Avrupa Konvonsiyonu, çoğunluğun isteği üzere AB'nin "bizzat Hristiyanlık adı ve ibaresi" ekseninde mi, yoksa Marcello Pera gibilerinin teklifleri üzere "isim zikredilmeksizin Hristiyanlık değerlerinin belirtilmesi" ekseninde mi tanımlanması gerektiğini tartışıp dururken; dün belirttiğim gibi Diyanet'imizin 3-7 Mayıs 2000'deki Avrupa Birliği Şûrası'nın sonuç bildirgesinin 53. maddesinde "Avrupa Birliği bir Hiristiyan topluluğu olarak görülmemelidir" ifadesi, dışa dönük olmaktan ziyade içe dönük bir mesajdı. Bildirgenin diğer maddelerinde, Türkiye adına AB'yi rahatsız etmeyecek "başkalaştırılarak yumuşatılmış İslam"ın ilk sinyalleri verilmişti.
Diyanet'in Avrupa Konvansiyonu'nu değiştirme ve başkalaştırma imkan ve misyonu olamayacağına göre, sözkonusu bildirgede belirtilen yön ve yöntemlerle Türk Milleti'nin "dini refleksleri" üzerinde çalışılacağının işaretleri verildi şüphesiz.
Kaderin cilvesine bakın ki, II. Kuvay-ı Milliye'nin mimarı Prof. Dr. Haydar Baş beyin adeta ayağına demir çarık giyerek AB konusundaki tehlikelerden milletimizi haberdar edip yanına alırken; uzun zamandan beri siyasetteki Yılmaz ile diyanetteki Yılmaz ikilisi millete rağmen ne pahasına olursa olsun "Türkiye'yi AB'nin yemi yapmak" için çabalayıp durdular, duruyorlar. Muktedir olamadılar... Çünkü topyekün millet, Kuvay-ı Milliye ruhuyla Haydar Baş beyin etrafında kenetlendi.
Hatırlarsanız, Ocak 2001'de çok önemli bir gelişme, tarihi bir çıkış yaşandı. Harp Akademileri Komutanlığı'ndaki "AB ve güvenlik"le ilgili toplantıda Tuğgeneral Hilmi Şimşek Paşa, "Avrupa Birliği bir Hristiyan kulübüdür. Bu kulüp, Vatikan'ın gözetimindeki insanların şekillendirdiği yaşam tarzı ve değerler sisteminiyle temellendirilmiştir" demiş, bu minval üzere altyapısı çok güçlü bir sunum yapmıştı. Bu çıkış, ilgililere hem milli, hem de dini bütünlük bakımından ciddi bir ikaz niteliğindeydi.
Ancak bu bağlamda Türkiye'deki misyonerlik faaliyetlerine, AB namına yapılan "inkültürasyon" çalışmalarına ve Hristiyanlığın ağına düşürülüp "etnik kimliği kaşınan" gençlerimizin sayısına bakılırsa, sözkonusu uyarıdan nasiplerini alması gereken siyasetçi ve diyanetçilerin bilakis cüretkârlıklarının arttığını belirtmek gerekir.
Bu cüretkârlardan cesaret alan global misyoner odakları, Vatikan, Moon örgütü ve bunların "mikro kültürel yerli maşalar"ı, Türk Milleti'nin dini bütünlüğünden yola çıkarak milli bütünlüğünü hedef almayı sürdürdü.
Siz bakmayın Adapazarı Müftüsü Ahmet Şark'ın adeta hedefi küçük gösterircesine sadece 100 civarında insanımızın Hristiyanların ağına düştüğünü belirtmesine, misyoner bataklığı haline dönüşen bölgede sineksavar kabilinden güya "misyonersavar" türü tiyatro atağı başlatıldığının manşetlere çekilmesine... Hepsi, misyonerlere verilen kurbanların sayısını çok iyi biliyor. Sadece Trabzon'da ağa düşürülenlerin 2001 yılındaki rakamının 2970 civarında olduğunu hepsi biliyor. Bu ciddi riske rağmen bazıları, kimi hassas çevrelerin gözünü boyamak için "misyonarsavar tiyatrosu" oynuyor.
Diğer yandan Diyanet İşleri'nden sorumlu sayın Yılmaz ise, Papalık ile "niyet mutabakatı" anlaşması yapıyor.
Bu mutabakat ne mi imiş?
Önceki akşam Ceviz Kabuğu'nda Başkan Yılmaz'ın sergilediği profil, Papalıkla yapılan mutabakatı birebir yansıtıyordu. Kendisine yöneltilen "İyi işler yaptığı halde İslam'a, Hristiyanlığa, Budizm'e veya bir başka dine mensup olanların hepsi, Kur'an-ı Kerim'e göre kurtulmuş mudurlar, cennetlik midirler?" şeklindeki soruya, "hepsi cennetliktir" mesajı vererek Allah'a havale eden Yılmaz, sözkonusu mutabakata göre tavır aldı. "Biz cennete, öteki hayata değil; dünyada yaşadığımıza göre, dünyaya bakalım" dedi Yılmaz. Yılmaz'ın, değil ceviz kabuğunu, incir çekirdeğini bile doldurmayan bu kabil "başkalaştırılarak yumuşatılmış cevaplar"ı Cevizoğlu'na bile "illallah" dedirtti.
Bu anlayış mı, misyonerlerin oyunlarını bozacak, dini ve milli bütünlüğümüzü teminat altına alacak... Böylesi safdil bir kanaat, sadece misyonerlere zaman kazandırır.
Yılmaz'ın Papalıkla imzaladığı "niyet bildirgesi"ndeki "her dinin tebliğ hakkını sağlamak, diğer dinler hakkında bilgi sağlayıcı eğitim programlarını geliştirmek, yanlış anlayışları ortadan kaldırmak ve dini konular hakkında peşin hükümlerden kaçınmak" gibi maddeler, Türk Milleti'nin hayrına değil, bilakis onlar üzerinde "misyon oyunu" oynayan odaklara imkan hazırlamaya yöneliktir.
Papalıkla yapılan böyle bir anlaşmanın, "dini ve milli bütünlük hassasiyeti"nin aksine "AB süreci hassasiyeti"yle yapıldığı açıktır. Siyasetteki Yılmaz ile diyanetteki Yılmaz, işte bu mutabakatta ortak yürümektedirler.
İşte bu Papalık anlaşması gölgesinde iki hafta önce yapılan Güncel Dini Meseleler istişare Toplantısı, Türk Milleti'ninin özünde/kültüründe varolagelen ve AB sürecinde yüksek düzeye tırmanan "AB karşıtı milli ve dini reflekslerin" boşaltılmasına yönelik ön hazırlıktı. Bu ön hazırlık toplantısında ele alınan "miras paylaşımı, kadının şahitliği, kadınların özel halleri, kurban ve çevre temizliği" gibi gündemle alakasız konular, milletimizin derdi olmayan "çerez meseleler"dir.
Diyanet, asıl AB toplarını, sonraki toplantılarda atmaya hazırlanıyor.
Ehl-i Kitab'ın da cennetlik olduğu, Müslüman hanımların gayrimüslim erkeklerle evliliği... gibi AB sürecinin hem dini ve hem "konjonktürel problemleri" ki, asıl "başkalaştırmanın merkezindeki meseleler bunlar"-, sonuç bildirisinde belirtildiği üzere "kamu yararı dikkate alınarak" önümüzdeki toplantılarda gündem edilecektir.
Millete rağmen siyasetçilere ve diyanetçilere göre "kamu yararı AB'ye ne pahasına olursa olsun adaylık"ta olduğuna göre, bu temel sorunların cevaplarının ne olacağı şimdiden bellidir. Sindire sindire, yedire yedire işlem tamamlanacaktır.
AB'ye girmek pahasına bunların cennete sokmayacağı, müslüman kızları evlendirmeyecekleri bir Allah kulu yoktur. Yeter ki AB, Türkiye'ye şöyle bir "evet der gibi" kafa sallasın...
Bilmem anlaşıldı mı şimdi, AB sürecinde Yılmazların Papalıkla olan dinsel ve tinsel münasebetlerinin güncele yansıyan ataklarının arka planı.
Diyanet'in Avrupa Konvansiyonu'nu değiştirme ve başkalaştırma imkan ve misyonu olamayacağına göre, sözkonusu bildirgede belirtilen yön ve yöntemlerle Türk Milleti'nin "dini refleksleri" üzerinde çalışılacağının işaretleri verildi şüphesiz.
Kaderin cilvesine bakın ki, II. Kuvay-ı Milliye'nin mimarı Prof. Dr. Haydar Baş beyin adeta ayağına demir çarık giyerek AB konusundaki tehlikelerden milletimizi haberdar edip yanına alırken; uzun zamandan beri siyasetteki Yılmaz ile diyanetteki Yılmaz ikilisi millete rağmen ne pahasına olursa olsun "Türkiye'yi AB'nin yemi yapmak" için çabalayıp durdular, duruyorlar. Muktedir olamadılar... Çünkü topyekün millet, Kuvay-ı Milliye ruhuyla Haydar Baş beyin etrafında kenetlendi.
Hatırlarsanız, Ocak 2001'de çok önemli bir gelişme, tarihi bir çıkış yaşandı. Harp Akademileri Komutanlığı'ndaki "AB ve güvenlik"le ilgili toplantıda Tuğgeneral Hilmi Şimşek Paşa, "Avrupa Birliği bir Hristiyan kulübüdür. Bu kulüp, Vatikan'ın gözetimindeki insanların şekillendirdiği yaşam tarzı ve değerler sisteminiyle temellendirilmiştir" demiş, bu minval üzere altyapısı çok güçlü bir sunum yapmıştı. Bu çıkış, ilgililere hem milli, hem de dini bütünlük bakımından ciddi bir ikaz niteliğindeydi.
Ancak bu bağlamda Türkiye'deki misyonerlik faaliyetlerine, AB namına yapılan "inkültürasyon" çalışmalarına ve Hristiyanlığın ağına düşürülüp "etnik kimliği kaşınan" gençlerimizin sayısına bakılırsa, sözkonusu uyarıdan nasiplerini alması gereken siyasetçi ve diyanetçilerin bilakis cüretkârlıklarının arttığını belirtmek gerekir.
Bu cüretkârlardan cesaret alan global misyoner odakları, Vatikan, Moon örgütü ve bunların "mikro kültürel yerli maşalar"ı, Türk Milleti'nin dini bütünlüğünden yola çıkarak milli bütünlüğünü hedef almayı sürdürdü.
Siz bakmayın Adapazarı Müftüsü Ahmet Şark'ın adeta hedefi küçük gösterircesine sadece 100 civarında insanımızın Hristiyanların ağına düştüğünü belirtmesine, misyoner bataklığı haline dönüşen bölgede sineksavar kabilinden güya "misyonersavar" türü tiyatro atağı başlatıldığının manşetlere çekilmesine... Hepsi, misyonerlere verilen kurbanların sayısını çok iyi biliyor. Sadece Trabzon'da ağa düşürülenlerin 2001 yılındaki rakamının 2970 civarında olduğunu hepsi biliyor. Bu ciddi riske rağmen bazıları, kimi hassas çevrelerin gözünü boyamak için "misyonarsavar tiyatrosu" oynuyor.
Diğer yandan Diyanet İşleri'nden sorumlu sayın Yılmaz ise, Papalık ile "niyet mutabakatı" anlaşması yapıyor.
Bu mutabakat ne mi imiş?
Önceki akşam Ceviz Kabuğu'nda Başkan Yılmaz'ın sergilediği profil, Papalıkla yapılan mutabakatı birebir yansıtıyordu. Kendisine yöneltilen "İyi işler yaptığı halde İslam'a, Hristiyanlığa, Budizm'e veya bir başka dine mensup olanların hepsi, Kur'an-ı Kerim'e göre kurtulmuş mudurlar, cennetlik midirler?" şeklindeki soruya, "hepsi cennetliktir" mesajı vererek Allah'a havale eden Yılmaz, sözkonusu mutabakata göre tavır aldı. "Biz cennete, öteki hayata değil; dünyada yaşadığımıza göre, dünyaya bakalım" dedi Yılmaz. Yılmaz'ın, değil ceviz kabuğunu, incir çekirdeğini bile doldurmayan bu kabil "başkalaştırılarak yumuşatılmış cevaplar"ı Cevizoğlu'na bile "illallah" dedirtti.
Bu anlayış mı, misyonerlerin oyunlarını bozacak, dini ve milli bütünlüğümüzü teminat altına alacak... Böylesi safdil bir kanaat, sadece misyonerlere zaman kazandırır.
Yılmaz'ın Papalıkla imzaladığı "niyet bildirgesi"ndeki "her dinin tebliğ hakkını sağlamak, diğer dinler hakkında bilgi sağlayıcı eğitim programlarını geliştirmek, yanlış anlayışları ortadan kaldırmak ve dini konular hakkında peşin hükümlerden kaçınmak" gibi maddeler, Türk Milleti'nin hayrına değil, bilakis onlar üzerinde "misyon oyunu" oynayan odaklara imkan hazırlamaya yöneliktir.
Papalıkla yapılan böyle bir anlaşmanın, "dini ve milli bütünlük hassasiyeti"nin aksine "AB süreci hassasiyeti"yle yapıldığı açıktır. Siyasetteki Yılmaz ile diyanetteki Yılmaz, işte bu mutabakatta ortak yürümektedirler.
İşte bu Papalık anlaşması gölgesinde iki hafta önce yapılan Güncel Dini Meseleler istişare Toplantısı, Türk Milleti'ninin özünde/kültüründe varolagelen ve AB sürecinde yüksek düzeye tırmanan "AB karşıtı milli ve dini reflekslerin" boşaltılmasına yönelik ön hazırlıktı. Bu ön hazırlık toplantısında ele alınan "miras paylaşımı, kadının şahitliği, kadınların özel halleri, kurban ve çevre temizliği" gibi gündemle alakasız konular, milletimizin derdi olmayan "çerez meseleler"dir.
Diyanet, asıl AB toplarını, sonraki toplantılarda atmaya hazırlanıyor.
Ehl-i Kitab'ın da cennetlik olduğu, Müslüman hanımların gayrimüslim erkeklerle evliliği... gibi AB sürecinin hem dini ve hem "konjonktürel problemleri" ki, asıl "başkalaştırmanın merkezindeki meseleler bunlar"-, sonuç bildirisinde belirtildiği üzere "kamu yararı dikkate alınarak" önümüzdeki toplantılarda gündem edilecektir.
Millete rağmen siyasetçilere ve diyanetçilere göre "kamu yararı AB'ye ne pahasına olursa olsun adaylık"ta olduğuna göre, bu temel sorunların cevaplarının ne olacağı şimdiden bellidir. Sindire sindire, yedire yedire işlem tamamlanacaktır.
AB'ye girmek pahasına bunların cennete sokmayacağı, müslüman kızları evlendirmeyecekleri bir Allah kulu yoktur. Yeter ki AB, Türkiye'ye şöyle bir "evet der gibi" kafa sallasın...
Bilmem anlaşıldı mı şimdi, AB sürecinde Yılmazların Papalıkla olan dinsel ve tinsel münasebetlerinin güncele yansıyan ataklarının arka planı.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019