Herkesin ekonomi konuştuğu, ekonomi ile yatıp kalktığı bir dünyada, paranın ekonomik bağımsızlıkla ilgisini bilmeyen veya kurumayan bir yönetici olabilir mi? Olamaz, olmamalı. Çünkü paranın, bağımsızlığın simgesi olduğunu bilemeycek kadar cahil olan bir kişiye, yöneticilik verilmez. Paranın, bağımsızlıkla böylesine ilişkisi olur da, Merkez Bankası ile olmaz mı? Elbette olur. Bu sebepten olacak ki, tam bağımsızlık için ekonomik bağımsızlığın gerekli olduğunu bilen Atatürk, 3 Ekim 1931'de Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası'nı kurmuştur. Osmanlı döneminde Merkez Bankası'nın görevini yapan Osmanlı Bankası, maalesef yabancıların eline geçmişti. Osmanlı Meclisi'nde bulunan Bosso Efendi, bu durumu şu alaycı sözlerle ifade etmişti: "Osmanlı Bankası ne kadar Osmanlı ise, be de o kadar Osmanlıyım". Meclisi ve bankası böylesine yabancıların elini düşmüş Osmalı'nın sonu malumdur. Üzülürek ifade etmek zorundayız ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti de, aynı akibete hızla itiliyor.
Bu tehlikeyi sezmek, daha doğrusu görmek için, çok şey bilmek gerekmez. Kör ve aptal olmamak yeterlidir. Azıcık aklı olan herkes, piyasaya bir göz atınca, tehlikenin boyutlarını hemen anlar. Türk piyasasında, Türk lirası mı, yoksa dolar mı egemendir? Bunu bilmeyen ve görmeyen var mı? Birileri çıkıp Boso Efendi gibi konuşmuyor diye bakmayın. Olaylar Boso Efendi'nin söylediğinin aynısını haykırıyor. Merkez Bankası, Osmanlı Bankası'nın durumuna düştü veya düşürüldü. Artık Merkez Bankası, ekonomide parayı kontrol etme fonksiyonunu yitirdi.
Bilmiyorum, dünyada Türkiye'nin yaptığını yapan başka bir ülke var mı? Hem bağımsız bir ülke olacaksın, hem de iç borçlanmanı dövizle yapacaksın. Bu olacak iş mi? Gerçi Hazine bugüne kadar da dövizle borçlanıyordu. Türk Bankaları dış bankalardan döviz borç alıyor, devlete Türk Lirası olarak satıyordu. Kur riski bankaların üzerinede idi. Kemal Derviş, bunu değiştirdi. Şimdi Hazine Türk bankalarına dolar ile borçlanıyor. Böyle olunca kur riski Hazine'ye yükleniyor. Bunun sonu tam bir çıkmaz sokaktır. Çünkü Türkiye'nin en önemli ekonomik sorunu iç borçlardır. İç borçlar da ancak Merkez Bankası'nın para basmasıyla ödenebilir. Hazine dolarla borçlandığına, Merkez Bankası da dolar basamayacağına göre, iç borçlar nasıl ödenecektir? Çıksın bir babayiğit bu millete anlatsın, bakalım. Bu işin sonunun nereye varcağını, sıradan bir vatandaş görüyor da, devleti idare edenler göremiyor mu?
Ekonomi yönetimini, borç yönetimi olarak algılayanlar, borcu iyi yönetseler ne ala. Onu da yönetemiyorlar. Borcun faizini yeniden borçalanarak kapatmakla nereye varılacaktır? İşin en tehlikelisi, iç borçların dolara dönüştürülmesidir. Bu, bir anlamda Türk lirasına, dolayısla ekonomik bağımsızlığa elveda demektir.
Bazı iktisatçılar, "İç borçlanma, ekonomik zorunluluktan değil, ideolojik tercihten dolayı yapılır" derler. Onlara göre, bağımsız olan devlet egemenlik, başka bir deyimle seryoraj hakkını kullanarak, istediği miktarda para basar ve iç piyasaya sürer. İç piyasayla dolarla borçlanınca bu hak, Merkez Bankası'ndan alınarak, ABD'ye devredilmiş oluyor. Yarın öbür gün, bir akıllı (!) çıkar, çok rahatlıkla "Türk lirası pul oldu, onu tedavülden hepten kaldıralım, yerine dolar kullanalım" diyebilir. Aslınde demesine de gerek yok. Fiili durum, adım adım oraya doğru gitmektedir. Türk Lirasının, Türk piyasalarında işlem hacmi üçte bire düşmüştür. Başka bir deyişle ekonomik bağımsızlığımızın üçte ikisini kaybettik.
"İç borçlanma ideolojik bir tercihtir" diyen iktisatçıların görüşünden hareket ederek, şu soruları sormak istiyoruz; "Acaba, iç borçları dolara çevirmekte bu tercihin başka bir boyutu mudur? Yoksa tercih sahipleri son noktayı mı koymak istiyorlar?" Bu ülkenin bağımsız kalmasını isteyen herkes, bu soruları sormak ve cevabını bulmak zorundadır.
Bu tehlikeyi sezmek, daha doğrusu görmek için, çok şey bilmek gerekmez. Kör ve aptal olmamak yeterlidir. Azıcık aklı olan herkes, piyasaya bir göz atınca, tehlikenin boyutlarını hemen anlar. Türk piyasasında, Türk lirası mı, yoksa dolar mı egemendir? Bunu bilmeyen ve görmeyen var mı? Birileri çıkıp Boso Efendi gibi konuşmuyor diye bakmayın. Olaylar Boso Efendi'nin söylediğinin aynısını haykırıyor. Merkez Bankası, Osmanlı Bankası'nın durumuna düştü veya düşürüldü. Artık Merkez Bankası, ekonomide parayı kontrol etme fonksiyonunu yitirdi.
Bilmiyorum, dünyada Türkiye'nin yaptığını yapan başka bir ülke var mı? Hem bağımsız bir ülke olacaksın, hem de iç borçlanmanı dövizle yapacaksın. Bu olacak iş mi? Gerçi Hazine bugüne kadar da dövizle borçlanıyordu. Türk Bankaları dış bankalardan döviz borç alıyor, devlete Türk Lirası olarak satıyordu. Kur riski bankaların üzerinede idi. Kemal Derviş, bunu değiştirdi. Şimdi Hazine Türk bankalarına dolar ile borçlanıyor. Böyle olunca kur riski Hazine'ye yükleniyor. Bunun sonu tam bir çıkmaz sokaktır. Çünkü Türkiye'nin en önemli ekonomik sorunu iç borçlardır. İç borçlar da ancak Merkez Bankası'nın para basmasıyla ödenebilir. Hazine dolarla borçlandığına, Merkez Bankası da dolar basamayacağına göre, iç borçlar nasıl ödenecektir? Çıksın bir babayiğit bu millete anlatsın, bakalım. Bu işin sonunun nereye varcağını, sıradan bir vatandaş görüyor da, devleti idare edenler göremiyor mu?
Ekonomi yönetimini, borç yönetimi olarak algılayanlar, borcu iyi yönetseler ne ala. Onu da yönetemiyorlar. Borcun faizini yeniden borçalanarak kapatmakla nereye varılacaktır? İşin en tehlikelisi, iç borçların dolara dönüştürülmesidir. Bu, bir anlamda Türk lirasına, dolayısla ekonomik bağımsızlığa elveda demektir.
Bazı iktisatçılar, "İç borçlanma, ekonomik zorunluluktan değil, ideolojik tercihten dolayı yapılır" derler. Onlara göre, bağımsız olan devlet egemenlik, başka bir deyimle seryoraj hakkını kullanarak, istediği miktarda para basar ve iç piyasaya sürer. İç piyasayla dolarla borçlanınca bu hak, Merkez Bankası'ndan alınarak, ABD'ye devredilmiş oluyor. Yarın öbür gün, bir akıllı (!) çıkar, çok rahatlıkla "Türk lirası pul oldu, onu tedavülden hepten kaldıralım, yerine dolar kullanalım" diyebilir. Aslınde demesine de gerek yok. Fiili durum, adım adım oraya doğru gitmektedir. Türk Lirasının, Türk piyasalarında işlem hacmi üçte bire düşmüştür. Başka bir deyişle ekonomik bağımsızlığımızın üçte ikisini kaybettik.
"İç borçlanma ideolojik bir tercihtir" diyen iktisatçıların görüşünden hareket ederek, şu soruları sormak istiyoruz; "Acaba, iç borçları dolara çevirmekte bu tercihin başka bir boyutu mudur? Yoksa tercih sahipleri son noktayı mı koymak istiyorlar?" Bu ülkenin bağımsız kalmasını isteyen herkes, bu soruları sormak ve cevabını bulmak zorundadır.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018