Dış politikada başarı, milli menfaatleri korumak ve arttırmakla ölçülür. Bir diğer ölçü de dostları ve müttefikleri arttırmak, düşmanları azaltmaktır. Bazıları, tarafsızları arttırmayı da düşmanları azaltmak olarak kabul eder ve onu da başarıdan sayar. Bu ölçülerle AKP Hükümetinin dış politikasını değerlendirirsek, vereceğimiz hüküm mutlak başarısızlıktır. Dış politikadaki başarısızlık ve yanlışlık, iç politikadakine benzemez. İç politikadaki başarısızlığı başarıya dönüştürmek, yanlışı düzeltmek her zaman mümkündür. Ama dış politika öyle değil, orada giden gidiyor, bir daha geri getirilemiyor. Onun içindir ki, hükümetler dış politikaya büyük önem verir, bin ölçer, bir biçerler. Maalesef, AKP hükümeti böyle davranmıyor, sürekli zikzaklar çiziyor. Hâlbuki dış politikada kararlar, düşünerek taşınarak verilir, karar verildikten sonra da bir daha geri dönülmez.
AKP hükümeti dostları arttırmak şöyle dursun, Türk milletinin kardeş bildiği milletleri bile düşman safına itti. Aynı inancı taşıdığımız, aynı medeniyeti paylaştığımız, asırlarca tek bayrak altında birlikte yaşadığımız komşularımızla ilişkilerimiz böyle mi olmalıydı? ABD’yi darıltmamak için dost, komşu, kardeş demeden kırıp döküyoruz. İran ve Suriye ile hangi milli menfaatimiz çatışıyor, ABD ve İsrail ile örtüşüyor da, onların safında yer alıyoruz? Bazıları, “İsrail de nereden çıktı?” diye sorabilir. Çünkü görünüşte hükümet, İsrail’e karşı. Ama gerçek hiç de öyle değil. ABD ile sarmaş dolaş ol, onun milli menfaatlerini kendi milli menfaatlerinden üstün tut, sonra da İsrail’e karşı tavır al. İşte bu olmaz, hiç kimse böyle bir dolmayı yutmaz. ABD dediğin ülke, İsrail’den ayrı değil ki. Ha ABD, ha İsrail, hiç fark etmez. “Hayır, fark eder” diyen yalan söyler, kendini kandırır.
Hükümet, her şeyden önce Anadolu coğrafyasının dayattığı tarihi gerçeği görmeli ve ona göre politika oluşturmalıdır. O gerçek de şudur: Anadolu’da komşularla dost olmadan yaşanmaz. Tarihçiler derler ki: “Anadolu’nun omuzları Balkanlar ve Kafkaslar, göğsü Ortadoğu’dur.” Anadolu’da yaşamak isteyen bir devlet, omuzlarını ve göğsünü mutlaka sağlama almalıdır.
Nasıl ki, bireyler bir toplum içerisinde yaşamak zorundaysa ve diğer bireylere muhtaçsa, devletler de aynen böyledir. Bu konuda Cevdet Paşa şöyle der: “Her devlet varlığını sürdürebilmek için devletler muvazenesini gözetmek zorundadır. Komşu devletlerin hem iç işlerini, hem de dış bağlılıklarını bilip davranışını ona göre ayarlamak ehem ve elzemdir.” Hükümet, Suriye’de Cevdet Paşa’nın dediğinin tam aksini yaptı. Suriye’nin iç işini ve dış bağlılıklarını hiç hesaba katmadı. Katmadığı için de baltayı taşa vurdu. Milli menfaatlerimize zarar verdi, dünyada tek başına kaldı. Hükümetin, bu yanlıştan dönmesi dileğiyle, Cevdet Paşa’nın diğer sözlerini de nakledelim. Cevdet Paşa diyor ki: “Asrımız ittifaklar asrıdır. Bir devlet kendi menfaati hangi devletin menfaatine uygunsa onunla akd-i ittifak etmelidir… Devletler arasındaki ittifaklar karşılıklı menfaatlere dayanır…İki devlet arasında dostluk denilen şey, menfaatte iştirakten ibarettir… Bir çağda bir devletin ittifakı faydalı görülebilir.”
Cevdet Paşa’nın dediği gibi geçmişte, ABD ve İsrail ile ittifak faydalı görülmüş olabilir. Ama bugün her iki devletin birlikte Türkiye’yi parçalamaya ve bölmeye çalıştığı açık seçik ortada. Bunun gizlenecek, saklanacak bir tarafı yok. Hal böyle iken, bu devletlerle Afganistan’da, Irak’ta, Libya’da, en son Suriye’de aynı safta olmak, neyin nesidir? Bunun akılla, mantıkla bir izahı yapılabilir mi?
Aslında dış politikada hiçbir devlet, bir diğerine ittifak içerisinde olsa bile tam olarak güvenmez, ihtiyatlı ve itidalli davranır. Dünyada bunun olsa olsa tek istisnası Türkiye’nin ABD’ye karşı izlediği politika olabilir. Zira Türkiye’yi idare edenler, her şeye rağmen ABD’ye tam olarak güveniyor. Güvendikleri için de karşılıklı menfaat sağlamayan, tam aksine zarar veren ittifaka sarılıyorlar. Yetkilileri, bir kere daha bu politikanın, daha doğrusu politikasızlığın, tarihi sorumluluğunu ve vebalini düşünmeye davet ediyoruz.
AKP hükümeti dostları arttırmak şöyle dursun, Türk milletinin kardeş bildiği milletleri bile düşman safına itti. Aynı inancı taşıdığımız, aynı medeniyeti paylaştığımız, asırlarca tek bayrak altında birlikte yaşadığımız komşularımızla ilişkilerimiz böyle mi olmalıydı? ABD’yi darıltmamak için dost, komşu, kardeş demeden kırıp döküyoruz. İran ve Suriye ile hangi milli menfaatimiz çatışıyor, ABD ve İsrail ile örtüşüyor da, onların safında yer alıyoruz? Bazıları, “İsrail de nereden çıktı?” diye sorabilir. Çünkü görünüşte hükümet, İsrail’e karşı. Ama gerçek hiç de öyle değil. ABD ile sarmaş dolaş ol, onun milli menfaatlerini kendi milli menfaatlerinden üstün tut, sonra da İsrail’e karşı tavır al. İşte bu olmaz, hiç kimse böyle bir dolmayı yutmaz. ABD dediğin ülke, İsrail’den ayrı değil ki. Ha ABD, ha İsrail, hiç fark etmez. “Hayır, fark eder” diyen yalan söyler, kendini kandırır.
Hükümet, her şeyden önce Anadolu coğrafyasının dayattığı tarihi gerçeği görmeli ve ona göre politika oluşturmalıdır. O gerçek de şudur: Anadolu’da komşularla dost olmadan yaşanmaz. Tarihçiler derler ki: “Anadolu’nun omuzları Balkanlar ve Kafkaslar, göğsü Ortadoğu’dur.” Anadolu’da yaşamak isteyen bir devlet, omuzlarını ve göğsünü mutlaka sağlama almalıdır.
Nasıl ki, bireyler bir toplum içerisinde yaşamak zorundaysa ve diğer bireylere muhtaçsa, devletler de aynen böyledir. Bu konuda Cevdet Paşa şöyle der: “Her devlet varlığını sürdürebilmek için devletler muvazenesini gözetmek zorundadır. Komşu devletlerin hem iç işlerini, hem de dış bağlılıklarını bilip davranışını ona göre ayarlamak ehem ve elzemdir.” Hükümet, Suriye’de Cevdet Paşa’nın dediğinin tam aksini yaptı. Suriye’nin iç işini ve dış bağlılıklarını hiç hesaba katmadı. Katmadığı için de baltayı taşa vurdu. Milli menfaatlerimize zarar verdi, dünyada tek başına kaldı. Hükümetin, bu yanlıştan dönmesi dileğiyle, Cevdet Paşa’nın diğer sözlerini de nakledelim. Cevdet Paşa diyor ki: “Asrımız ittifaklar asrıdır. Bir devlet kendi menfaati hangi devletin menfaatine uygunsa onunla akd-i ittifak etmelidir… Devletler arasındaki ittifaklar karşılıklı menfaatlere dayanır…İki devlet arasında dostluk denilen şey, menfaatte iştirakten ibarettir… Bir çağda bir devletin ittifakı faydalı görülebilir.”
Cevdet Paşa’nın dediği gibi geçmişte, ABD ve İsrail ile ittifak faydalı görülmüş olabilir. Ama bugün her iki devletin birlikte Türkiye’yi parçalamaya ve bölmeye çalıştığı açık seçik ortada. Bunun gizlenecek, saklanacak bir tarafı yok. Hal böyle iken, bu devletlerle Afganistan’da, Irak’ta, Libya’da, en son Suriye’de aynı safta olmak, neyin nesidir? Bunun akılla, mantıkla bir izahı yapılabilir mi?
Aslında dış politikada hiçbir devlet, bir diğerine ittifak içerisinde olsa bile tam olarak güvenmez, ihtiyatlı ve itidalli davranır. Dünyada bunun olsa olsa tek istisnası Türkiye’nin ABD’ye karşı izlediği politika olabilir. Zira Türkiye’yi idare edenler, her şeye rağmen ABD’ye tam olarak güveniyor. Güvendikleri için de karşılıklı menfaat sağlamayan, tam aksine zarar veren ittifaka sarılıyorlar. Yetkilileri, bir kere daha bu politikanın, daha doğrusu politikasızlığın, tarihi sorumluluğunu ve vebalini düşünmeye davet ediyoruz.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018