'Diyalog'un amacı milletimizi Hıristiyan yapmaktır'
* Bir taraftan din dersi kitaplarında İslam Dini yukarıda belirttiklerimiz gibi yanlış ve eksik öğretilirken, diğer taraftan büyük dinler adı altında Hıristiyanlık, Yahudilik, Budistlik, hatta putperestlik olduğu gibi aktarılmaktadır. Üstelik Antalya Belek'te ve Şanlıurfa'da Dinler Bahçesi adı altında içinde cami, havra ve kilisenin bulunduğu yerler açılmış ve "uygulamalı din dersi" adı altında buralara götürülen ilköğretim öğrencileri hahamdan, papazdan Yahudilik ve Hıristiyanlık öğrenmiştir. Değerlendirme kabiliyeti olmayan, sadece verileni alabilen körpe dimağlara, Müslüman Türk çocuklarına, yanlış olduğu gibi, doğru ise kırpılarak verilmektedir.
Diyalogcu imamlar yetiştirdiler
* İmam Hatip liselerine müdahale edilerek diyalogcu imamlar yetiştirmeye gayret edilmiştir. 2008 yılında Milli Eğitim'den yapılan açıklamada AB eğitim programları olan Lonardo da Vinci ve Comenius programlarının İmam Hatip Liselerinin müfredatının şekillendirilmesinde temel olacağı açıklandı. AB bu çalışmalara 70 milyon Euro destek sağlayacağını belirtti. Lonardo da Vinci programıyla AB, gençlerimizi mesleki açıdan avucunun içine alarak Batı hayranı yaparken, Comenius ile de, inancını, dinini, bayrağını, kültürünü bir kenara koymuş kimliksiz, AB'nin değerlerine entegre olmuş, asimile olmuş, Türklüğünü rafa kaldırmış bir gençlik yetiştirmek istemekteydi.
* Öğrenci değişimleri adı altında Türk öğrenciler, Vatikan'da, Yunanistan'da ve diğer AB ülkelerinde eğitim adı altında Hıristiyanlaştırılmış, ülkemize döndüklerinde ise misyoner olarak vazife almışlardır.
* Kiliseler özendirilerek, Müslüman halk özellikle gençlerimiz kiliselerden medet umar hale getirilmiş, kilise kapılarında kuyruklar oluşturmuştur.
* Bütün bu faaliyetlerle Müslüman Türk gençleri hızla Hıristiyan olmuş, boyunlarına haç takmış ve bazıları da kiliselerde papaz ve baş pastör olmuşlardır.
* "Allah katında tek din İslam'dır" ayeti hutbelerden çıkartılmıştır.
* Dinlerarası Diyalog kapsamında yukarıda saydığımız ve sayamadığımız bütün icraatlar aslında milli ve manevi değerlerimize yapılan büyük darbelerdir ve bu darbelerin bedeli askeri darbelerden çok daha ağırdır. Ve maalesef dün FETÖ ile kol kola olup, ona her imkanı sunup, bugün FETÖ ile mücadele ettiğini söyleyenler milli ve manevi değerlerimize yapılan bu asıl darbe konusunda hiçbir şey yapmamaktadır. Hatta FETÖ'nün bıraktığı yerden devam edilmektedir.
Rusya FETÖ'nün okullarını kapattı
* FETÖ'nün diğer ülkelerde yaptığı faaliyetlerden de iki örnek verelim:
1- 2002 yılından sonra Rusya'da Gülen okulları hızla kapatılmaya başlandı. Gerekçe ise oldukça ilginç: "Casusluk faaliyetlerinde bulunmak". Rusya'da Gülen okullarının kapatılma süreci, 2002 yılında Rusya Federal Güvenlik Servisi (FSB) Başkanı Nikolay Patruşev'in, bu okulları kuran vakıf ve derneklerin ABD gizli servisi ile bağlantılı olduğunu söylemesiyle başladı. Bu açıklamadan sonra Saha-Yakut, Buryatya, Başkurdistan, Dağıstan, Karaçay-Çerkez, Tuva ve Hakasya gibi büyük bölümünü Türk asıllı ya da Müslümanların oluşturduğu Rusya'ya bağlı özerk cumhuriyetlerdeki Gülen okulları kapatıldı, yöneticileri sınır dışı edildi.
2- Bildiğiniz gibi Kuzey Irak'ta Türkiye için büyük tehdit oluşturan ve PKK'yı içinde barındıran bir oluşum var. Bu oluşum Güneydoğumuzu direkt olarak etkilemektedir. PKK'nın eğitim gördüğü kamplar burada. ABD ve AB ülkeleri buraya yaptıkları destek ve yatırımlarla Ortadoğu'da bir cazibe merkezi oluşturdular. Irak'ta daha doğru dürüst bir askeri yapılanma yokken, Kuzey Irak'ta 100 bin kişilik donanımlı bir peşmerge ordusu oluşturuldu. Eğitmenleri de İsrailli generaller. Bu bahsettiğim bölgenin bakanlarının ve yöneticilerinin çocukları, Erbil ve Süleymaniye'de, Fetullah Gülen'e yakınlığıyla bilinen Işık ve Nilüfer okullarında eğitim görüyorlar. İşin en ilginci de bina dahil tüm masraflar ise yerel Kürt hükümeti tarafından karşılanıyor. Peşmerge lideri Mesut Barzani'nin yeğenleri, Eski İçişleri Bakanı Fazıl Merani, bazı balkanlar, genel müdürler, belediye başkanları ve üst düzey yöneticilerin çocukları bu okullarda eğitim görüyorlar.
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, 1998 yılında daha Fetullah Gülen'in Vatikan ziyaretinden çok önce Gülen'i dini meselelerde gösterdiği sapma konusunda uyarmış ve hatta bu noktada yazdığı bir mektubu özel bir heyetle bizzat Gülen'in eline ulaştırmıştır. Gülen bu mektuba cevabını Vatikan'a gidip Papa'ya biatini sunmakla cevap vermiştir. Yani uyarılardan bırakın ders almayı, yanlışı daha da derinleştirmiştir.
FETÖ konusunda 2001 yılında uyardı
Gülen'in Papa ziyaretinden sonraki süreç, Sayın Baş'ın ve kadrosunun, niyetleri açığa çıkan bu fitneyle açık bir mücadelesi şeklindedir.
2001 yılı ise AKP'nin kurulduğu yıldır. Ve Prof. Dr. Baş, 2001 yılında dönemin AKP Genel Başkanı Erdoğan'la İstanbul'da kahvaltı ortamında bir araya gelmiş ve Gülen Grubu ve bu grubun aracı oldukları Dinlerarası Diyalog fitnesi konusunda uyarmıştır.
Bütün bu uyarılara rağmen Gülen ve Grubu baş tacı edilmiş, istedikleri her şey önlerine sunulmuş ve elde ettikleri bu sınırsız güçle FETÖ ülkeyi darbe sürecine kadar getirmiştir.
Bütün bu gerçekler Sayın Baş'ın ferasetini, olayları yıllar öncesinden okuyabilme yeteneğini, yıllardır ortaya koyduğu mücadelesindeki haklılığını, Türkiye ve Türk milletinin geleceğini kurtarma adına samimiyetini çok net bir şekilde göstermektedir.
Sayın Baş'ın özellikle 1998 yılından sonra Dinlerarası Diyalog bağlamında ifade ettiklerinin bir kısmını sizlerle paylaşalım:
"Diyalogun asıl amacı Müslümanları, özellikle de Türk milletini Hıristiyan yapmaktır. Bu sayede Türkler Hıristiyan olur, Türklüğünü inkâr eder. Türkler Rumlaşır, Ermeni olur, Keldani, Süryani olur ve sonunda bölünür. Olay budur. Diyalogun amacı Türk Milletinin Hıristiyanlaştırmak sureti ile önce bölmek sonra da Anadolu topraklarını işgal etmektir. Bu olay İspanya'da Endülüs'te böyle olmuştur. Afrika'da böyle olmuştur. Hedef, Elimize İncil'i verip ayaklarımızın altındaki toprağı almaktır. Asıl plan budur... İşte diyalog budur."
"Diyalog, işgal edilen İslam ülkelerinin insanlarının işgal güçlerine karşı duyarsız olmaları; vatan, millet, devlet ve dini bağlardan kopartılmalarıdır. Böylece ülkeler işgal edildiğinde Irak'ta olduğu gibi kendilerine direnen insanlar olmasın. İşgal edildiğinde ülke insanlarının teslim olması içindir diyalog. Bu manada diyalog İslam dünyasındaki ahalinin hem dünyasını, hem de ahiretini yok etme harekâtıdır."
"Dinlerarası Diyalog'un asıl maksadı; millî bütünlüğü sarsmaktır, millî bütünlüğü ortadan kaldırmaktır. Diyalog çalışmaları her ne kadar dinî görülse de esas nedeni millî bütünlüğümüzü, Türk kimliğini tahrip etmektir. Dinlerarası Diyalog ülkemizde dinî ve millî bütünlüğümüze öyle zararlar verecek ki, bunu hayal bile edemezsiniz. Tahribat üç aşamalı olacaktır. Önce, kalplerdeki ehl-i kitaba olan sevgisizlik kırılacak, sonra muhiplik (sevgi, muhabbet) dönemi başlayacak, daha sonra da Hıristiyanlaştırma dönemi başlayacaktır. O zaman tahribatın en hızla yayıldığı dönem olacaktır."
(Bu metin, gazeteci-yazar Murat Çabas'ın, İstanbul'da gerçekleştirilen Milli ve Dini Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler Sempozyumu'nda yaptığı sunumdan alınmıştır).