Eylül ayı şehitlerimizi anma ayı. Anılarımızı, hatıralarımızı tazeleyerek onlardan haber alma ayı. Ben de bu yazımda dostlardan haberler alayım dedim.
1980'lerin başlarında Baki Bektaş Hocama, "Hocam ben Arapça öğrenmek ayrıca, akaid, fıkıh, hadis gibi İslami ilimleri öğrenmek istiyorum" dedim. O da, "Olur yeğenim eve gelirsin" dedi.
Günlerini saatlerini belirledik ve Baki Hocamdan evinde ders almaya başladım.
Ev dediysem iki göz bir mutfak küçük bir şey. Beyaz dalgalı desenden, eskiler bilir, formika bir vitrin kitaplık olarak kullanıyordu.
Gönlü o kadar zengindi ki başında bir sürü sıkıntıya rağmen bana da bir yer bulmuş, zaman ayırıyordu.
Kapıyı çalınca rahmetli Yüksel Yenge'ye "Bizim Ömer geldi, aç kapıyı" derdi.
Bir sorun oldu mu, "Yeğenim bizim önümüzde büyük bir insan var O'na soralım O ne derse ona göre davranalım" derdi.
Haydar Baş Hocamızı hep adres gösterirdi.
Sohbeti, sabrı insanı kendine hayran bırakırdı. "Hocam" derdim, "Bu örnekleri nerden buluyorsunuz, hepsi orjinal sözler."
"Yeğenim" derdi "Sözün altın olsa dinlemeyene söyleme, isteyenden de esirgeme."
Prof. Dr. Haydar Baş Hocamız boşuna onun için, "O Benim akıl danemdi" demedi.
Bir keresinde doğu illerine konferanslar serisine gittik. Gitmeden rahmetli Celal Mısır Hocam arkadaşları arayarak, "Oğlum, Baki Hocam Kölemenoğullarından, hanedan sülalesinden âlim bir zattır. Hizmette sakın ha kusur etmeyin" dedi.
O'nun hakkında anlatılacak yaşanmış çok şeyler var.
O'nun ilmi, irfanının yanında Prof. Dr. Haydar Baş Hocamıza teslimiyet ve sadakati her şeyin üstündeydi.
Kendisinden çok güzel şeyler öğrendik. Helal, harama son derece dikkat eden sade örnek bir hayatı vardı.
O'nu bizden ayıran elim kazada altında, kendine ait eski model bir Tofaş arabası vardı. Gitmeden, "Sana yardım edeceğim" demişti. Öncesinde ve sonrasında hep etti korudu. Gördüm, yaşadım, bildim, şahidiyim. Yıllar sonra dünür olduk. Allah rahmet etsin şefaatine nail etsin.
Ben 80'li yılların tam başında 24 Şubat Spor Kulübü'nde oynarken rahmetli Lütfullah, Yalı Spor'da hentbol oynuyordu. Elleri büyük olduğu için hentbol topunu çok rahat kavrardı. Tanışmamız o yıllara uzanır. Daha sonradan üniversiteyi kazandı. Çok sosyal ve yakışıklı bir genç olduğu için farklı bir insandı.
Bu esnada KTÜ'deki arkadaşlarla tanıştı. İcmal genci olarak hep sosyal faaliyetlerin içinde, önünde oldu.
Hiç bir görevden kaçmadan, bulunduğu ortamda hep faydalı olmak için çabaladı. İcmal mektebinin bir eri olarak insanlarla iç içe diyaloglar kurdu. Onları Hakk'a hakikate doğru yönlendirmeye çalıştı.
Prof. Dr. haydar Baş Hocamızın hep takdirini kazanan çalışmaların içinde oldu. Kime sorarsan Lütfullah Dereci'yle ilgili hep iyilikler güzellikler anlatırlar.
Mesela birisinden duyarsın:
"Köye giderken arabam bozuldu. O sırada Lütfullah abi geldi. Senin yanında çoluk çocuk var. Bu arabanın tamir işi uzun sürer. Sen benim arabamı al, çocuklarınla git. Ben bi şeklide bu arabayı hallederim."
Veya herkesin bildiği gençlik kamplarında Gençlik Kolları Genel Başkanı Lütfullah abilerini, gençler, çadır kurarken, tuvaletleri temizlerken, etrafı düzenlerken, çok cepli yeleğinin cebindeki kremlerden iyileşmesi için gençlerin çatlayan dudaklarına sürerken vb bir çok şekilde candan görmüşlerdir.
Geceleri kampta çocuklar üşümesin diye soba gibi aralarında yatan Lütfullah abilerine sarılırlardı.
Sohbetlerde, düğün, dernek işlerinde, tanısın tanımasın yardıma muhtaç insanların yanında hep bulunurdu, Lütfullah Dereci kardeşim.
O acı günde 5 Eylül 2004'de, dört civan mertin acı haberi gelince dünyamız karardı.
1994'de kaybettiğimiz Celal Mısır Hocamın kabrinin yanında daha sonradan bir kabir hazırladık. Kabir bitince içine uzandım. Lütfullah'a dedim ki, "Biliyorsun gece gündüz hep rahmetli Celal Hocamla beraber olduk. Senden önce ölürsem beni buraya defnedersiniz inşallah."
O da bana, "Ben senden önce ölürsem sen beni buraya koyarsın" dedi.
Cenaze günü çok kalabalıktı, rahmetli Ali Gedik Hocam çok feyizli bir dua yaptı. Rahmetliler Lütfullah Dereci ve Hüseyin Engin Çamurdan'ın yeşil örtülü tabutları ebedi istirahatgahlarına giderken koşup Prof. Dr. Haydar Baş Hocama, "Lütfullah, Celal Hocamın yanındaki kabre defnedilmeyi vasiyet etmişti" demeye kalmadan muhterem Hocamız, "Bu Lütfullah'tır onu Celal Hoca'nın yanına koyun" dedi. Anladım ki işler farklı ayarlanmış.
Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın nezaretinde Ali Gedik, Baki Bektaş hocalarımız dualar yaptı. Mustafa Savaşer abim biz cenazelerini yıkarken göz yaşlarıyla ilahiler söyledi. Hakan Bektaşoğlu, Mehmet Garacoğlu kardeşlerimiz tabutların altına göz yaşlarıyla girdiler.
Şimdi hepsi dünyada olduğu gibi manevi âlemde de birlikteler. Vazifelerine devam ediyorlar.
Lütfullah Dereci benim eniştemdir.
Lütfullah'ın çocukları, babalarının vefatından sonra bana, "Dayıcığım, babamız öldü sana baba diyebilir miyiz?" dediler. Ben de yeğenlerime, "Sizin babanız çok kıymetli bir insan Lütfullah Dereci, ben sizin dayınızım her zaman yanınızda olacağım" dedim.
Bu seneyi devriyelerinde hepsine, tüm şehitlerimize Allah rahmet eylesin, mekânları cennet olsun. Rabbim şefaatlerine nail etsin.
- Eğitim ve adalet / 29.11.2023
- BOP mu, Atatürk’ün Ortadoğu projesi mi? / 21.11.2023
- Kaybolan değerlerimiz / 15.11.2023
- Gençliğe hitabenin ışığında 10 Kasım / 13.11.2023
- 10 Kasım’da okuduğum Hutbe / 12.11.2023
- Gençliğe hitabenin ışığında 10 Kasım / 10.11.2023
- Anayasal düzen / 08.11.2023
- Cumhuriyetimizin 100. yılı / 01.11.2023
- Onsuz onunla olmak / 14.04.2023