Dünün İkdamcıları bugünün BOP’çuları

Ülkenin her tarafı işgal altındaydı.
İsyanlar her tarafta baş göstermiş işgalciler her geçen gün yakarak, yıkarak, tecavüz ederek ve kan dökerek ilerlemelerini sürdürmekteydi.
Hükümet, işgalcilerle kol kola çalışmakta, işgalcilere adeta yol göstermekteydi.
İşte bu durumdaki ülkede işin başa düştüğünü gören halk, durumdan vazife çıkartarak yavaş yavaş organize olmakta ve işgalcilere karşı direniş her geçen gün daha da güçlenmektedir.
Direniş var ama birlik içerisinde olunamadığı için işgalcilere karşı yürütülen mücadelede başarı sağlanamamaktaydı.
Birlik olmak artık bir zaruret halini almıştı.
Ama nasıl sağlanacağını kimse bilemiyordu.
Tam o sırada bir lider çıktı.
O lider etrafında birliği sağlayan millet, “gerçek millet gücünü” ortaya koydu.
Adına “Kuvay-ı Milliye” denilen bu büyük kurtuluş mücadelesinin lideri ise Mustafa Kemal Atatürk’tü.
Bunları neden mi yazıyorum?
Şu gerçeğe dikkatinizi çekmek için bunları yazıyorum:
Ülkemiz dört bir yandan Haçlı çizmeleri altında işgal edilmiş durumda olduğu bir dönemde, bu haçlı işgaline başkaldıran Kuvay-ı Milliyecilere “katli vacip” fetvası yayınlayan ve işgale karşı mücadele eden kahramanları “küfürle” itham eden içlerinde Said Nursi’nin de olduğu bazı din adamları bile çıkmıştı.
Bu zevat, büyük zayiatlara sebep olacağı için asla İngiliz ve Yunanlara karşı gelinmemesi, kurşun sıkılmaması gerektiğini anlatan fetvalarını 26 Eylül 1919’da İkdam gazetesinde yayınladılar. (Bkz. Muharrem Bayraktar, Yeni Mesaj gazetesi, 28 Nisan 2005.)
O gün Anadolu’yu işgale kalkışanlarla bugün Ortadoğu İslam coğrafyasını şekillendirmek için Büyük Ortadoğu ve Arap Baharı gibi Haçlı projeler ortaya koyanlar aynı Haçlı ülkelerdir.
İşte bu gerçekten dolayıdır ki, Anadolu’nun işgaline karşı direnen Kuvay-ı Milliyeye “katli vacip” fetvaları verenlerin hizmet ettikleri odaklar ile bugün Arap Baharı isyancıları ve onların destekçilerinin hizmet ettikleri odaklar aynıdır.
Bu odaklara ister ABD, İsrail isterseniz de Deccal deyin, hepsi de doğrudur.
Sayın Prof. Dr. Haydar Baş, savaşlar farklı farklı adlar atında yapılıyor olsa da aslında temelde inançların mücadelesi olduğunu yıllardır dile getirmektedir. Yani bugün Ortadoğu’daki mücadele size demokrasi mücadelesi yahut da kaynakların paylaşımı mücadelesi gibi gelebilir, ama temeldeki mücadele inançların mücadeledir, Tevhitle teslisin mücadelesidir.
Bugün Suriye krizinin, Libya’da olanların, Irak ve Afganistan işgallerinin de BOP ve Arap Baharı projelerinin de kökeninde aynı gerçek vardır. Ve bundan sonra da ortaya konulacak mücadelelerin temelinde de inanç faktörü var olacaktır.
Bugün Suriye’deki mücadeleyi de bu bağlamda değerlendirmek gerekmektedir.
Hizbullah’a destek veren, İran’la batıya rağmen ilişkilerini sürdüren ve Arz-ı Mevud topraklarının bir kısmına sahip olan Suriye’yi kolay hazmedilebilecek noktaya taşımayı hedefleyen İsrail ve ABD’ye karşı bugün büyük bir mücadele veren Beşar Esad’ın safı, milli mücadele ortaya koyan ceddimizin bulunduğu saftır.
Bugün Arap Baharı isyancılarına destek verenler de geçmişte Türkiye’yi işgalden kurtarmaya çalışan Kuvay-ı Milliye’ye desteğe en fazla ihtiyaç duyulan zamanda İkdam Gazetesi’nde “küfür” fetvaları yayınlayan, Yunan’ın İngiliz’in ekmeğine yağ sürenlerle aynı saftadırlar.
O gün fetva yayınlayanlar işgalcilerin işgalini savunuyorlardı. “İşgale başkaldırmayın, işgale direnmeyin, teslim olun” çağrıları yapıyorlardı. Bugün de Beşar Esad’a aynı çağrılar yapılmaktadır. O günün İkdamcılarını bugün iktidardakiler temsil etmektedir.
Bütün bu çağrıları bertaraf ederek işgale karşı duranlara o gün nasıl iftira attılarsa bugün de Arap Baharı ve BOP projelerinde taşeron olmayıp, teslim olmayı reddedenlere benzer iftiralar atılmaktadır.
Milli mücadele karamanı Mustafa Kemal’i dönemin Avrupalı gazeteleri, “asilerin reisi” diye yaftalıyorlardı.
Şimdi ülkesindeki dış destekli işgalci isyancılara karşı milletinin desteğini alarak milli bir mücadele veren Beşar Esad’a karşı tıpkı geçmişte Atatürk liderliğindeki Kuvay-ı Milliye hareketine yaptıkları gibi iftira ve karalama kampanyası yürütmekteler.
Şüphesiz Atatürk’ün yoklukta ortaya koyduğu destansı mücadeleyle Beşar Esad’ın mücadelesi kıyas kabul etmez ama mücadele edilen odaklar aynı olduğundan o mücadelenin benzerini Suriye bağlamında müşahede etmekteyiz.
Yani milli mücadele veren Kuvay-ı Milliyecilerin katledilmesine fetva verenlerin hizmet ettikleri güçlerle, bugün bu Arap Baharı’na hizmet eden isyancılar ve isyancıları destekleyen devletlerin hizmet ettiği güçler aynıdır. Aradan zaman geçmiş olsa da zihniyet aynı kalmıştır. O zaman Anadolu’yu hangi zihniyet işgale yeltenmişse bugün de Suriye’yi, Libya’yı ve diğer İslam ülkelerini parçalamayı hedeflemektedir.
24 Kasım’da Almanya’nın başkenti Berlin’de düzenlenen Ehl-i Beyt sempozyumunda Prof. Dr. Haydar Baş’ın dile getirdiği, “Esad bugün Hz. Hüseyin rolündedir” ifadesi milletimizin ayıkması, kendine gelmesi için söylenmiş, bir gerçeği olabildiğince sarsıcı bir biçimde ortaya koyan irşad edici, yerinde bir çıkıştır.
Çünkü siz safınızı doğru, hak üzere seçmezseniz, farkında olmadan Haçlıya, Deccale, fitneye ve fesada hizmet etmiş olursunuz.
Dolayısıyla bugün hepimiz Cenab-ı Hakk’ın (cc) ölçüleri çerçevesinde Suriye ve Arap Baharı bağlamında safımızı doğru belirlememiz gerekmektedir.
İşte bu konuda gerçeklerle arasına perde çekilmiş olan insanımızın gerçekleri görmesi için Prof. Dr. Haydar Baş, ancak fesada uğramış gönüllerin itiraz edebileceği gerçeklerle insanımızı ayıktırmaya, kendine getirmeye çalışmaktadır. Allah yardımcısı olsun…