiştir.
Çünkü adalet, vefa, insaf ve hikmet bu efendinin vasıflarındandır. Bu durumda eğer köle, malı harcanması gereken yerde harcarsa, efendinin, vaat ettiği sevaba vefa etmesi, ona lütufta bulunması ve baki yurtta onu daimi bir nimetle mükâfatlandırması gerekli değil midir?
Yine eğer köle, efendisinin ona temlik ettiği malı, şu ilk evde yaşadığı günlerde nehyedilen yerlerde harcayarak efendisinin emrine aykırı davranırsa, o zaman efendisinin onu önceden korkuttuğu, daimi azapla cezalandırmasını hak eder.
Bu durumda onu cezalandırırsa ona zulüm etmiş olmaz. Çünkü önceden her şeyi ona bildirmiştir ve onu gelecekten de haberdar kılmıştır. Onun, vaat ettiği müjde ve tehdidinin gerçekleşmesi de gerekir. Zaten kadir ve egemen olan bir efendi böyle olmalıdır.
(Bu misalde geçen) Efendi, Allah-u Teâla'dır. Köle ise, yaratılmış insanoğludur. Mal, Allah'ın (ona verdiği) geniş kudretidir. İmtihan, hikmet ve kudreti izhar etmesidir. Fani yurt, dünyadır. Efendinin ona malikiyetini bağışladığı mal, Allah'ın insanoğluna verdiği güçtür.
Allah'ın, malın (güçlerin) harcanmasını emrettiği yerler, peygamberlere itaat ve Allah'tan getirdikleri şeyleri kabul etmektir. Nehyedilen şeyler, şeytanın yollarıdır. Vaadi ise, daimi nimet olan cennettir. Fani olan yurt, dünyadır. Baki kalınacak olan son ev ise ahiret yurdudur. Cebir ve tefviz arasındaki kavl (yol), Allah'ın kula verdiği kudret, güç ve yetenek vesilesiyle olan imtihan ve sınamasıdır.
Bunun izahı ise, (Allah'ın verdiği) bütün faziletleri içeren İmam Sadık aleyhi's-selâm'ın buyurmuş olduğu (ileride zikredeceğimiz) beş özelliktedir. Ben, Allah'ın izniyle Kur'ân'dan olan şahit ve beyanlarla o beş özelliği açıklayacağım." (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)
Kudret ve istitaatle (güç ve yetenekle) imtihan edilmenin misali, kölesi ve çok malı olan bir adamın misaline benzer ki işin akıbetinden haberdar olduğu hâlde kölelerini sınamak ister ve malından bir kısmını onların yetkisine bırakır, masraf edilecek yerleri onlara gösterir ve onlara, o malı harcanması gereken yerlerde harcamalarını emreder.
Yine onları, o malı harcanmasını sevmediği yerlerde harcamaktan da nehyeder. Malın ise her iki yönde harcanması mümkündür. Kölelerden biri malı, efendisinin emrettiği ve razı olduğu yerde harcar; diğeri ise efendisinin nehyettiği ve hoşlanmadığı bir yerde harcar.
Efendi (maksadına ulaşmak için) köleleri imtihan evine yerleştirir ve o evin onlar için ebedi yer olmadığını ve onun bundan başka bir evi olduğunu ve yakında o eve gideceklerini, orada sevap ve cezanın artık ebedi olacağını onlara bildirir.
Bu durumda eğer köle, efendisinin verdiği malı onun emrettiği şekilde harcamış olursa, ona vaat ettiği ebedi sevabı, gideceğini bildirdiği öbür evde ona verecektir. Ama malı efendisinin nehyettiği yerlerde harcamış olursa o zaman da onu, ebedi evde daimi cezaya çarptırır.
Efendi, imtihan evinde ikamet için de belirli bir zaman tayin ettiğinden, o zaman dolduğunda hem mal başkasının eline geçer, hem de diğer bir köle, bu kölenin yerini alır. Oysa efendinin mala ve köleye olan malikiyeti daimidir. (Hiçbir zaman köle ve malın yetkisi onun elinden çıkmaz.) Fakat bu ilk evde oturma müddeti dolmadıkça bu malı ondan almayacağına söz vermiştir.
Çünkü adalet, vefa, insaf ve hikmet bu efendinin vasıflarındandır. Bu durumda eğer köle, malı harcanması gereken yerde harcarsa, efendinin, vaat ettiği sevaba vefa etmesi, ona lütufta bulunması ve baki yurtta onu daimi bir nimetle mükâfatlandırması gerekli değil midir?
Yine eğer köle, efendisinin ona temlik ettiği malı, şu ilk evde yaşadığı günlerde nehyedilen yerlerde harcayarak efendisinin emrine aykırı davranırsa, o zaman efendisinin onu önceden korkuttuğu, daimi azapla cezalandırmasını hak eder.
Bu durumda onu cezalandırırsa ona zulüm etmiş olmaz. Çünkü önceden her şeyi ona bildirmiştir ve onu gelecekten de haberdar kılmıştır. Onun, vaat ettiği müjde ve tehdidinin gerçekleşmesi de gerekir. Zaten kadir ve egemen olan bir efendi böyle olmalıdır.
(Bu misalde geçen) Efendi, Allah-u Teâla'dır. Köle ise, yaratılmış insanoğludur. Mal, Allah'ın (ona verdiği) geniş kudretidir. İmtihan, hikmet ve kudreti izhar etmesidir. Fani yurt, dünyadır. Efendinin ona malikiyetini bağışladığı mal, Allah'ın insanoğluna verdiği güçtür.
Allah'ın, malın (güçlerin) harcanmasını emrettiği yerler, peygamberlere itaat ve Allah'tan getirdikleri şeyleri kabul etmektir. Nehyedilen şeyler, şeytanın yollarıdır. Vaadi ise, daimi nimet olan cennettir. Fani olan yurt, dünyadır. Baki kalınacak olan son ev ise ahiret yurdudur. Cebir ve tefviz arasındaki kavl (yol), Allah'ın kula verdiği kudret, güç ve yetenek vesilesiyle olan imtihan ve sınamasıdır.
Bunun izahı ise, (Allah'ın verdiği) bütün faziletleri içeren İmam Sadık aleyhi's-selâm'ın buyurmuş olduğu (ileride zikredeceğimiz) beş özelliktedir. Ben, Allah'ın izniyle Kur'ân'dan olan şahit ve beyanlarla o beş özelliği açıklayacağım." (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.