MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin 22 Ekim 2024'te gurup toplantısında "Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa …" diye başlayan konuşmasında terörist başı diye nitelendirdiği bebek katili Apo'yu Meclis'e davet ederek, başlayan süreç, "Sayın Apo", "kurucu lider", İmralı'ya gidip gelmeler, sonrasında yal kazanında silah yakma tiyatrosu vs…
Bütün bunlara bakınca sanki devlet olarak savaş kaybettik de, antlaşmayla ne kurtarırsak kârdır mantığı içinde kararlar alındı. Ve bu süreçte meşhur komisyonun kurulması kararlaştırıldı. Katılan partilerle TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş başkanlığında ilk toplantısında komisyonun adı da "Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu" olarak belirlendi.
Milletimizin gözü önünde cereyan eden tüm bu olaylar ve gelişmeler, en az 40 yıldır devam eden PKK terörünün ülkemiz ve vatandaşlarımız nezdinde açtığı yaraları, maddi manevi zararları unutturması mümkün değildir.
Bundan dolayıdır ki, bu yeni açılım süreci "Terörsüz Türkiye" sloganı ile yumuşatılmaya çalışılsa da milletimizin kahir çoğunluğu tarafından kabul görmedi. AK Parti, MHP ve sürece destek veren partilerin ve yandaş sivil toplum kuruluşlarının tabanlarında dahi değişik boyutlarda tepkiyle karşılandı.
Fakat sanki buna mecburmuşuz gibi algı oluşturmaya çalışılmak adına CHP'nin de komisyona alınması ve isminin de milli dayanışma, kardeşlik gibi cicili bicili kelimelerden seçilmesi, önceden hazırlanan bu sürecin, milletimize süslü kapta sunularak hazmettirilmek istendiğini gösteriyor.
Milletimizin asla kabul etmesi mümkün olmayan şey, PKK terör örgütünün Kürt vatandaşlarımızın temsilcisi kabul edilmesidir.
On yıllardır ülkemizi idare eden siyasilerin ekonomik, kültürel ve siyasi sorunlara çözüm üretememesi neticesinde emperyalistlerin çıkarları için zaten var olan sorunlar yumağı, Kürt sorunu olarak takdim edilip, kabul görmesi sağlanmak isteniyor.
Bu sayede yüz yıllara dayalı olan, Batı'nın emperyalist planlarına uygun sınırlar oluşturulmak istenmektedir.
Evet, Türkiye'de tüm vatandaşlarımız için, bölge ayrımı yapmadan, siyasetin çapsızlığından kaynaklanan ekonomik adaletsizlikler, buna bağlı eğitimde, sağlıkta, kültürel değerlerimizi yaşama noktasında vs. meydana gelen ve yaşanan sorunlar ortada. Gelir dağılımındaki adaletsizliğin getirdiği fakirlik insanımızı ayrım gözetmeksizin kapitalist sermayenin kucağına maalesef düşürmüş, inim inim inletmektedir.
Tarım kesimi, köylü, çiftçi, memur, işçi, emekli bütün kesimler perişan. Esnafı, sanayicisi sorunlar sarmalında debelenip dururken tüm varlığını kaybetme noktasına geldi. Bu, tüm vatandaşlar için vahim olan yaşanılan tablodur. Siyaset ve tabi ki tüm bu sorunlardan sorumlu olan, bunları çözmekle mükellef olan hükümet buna çözüm bulmalı. Yoksa Türk milletinin şerefli birer ferdi olan vatandaşlar, sizlere sırça köşklerde oturmanız için ve aldığınız kararlarla ülkeyi ve milleti zarara sokup "Allah bizi affetsin" diye ahlanmanız için oy vermedi.
Bu millet sandıkta çok sevgili hükümetleri devirerek yoluna devam etti.
Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir. Suçlular kim olursa olsun cezalarını çekmelidir. Toplumun huzuru ve barışı bu şekilde sağlanır. Ayrım gözetmeden sivil asker çoluk çocuk katletmiş olan teröristleri affettim deme hakkını Türk milleti kimseye vermemiştir. Bunu yapanlar Türk milleti tarafından sandıkta mutlaka sıfırla çarpılır.
Bu terörsüz Türkiye masalına bir de şuradan bakmak lazım…
Bir zamanlar masum(!) FETÖ örgütü FETÖ olarak kabul edilmezken, yine o dönemlerin hükümetleri ve yetkilileri tarafından göz yumularak halkımız arasında palazlanması sağlandı. Güçlenen örgütü, siyasiler sandalye sayılarını arttırmak için oy deposu olarak gördüler. Her türlü imkânı yerel ve ulusal bazda önlerine serdiler, beraber yürüdük biz bu yollarda şarkısını hep birlikte söylediler.
Ve sonuç 15 Temmuz canavarı olarak karşımıza çıkmadı mı?
15 Temmuz FETÖ terör örgütü kalkışmasında maalesef 251 vatandaşımız şehit oldu. 15 Temmuz'a kadar hiç kimse FETÖ hareketinin bu şekilde bir tehlike olduğunu düşünmüyordu ve düşünmek de istemiyordu. Çünkü silahsız, sadece kendi fikirlerini milletin inancıyla kamufle ederek, insanların arasında, onlardan biri gibi propagandasını çok rahat bir şekilde yapabiliyorlardı.
İşte bundan dolayı, hem halkın arasına kendilerine yer buluyor, taraftar topluyorlar, hem de devletin her kademesinde çok rahatlıkla zaman içerisinde görev alarak sızabilmişlerdi.
Bu tehlikeyi gören bir bilge insan olarak Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in çok özverili ve gayretli uyarılarını kimse o zaman dinlemedi. Bütün ikazlarına rağmen onun bu uyarıları dikkate alınmadı ve başımıza 15 Temmuz hain kalkışması maalesef büyük bir bela olarak geldi.
Bugün 40 yıldır milletin başında silahlı terör örgütü belası olarak bildiğimiz hain PKK hareketine mensup terörist caniler, suçlarının cezasını çekmeden, halkın arasında sütten çıkmış ak kaşık gibi gezecekler. Her ortamda; çarşıda, pazarda, kahvede ve hatta kendilerine görev verilen memuriyetlerde, tıpkı bir zamanlar FETÖ örgütü mensuplarının yaptığı gibi propagandalarda bulunacaklar. Zehirli düşüncelerini halkın arasında kanuni korumalar altında, fikir özgürlüğü bağlamında rahatlıkla yayabilecekler. Kendi bölücü fikirlerine taraftarlar toplayacaklar ve bir açılım süreciyle, sözde barış ortamında vatandaşlarımızın ayrışmasına vesile olunacak.
Ondan sonra ayıkla pirincin taşını.
Bu olay FETÖ belasına da benzemez. Çünkü onların başlangıcında silahlı örgüt ve mensupları olan teröristler yoktu.
PKK ve mensupları, yöntemleri ve eylemleriyle zaten teröristlerden oluşmuş bir terör örgütü. Bu belayı göz göre göre milletimizin başına sarmayın.
Milletimiz bir karar vermeli. Eğer başına örülmek istenen bu beladan kurtulmak istiyorsa. Mücadelesi ve çözüm önerileri ortada olan kadrolara sahip, BTP lideri Hüseyin Baş'ın yanında yer almalı. Kurtuluş için BTP saflarında mücadeleye kararlı bir şekilde devam etmeli.
Bütün bunlara bakınca sanki devlet olarak savaş kaybettik de, antlaşmayla ne kurtarırsak kârdır mantığı içinde kararlar alındı. Ve bu süreçte meşhur komisyonun kurulması kararlaştırıldı. Katılan partilerle TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş başkanlığında ilk toplantısında komisyonun adı da "Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu" olarak belirlendi.
Milletimizin gözü önünde cereyan eden tüm bu olaylar ve gelişmeler, en az 40 yıldır devam eden PKK terörünün ülkemiz ve vatandaşlarımız nezdinde açtığı yaraları, maddi manevi zararları unutturması mümkün değildir.
Bundan dolayıdır ki, bu yeni açılım süreci "Terörsüz Türkiye" sloganı ile yumuşatılmaya çalışılsa da milletimizin kahir çoğunluğu tarafından kabul görmedi. AK Parti, MHP ve sürece destek veren partilerin ve yandaş sivil toplum kuruluşlarının tabanlarında dahi değişik boyutlarda tepkiyle karşılandı.
Fakat sanki buna mecburmuşuz gibi algı oluşturmaya çalışılmak adına CHP'nin de komisyona alınması ve isminin de milli dayanışma, kardeşlik gibi cicili bicili kelimelerden seçilmesi, önceden hazırlanan bu sürecin, milletimize süslü kapta sunularak hazmettirilmek istendiğini gösteriyor.
Milletimizin asla kabul etmesi mümkün olmayan şey, PKK terör örgütünün Kürt vatandaşlarımızın temsilcisi kabul edilmesidir.
On yıllardır ülkemizi idare eden siyasilerin ekonomik, kültürel ve siyasi sorunlara çözüm üretememesi neticesinde emperyalistlerin çıkarları için zaten var olan sorunlar yumağı, Kürt sorunu olarak takdim edilip, kabul görmesi sağlanmak isteniyor.
Bu sayede yüz yıllara dayalı olan, Batı'nın emperyalist planlarına uygun sınırlar oluşturulmak istenmektedir.
Evet, Türkiye'de tüm vatandaşlarımız için, bölge ayrımı yapmadan, siyasetin çapsızlığından kaynaklanan ekonomik adaletsizlikler, buna bağlı eğitimde, sağlıkta, kültürel değerlerimizi yaşama noktasında vs. meydana gelen ve yaşanan sorunlar ortada. Gelir dağılımındaki adaletsizliğin getirdiği fakirlik insanımızı ayrım gözetmeksizin kapitalist sermayenin kucağına maalesef düşürmüş, inim inim inletmektedir.
Tarım kesimi, köylü, çiftçi, memur, işçi, emekli bütün kesimler perişan. Esnafı, sanayicisi sorunlar sarmalında debelenip dururken tüm varlığını kaybetme noktasına geldi. Bu, tüm vatandaşlar için vahim olan yaşanılan tablodur. Siyaset ve tabi ki tüm bu sorunlardan sorumlu olan, bunları çözmekle mükellef olan hükümet buna çözüm bulmalı. Yoksa Türk milletinin şerefli birer ferdi olan vatandaşlar, sizlere sırça köşklerde oturmanız için ve aldığınız kararlarla ülkeyi ve milleti zarara sokup "Allah bizi affetsin" diye ahlanmanız için oy vermedi.
Bu millet sandıkta çok sevgili hükümetleri devirerek yoluna devam etti.
Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir. Suçlular kim olursa olsun cezalarını çekmelidir. Toplumun huzuru ve barışı bu şekilde sağlanır. Ayrım gözetmeden sivil asker çoluk çocuk katletmiş olan teröristleri affettim deme hakkını Türk milleti kimseye vermemiştir. Bunu yapanlar Türk milleti tarafından sandıkta mutlaka sıfırla çarpılır.
Bu terörsüz Türkiye masalına bir de şuradan bakmak lazım…
Bir zamanlar masum(!) FETÖ örgütü FETÖ olarak kabul edilmezken, yine o dönemlerin hükümetleri ve yetkilileri tarafından göz yumularak halkımız arasında palazlanması sağlandı. Güçlenen örgütü, siyasiler sandalye sayılarını arttırmak için oy deposu olarak gördüler. Her türlü imkânı yerel ve ulusal bazda önlerine serdiler, beraber yürüdük biz bu yollarda şarkısını hep birlikte söylediler.
Ve sonuç 15 Temmuz canavarı olarak karşımıza çıkmadı mı?
15 Temmuz FETÖ terör örgütü kalkışmasında maalesef 251 vatandaşımız şehit oldu. 15 Temmuz'a kadar hiç kimse FETÖ hareketinin bu şekilde bir tehlike olduğunu düşünmüyordu ve düşünmek de istemiyordu. Çünkü silahsız, sadece kendi fikirlerini milletin inancıyla kamufle ederek, insanların arasında, onlardan biri gibi propagandasını çok rahat bir şekilde yapabiliyorlardı.
İşte bundan dolayı, hem halkın arasına kendilerine yer buluyor, taraftar topluyorlar, hem de devletin her kademesinde çok rahatlıkla zaman içerisinde görev alarak sızabilmişlerdi.
Bu tehlikeyi gören bir bilge insan olarak Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in çok özverili ve gayretli uyarılarını kimse o zaman dinlemedi. Bütün ikazlarına rağmen onun bu uyarıları dikkate alınmadı ve başımıza 15 Temmuz hain kalkışması maalesef büyük bir bela olarak geldi.
Bugün 40 yıldır milletin başında silahlı terör örgütü belası olarak bildiğimiz hain PKK hareketine mensup terörist caniler, suçlarının cezasını çekmeden, halkın arasında sütten çıkmış ak kaşık gibi gezecekler. Her ortamda; çarşıda, pazarda, kahvede ve hatta kendilerine görev verilen memuriyetlerde, tıpkı bir zamanlar FETÖ örgütü mensuplarının yaptığı gibi propagandalarda bulunacaklar. Zehirli düşüncelerini halkın arasında kanuni korumalar altında, fikir özgürlüğü bağlamında rahatlıkla yayabilecekler. Kendi bölücü fikirlerine taraftarlar toplayacaklar ve bir açılım süreciyle, sözde barış ortamında vatandaşlarımızın ayrışmasına vesile olunacak.
Ondan sonra ayıkla pirincin taşını.
Bu olay FETÖ belasına da benzemez. Çünkü onların başlangıcında silahlı örgüt ve mensupları olan teröristler yoktu.
PKK ve mensupları, yöntemleri ve eylemleriyle zaten teröristlerden oluşmuş bir terör örgütü. Bu belayı göz göre göre milletimizin başına sarmayın.
Milletimiz bir karar vermeli. Eğer başına örülmek istenen bu beladan kurtulmak istiyorsa. Mücadelesi ve çözüm önerileri ortada olan kadrolara sahip, BTP lideri Hüseyin Baş'ın yanında yer almalı. Kurtuluş için BTP saflarında mücadeleye kararlı bir şekilde devam etmeli.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ömer Turan / diğer yazıları
- Terörsüz Türkiye nasıl olmalı / 08.08.2025
- Bayrama bir de buradan bakalım / 05.06.2025
- Kültürel değerlerimizin korunması / 11.05.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ın vuslatının 5. yılında duam / 16.04.2025
- AKP yasa çıkardı, ‘evime, mülküme çökme’ / 06.12.2023
- Eğitim ve adalet / 29.11.2023
- BOP mu, Atatürk’ün Ortadoğu projesi mi? / 21.11.2023
- Kaybolan değerlerimiz / 15.11.2023
- Gençliğe hitabenin ışığında 10 Kasım / 13.11.2023
- 10 Kasım’da okuduğum Hutbe / 12.11.2023
- Bayrama bir de buradan bakalım / 05.06.2025
- Kültürel değerlerimizin korunması / 11.05.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ın vuslatının 5. yılında duam / 16.04.2025
- AKP yasa çıkardı, ‘evime, mülküme çökme’ / 06.12.2023
- Eğitim ve adalet / 29.11.2023
- BOP mu, Atatürk’ün Ortadoğu projesi mi? / 21.11.2023
- Kaybolan değerlerimiz / 15.11.2023
- Gençliğe hitabenin ışığında 10 Kasım / 13.11.2023
- 10 Kasım’da okuduğum Hutbe / 12.11.2023