(dünden devam…)
Denizli'de milli mücadele mitingi ilk meşale:
Ahmet Hulusi Efendi bütün bu olan bitenleri bir şahin gibi izliyor.
14 Mayıs 1919'da İzmir işgal edilince artık yerinde duramaz. Ertesi gün halkın toplanması ve bir karşı miting düzenlenmesi için harekete geçer. Susma zamanı değildir. "Vatan sevgisi imandandır" hadis-i şerifini öğreten Ahmet Hulusi Efendi uygulamada da hocası oldu. Kuva-i Milliye'nin adamı ve artık neferi idi. Vatan olmaz ise ne din kalır ne namus. 15 Mayıs günü Kayalık Camii'ndeki sancak çıkarılmış, tekbirler getirilerek sokaklarda dolaştırılmış, tellallar Bayramyeri meydanına çağırmışlardır.
"Bu meydan özge meydandır.
Bu meydan ala meydandır."
Evet, bir şiir sözleri bunlar. Vatan için harf harf şiir ve destanlar yazılacaktır.
Ahmet Hulusi Efendi
meydanlara iniyor:
Saray Ahmet Hulusi Efendi'nin halkı meydana çağırmasının önüne geçmesi için mutasarrıf Faik Bey'i görevlendirmiş. Müftü Efendi Faik Bey'e öyle sözler söyler ki: "Mutasarrıf Bey… Hükûmet mütareke hükümlerinin uygulamasını, yani işgale mukavemet etmemeyi emrediyor. Siz, hükümet memurusunuz. Ben bu hükumetin düşman işgali altında esir vaziyette olduğuna kaniim. Padişah ve Halife de aynı vaziyettedir. Esirin fikri, hürriyetini kaybetmemiş insanlar için mutağ (bağlayıcı) değildir. Hürriyetine sahip olmayanın fetvası da makbul ve muteber olamaz. Biz, her karışı ecdad kanıyla yoğurulu bu mübarek beldeyi bu başlar bedenimizi taşırken teslim edemeyiz. Millet, haysiyet ve namusunu muhafaza ve müdafaa kararındadır. Siz şeref ve haysiyet sahibi bir zatsınız. Rica ederim, bize katılmayı verdiğiniz resmi söze aykırı saysanız dahi engel olmayınız."
Faik Bey yaşlı gözlerle Ahmet Hulusi Efendinin elini öpmüş, komiser Hamdi ve İbrahim Bey'lere mitinge yardım, sadece sükûneti muhafaza etmek için vazife görmeleri emrini vermişti." (C. Kutay, a.g.e., s.60).
Meşhur fetvası ve
konuşması:
"Muhterem Denizlililer…
Bugün sabahın erken saatlerinde İzmir, Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Bu tecavüze karşı hareketsiz kalmak, din ve devlete ihanettir. Vatana karşı işlenecek cürümlerin Allah ve tarih önünde affı imkânsız günahtır. Cihat, tam anlamıyla oluşmuş dinî farize olarak karşımızdadır. Hemşehrilerim, karşımıza çıkarılan dünkü uyruğumuz Yunan'a biz mağlup olmadık. Onlar öteki düşmanlarımızın vasıtasıdır (aracıdır). Yunan'ın bir Türk beldesini ellerine geçirmelerinin ne manaya geldiğini, İzmir'de şu birkaç saat içinde işlenen cinayetler gösteriyor. Silahımız olmayabilir. Topsuz tüfeksiz, sapan taşlarıyla da düşmanın karşısına çıkacağız. İstiklal aşkı, vatan sevgisi, haysiyet şuurumuz, kalbimizdeki iman ile mücadelemizin sonunda zaferi kazanacağız. Bu uğurda canını verenler şehit, kalanlar gazidir. Bu mutlak olarak cihad-ı mukaddestir.
Sizlere vatanımızı düşmana teslim etmenin çaresiz olduğunu söyleyenler, düşman esareti altında olanlardır. Onlar irade ve kararlarına sahip değildirler. Bu vaziyette onların emri ve fetvası aklen ve şeran caiz, makbul ve muteber değildir. Meşru olan, yalnızca vatan müdafaası ve istiklal (bağımsızlık) uğruna cihattır.
Korkmayınız… Meyus olmayınız… Bu Livay-ı Hamd'ın altında toplanınız ve mücadeleye hazırlanınız. Müftünüz olarak mukaddes cihat fetvasını ilan ve tebliğ ediyorum." (C. Kutay, a.g.e., s.67).
"Bu konuşma yalnız Denizli'de değil, şehrin ilçelerinde de etkili oldu. Oralarda da mitingler yapılmaya, protestolar çekilmeye başladı. Ahmet Hulûsi Efendi yalnız Denizli için değil, bütün civar il ve ilçeleri de içine alan bir millî direniş hareketi başlatmak istiyordu. Bu amaçla güvendiği adamlarını göndererek Aydın ve Nazilli ile temasa geçti. Bir savunma teşkilatı kurdu. Denizli Kuvay-ı Milliye'si adını alan teşkilatın yönetimi ile yakından ilgilendi." (Prof. Dr. Cihan Dura mak.).
Halkın önüne geçmek böyle olur. Hükümet, Müftü Efendi'nin çalışmalarından haberdar olduğunda tehditler savurur. Aldırmaz. Korkmadan onlara da görüşlerini bildirir. Egenin efelerini, arkadaşlarını harekete çağırır. Yunan işgaline karşı koyacakları silahların temini, cepheler için çalışmalar yapar.
"Mustafa Sabri Efendi'nin yazdığı, Şeyhülislam görevini yapan Dürrizade Abdullah'ın onadığı, Damat Ferit'in imzaladığı ve Osmanlı Padişahı Sultan Vahdettin'in yürürlüğe koyduğu, "İstanbul Hükümeti'ne ve işgalcilere karşı gelinmemesi, Milli Mücadele'ye katılan Mustafa Kemal ve diğer Kuva-yı Milliyeciler hakkında ölüm fermanının" yer aldığı 1920 yılındaki meşhur Dürrizade fetvasına rağmen, Müftü Ahmet Hulusi Efendi Türk milletinin menfaatlerini gözeterek Milli Mücadele'de önderlik yapmış, özellikle batıda çok önemli işler başarmış, bizatihi çatışmaların içerisinde bulunmuş ama ne yazık ki günümüzde pek de hatırlanmayan nadide kahramanlarımız da birisidir." (Murat Çalık, mak.).
"Bu düşündürücü ve heyecanlı konuşmayla insan seli dalgalanıyor ve 'kahrolsun düşman' avazeleri gökgürültüsü gibi belediye meydanından taşıyor, dalga dalga etrafa yayılıyordu." (S. Borak, mak.). Nitekim İzmir'in işgalinden dört saat gibi kısa sürede düzenlenen mitingin çevre il ilçelerde fevkalade tesiri olmuştur. (Milli Mücadelede Denizli ve Müftü Ahmet Hulusi Efendi, Dr. Ali Sarıkoyuncu, mak. s.52, Denizli Belediyesi yay.). (devam edecek…)
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021