Kadı Beydavi Tefsiri'ni, Sahih-i Müslim şerhini de ondan okudu. Sahih-i Buharî'yi ise yine Mevlana Refiuddun'den, hocası Abdullah-ı Dehlevi hazretlerinden ve kendi dayısı Sirac Ahmed'den okuyup rivayet ve nakletme icazeti aldı.
Ebu Said Farûki hazretleri, akli ve nakli ilimleri öğrendikten sonra, tasavvuf ilmini öğrenip bu yolda yetişti. Tasavvufta, önce babasından feyz aldı. Babası onu tasavvufda bir müddet yetiştirdikten sonra; "Ey oğlum! Senin himmet kuşun çok yükseklee uçmaktadır." dedi. Bundan sonra Kadiri yolunun o zamanki meşhûr şeyhi Şah Dergani'nin hizmetine gidip, on iki sene, derslerine ve sohbetlerine devam etti. Nefsini ve kalbini ıslah için çok gayret göstererek nefsin isteklerini yaptı. Dünyadan yüz çevirdi. Çok oruç tuttu. Yetişmek için ne lazımsa yaptı. Nihayet hocası Şah Dergahi ona Kadiri yolundan içezet ve hilafet verdi.
Ebû Saîd Fârûkî, bundan sonraki halini şöyle anlatmıştır:
"İmam-ı Rabbani hazretlerinin Mektübat'ını okurken anladım ki, tasavvufta bu decelere ulaşmama rağmen, henüz kemalat-ı nisbet-i Ahmedi'ye kavuşamamışım.
Bu sebepte Dehli'ye gidip oradan, Pani-püt şehrinde bulunan Senaullah-ı Pani-Pütî'ye bir mektup gönderip, bu nisbete kavuşma arzumu bildirdim. Buna cevaben gönderdiği mektupta, Şah Gulâm Ali'nin yani Abdullah-ı Dehlevi hazretlerinin sahbetine gitmemi yazmıştı."
1810 (H.1225) senesinde Muharrem ayının yedinci günü Abdullah-ı Dehlevi hazretlerinin sahbetine kavuştu. Fevkalade izzet ve ikram gördü. Abdullah-ı Dehlevi hazretleri, ondan talebe yetiştirmesini isteyince; "Efendim ben buraya istifade etmek için geldim." cevabını verdi. Bunun üzerine daha ziyade ililtifat ve teveccühe kavuşup, Abdullah-ı Dehlevi'nin meşhür talebelirenden oldu.
Ebû Said Farûki hazretleri, bir kimseye evinin yanacağını işaret etmişti. Gerçekten evi yandı.
Ebû Said Farûki hazretleri bir defasından Rampûr'dan Sünbül'e gidiyordu. Yolu gece vakti sahile ulaştı. Karşıya geçmek için gemi kalmamıştı. Kendisini oraya kadar bir arabacı götürmüştü. Kiraladığı arabanın sahibi Gayr-i müslim idi. Sahile gelip durduklarında arabacıya; "Arabayı suya sür!" buyurdu. O da heybeti karşısında korkup arabıyı suya sürdü. Ebû Said Farûki hazretlerini kerametiyle araba suya batmadı. Normal bir yolda gibi sürüp karşıya geçtiler.
Gayr-i müslim arabacı onun bu kerameti karşısında hayret edip, müslüman oldu.
Meyan Ahmed Asgar anlatır: "Bazan uyuyup kalır, teheccüd namazı kılamazdım. Bu halimi Ebû Said Farûki hazretlerine arz ettim. Buyurdu ki: "Bizim hizmetçiye söyleyin, teheccüd zamanında bize hatırlatsın, sizi kaldıralım. Bu kadarı bize, diğeri size aid olsun". Bundan sonra teheccüd saati gelince, sanki birisi gelip beni kaldırırdı. Böylece bir daha teheccüd namazımı kaçırmadım."