'Ehl-i Beyt'in acısını paylaşmak' seslendirme dosyası:
Hangi devirde, hangi dönemde yaşıyor olursa olsun, kıyamet sabahına kadar dünya sahnesinde var olacak olan her Müslüman, iman ettiği, imanını borçlu olduğu Peygamberinin acısını paylaşmak ve yasına ortak olmak borcundadır.
Peygamberin hane halkını, Ehl-i Beyt'inin fertlerini hedef alan, "benim soyum bundan devam edecek" dediği kızı Fatma annemizin bizzat çocuklarını ve torunlarını hedef alan bu alçak saldırı, gerçekleştirilen bu katliam, kıyamet sabahına kadar tüm Müslümanların yüreğinde daima kanayan bir yara olacaktır.
Peygamberin acısını paylaşmanın, Ali ve Fatma evladının yaslarını yaşamanın mezhebi olmaz, meşrebi olmaz, bu tarifsiz acı 'ben Müslümanım' diyen her ferdin gönlünü acıtmalı ve kalbini ürpertmelidir.
Her Muharrem ve her Aşure yaklaştıkça gönüller ürpermeli, kalpler titremeli, Hz. Hüseyin ve yarenlerinin yaşadıkları sıkıntılar, çektikleri acılar Müslümanların günlük hayatlarına yansımalıdır.
Muharremin onuncu günü, Aşure günü, Kerbela çölünde zulmün zirve yaptığı, Peygamber evladının, Ali ve Fatma evladının kılıçtan geçirildiği, cesetlerinin atlara çiğnetildiği, kundaktaki bebeklerin dahi oklandığı, Fırat nehri ile kutlu kervanın arasına etten duvar örüldüğü ve bir yudum suyun çok görüldüğü yaman bir gündür.
Aşure günü, Müslümanlık iddiasındaki nasipsiz bir güruhun, insanı, insanlıktan utandıracak dehşet ve vahşetleri Peygamber evladına reva gördükleri gerçekten dehşetli bir gündür.
Kerbela acısı tüm Müslümanların ortak acısıdır denmesine rağmen, dünya Müslümanlarının büyük çoğunluğunun Muharrem ve Aşure ilgisizliği, aylardan bir ay olarak muamele görmesi gerçekten anlaşılır gibi değil ve bu ilgisizliğin, yası paylaşmamanın altında Emevi saltanatının payı büyüktür.
Emevi saltanatının, İslam coğrafyasının kaynaklarını da kullanarak oluşturdukları özel fıkıh anlayışı sayesinde, kendilerine özgü din algısı sayesinde Müslümanların çoğunluğuna Aşure günü sergiledikleri korkunç vahşeti unutturmanın taşlarını döşemişler, yollarını bulmuşlar ve ne yazık ki bir ölçüde başarılı da olmuşlar.
Bugün dünya üzerinde yaşayan tüm Müslümanlara düşen odur ki, boyunlarına yüklenen borç odur ki, hiçbir mezhep ve meşrep farkı gözetmeden ve hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmeden iman ettikleri, imanlarını borçlu oldukları Peygamberin acısını paylaşsınlar ve yasına ortak olsunlar.
Peygamberin hane halkını, Ehl-i Beyt'inin fertlerini hedef alan, "benim soyum bundan devam edecek" dediği kızı Fatma annemizin bizzat çocuklarını ve torunlarını hedef alan bu alçak saldırı, gerçekleştirilen bu katliam, kıyamet sabahına kadar tüm Müslümanların yüreğinde daima kanayan bir yara olacaktır.
Peygamberin acısını paylaşmanın, Ali ve Fatma evladının yaslarını yaşamanın mezhebi olmaz, meşrebi olmaz, bu tarifsiz acı 'ben Müslümanım' diyen her ferdin gönlünü acıtmalı ve kalbini ürpertmelidir.
Her Muharrem ve her Aşure yaklaştıkça gönüller ürpermeli, kalpler titremeli, Hz. Hüseyin ve yarenlerinin yaşadıkları sıkıntılar, çektikleri acılar Müslümanların günlük hayatlarına yansımalıdır.
Muharremin onuncu günü, Aşure günü, Kerbela çölünde zulmün zirve yaptığı, Peygamber evladının, Ali ve Fatma evladının kılıçtan geçirildiği, cesetlerinin atlara çiğnetildiği, kundaktaki bebeklerin dahi oklandığı, Fırat nehri ile kutlu kervanın arasına etten duvar örüldüğü ve bir yudum suyun çok görüldüğü yaman bir gündür.
Aşure günü, Müslümanlık iddiasındaki nasipsiz bir güruhun, insanı, insanlıktan utandıracak dehşet ve vahşetleri Peygamber evladına reva gördükleri gerçekten dehşetli bir gündür.
Kerbela acısı tüm Müslümanların ortak acısıdır denmesine rağmen, dünya Müslümanlarının büyük çoğunluğunun Muharrem ve Aşure ilgisizliği, aylardan bir ay olarak muamele görmesi gerçekten anlaşılır gibi değil ve bu ilgisizliğin, yası paylaşmamanın altında Emevi saltanatının payı büyüktür.
Emevi saltanatının, İslam coğrafyasının kaynaklarını da kullanarak oluşturdukları özel fıkıh anlayışı sayesinde, kendilerine özgü din algısı sayesinde Müslümanların çoğunluğuna Aşure günü sergiledikleri korkunç vahşeti unutturmanın taşlarını döşemişler, yollarını bulmuşlar ve ne yazık ki bir ölçüde başarılı da olmuşlar.
Bugün dünya üzerinde yaşayan tüm Müslümanlara düşen odur ki, boyunlarına yüklenen borç odur ki, hiçbir mezhep ve meşrep farkı gözetmeden ve hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmeden iman ettikleri, imanlarını borçlu oldukları Peygamberin acısını paylaşsınlar ve yasına ortak olsunlar.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Hangisine daha çok üzüldünüz? / 23.04.2024
- Halleri var bizimkine benzemez / 22.04.2024
- ‘Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-u salah’ / 20.04.2024
- Doymayan gözden ve ürpermeyen kalpten… / 19.04.2024
- Dilde adalet / 18.04.2024
- İlk çeyrek heba oldu gitti / 16.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 14.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 10.04.2024
- Bayram gelmiş! / 09.04.2024
- Ağır misafiri yolcu ederken… / 08.04.2024
- Halleri var bizimkine benzemez / 22.04.2024
- ‘Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-u salah’ / 20.04.2024
- Doymayan gözden ve ürpermeyen kalpten… / 19.04.2024
- Dilde adalet / 18.04.2024
- İlk çeyrek heba oldu gitti / 16.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 14.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 10.04.2024
- Bayram gelmiş! / 09.04.2024
- Ağır misafiri yolcu ederken… / 08.04.2024