Ekonomik güç en caydırıcı güçtür

Dünyanın en güçlü ordusuna, silahlarına ve savunma sistemlerine de sahip olsanız, eğer ekonominiz bağımsız ve güçlü değilse, üstelik sizi türlü işgal senaryolarıyla hedefe koyan ülkelere bağımlıysanız caydırıcılığınız kalmaz.

Askeri kışlalarla çok önemli bir söz yazar "Barıştayken ter dökmeyen savaştayken kan döker" diye…

Elbette ki bu kışlalarda savaşa her an hazır olmak için askeri eğitim kapsamında söylenmiştir ama bu sözün ekonomik karşılığı da vardır.

Eğer sizler uyguladığınız politikalarla, projelerle, üretimle, çalışma ve gayretle ekonomik bağımsızlık için ter dökerseniz, sahip olduğunuz güçlü ekonomiyle caydırıcılık özelliği kazanırsınız, kimse size bulaşmak istemez. Eğer bu konuda adım atarlarsa da muvaffak olamazlar.

Bugün üzerimizde Şark Projesi olan AB'ye ve BOP hesapları olan ABD'ye bağımlıyız. Dikkat ederseniz, onlar bizi mülteci çöplüğüne çevirseler de, kendilerine tehdit gördükleri düşman ülkeler listesine bizi dahil etseler de onların peşinden bir türlü ayrılamıyoruz, onların talimatlarını yerine getirip kendimizi birçok sıkıntıların içine atıyoruz.

Tabiri caizse, onlar bizi durmadan bir ateşten alıp diğer ateşin içine atıyorlar. Biz bu haksızlıklar karşısında onlara olan borçlarımız ve bağımlılığımız sebebiyle pratik anlamda ses çıkarmayınca bu sefer de cesaret bulup kirli planları için değişik vesilelerle etrafımızı kuşatmaya, içimizdeki ayrılık unsurlarını kaşımaya çalışıyorlar.

Bugün ülkemizi ve milletimizi en çok tehdit eden konuların başında mülteci sorunu geliyor. Herkes bir şeyler söylüyor ama ne doğru teşhis ortaya koyuyorlar ne de gerçek ve kalıcı bir çözüm sunuyorlar.

Bugün yaşadığımız mülteci krizi, ABD'nin 22 İslam ülkesinin sınır ve rejimlerini değiştirme amacı taşıyan Büyük Ortadoğu Projesi'nin bir sonucudur.

Suriye'de, Irak'ta, Afganistan'da ve diğer İslam ülkelerinde insanların vatan cüda haline gelmesi bu ülkelerdeki BOP işgalleri sebebiyledir.

Bir taraftan kendi çıkarları için ülkeleri istikrarsız hale getiriyorlar, diğer taraftan da oluşan mülteci krizini kendi coğrafyalarına taşımamak için Türkiye gibi ülkeleri tampon bölge olarak kullanıyorlar.

Bildiğiniz gibi, 2016 yılında Türkiye ile AB arasında "göç ve iade anlaşması" imzalandı. Bu anlaşmayla Türkiye AB'nin bekleme odası ve bir nevi mülteci süzgeci haline getirildi. Bakın bu gerçek, bugünlerde açıklanan raporlarda açıkça görülüyor.

Alman Uyum ve Göç Başkanlığı medya merkezinin verilerine göre, AB, 2016'dan 2020'ye kadar sadece 11 bin 800 Suriyeliyi kabul etti. Üstelik bunların bir kısmı da Ürdün ve Lübnan'dan. AB'nin bu anlaşma çerçevesinde, milyonlarca Suriyelinin giriş yaptığı Türkiye'den aldığı Suriyeli 10 bin kişi civarında oluyor.

Bunları alırken de rastgele almıyor, seçerek, en eğitimli olanlarını kabul ediyor.

Ortalığı karıştırıp insanları mülteci olmaya zorlayan onlar, bu işgalin ve istikrarsızlığın faturasını ödeyen ise Türkiye ve Türk milleti. Peki, neden buna katlanıyoruz, ekonomik bağımlılık ve siyasilerin iş bilmezliği sebebiyle…

İçişleri Bakanlığı dünkü açıklamasında ülke genelinde yapılan 5'inci huzur operasyonunda 29 organizatörün 3 bin 12 kaçak göçmenin yakalandığını duyurdu.

Peki, bu operasyonlarla bir neticeye ulaşılabilir mi? 

Batılı ülkelerde bu BOP işgali cesareti, bizde de bu ekonomik bağımlılık sürdükçe polisiye tedbirler asla sağlıklı bir netice vermeyecektir. Bin yakalayıp gönderirsin, milyonlarcası gelmeye devam eder. 

Ekonomik olarak bağımlı olduğumuz ABD, aldığı yeni bir kararla Suriye'deki YPG'ye yaptırım muafiyeti getirdi. ABD Hazine Bakanlığı, tarım, inşaat ve finans sektörleri dahil 12 alanda Suriye'nin kuzeyine yönelik ticari faaliyetleri onayladı. Öte yandan Beşar Esad hükümetiyle ve ABD'nin yaptırım listesindeki kesimlerle faaliyetlere izin verilmediği vurgulandı. Son kararla bölgeden petrol ve yakıt satın alınmasının da önü açıldı.

Yani ABD, Esad yönetimine hangi yaptırımları uyguluyorsa, Türkiye'nin kontrolündeki bölgelere de aynı yaptırımları uyguluyor. Sen ne yaparsan yap Türkiye ile Suriye'yi aynı kefeye koyuyor. Siyasilerimiz buradan ders çıkartıp, "Bana düşmanca davrananın düşmanı dostumdur" duruşu ortaya koyması ve Esad yönetimiyle masaya oturması gerekirken, hala yanlışta ısrar ediyorlar.

Bizi düşman ülkeler listesine alan stratejik müttefikimiz(!) ABD, bununla da kalmayıp, Türkiye aleyhinde Yunanistan'la savunma işbirliği anlaşması imzalıyor.

Önceki gün Yunanistan parlamentosu tarafından onaylanan ABD-Yunanistan Karşılıklı Savunma İşbirliği Anlaşması'na (MDCA) göre ABD'nin Yunanistan'ın orta ve kuzey bölgelerinde 2 askeri üs, Girit Adası'nda 1 askeri deniz üssü dahil olmak üzere 4 askeri üs kurarak varlığının artırmasına izin verildi.

Türkiye'nin ekonomik bağımlılığı etrafımızdaki tehdit çemberini daha da daraltıyor, dosta endişe, düşmana cesaret veriyor. Bu açıdan da, yani ulusal güvenlik ve caydırıcılık açısından da bakıldığında gerçek gündem acilen ekonomi olmalı.

Bu manada, sizleri Bağımsız Türkiye Partisi'nin (BTP) bugün başlayacak olan "Mevzu Ekonomi" toplantıları serisini yakından takip etmeye davet ediyorum.

Bu toplantı serisiyle ilgili BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş, sosyal medya hesabından şu mesajı paylaştı: "Manşetleri hazırlayın. 'Mevzu Ekonomi' diyoruz. Biraz da gerçek gündemi konuşalım. 14 Mayıs Cumartesi İstanbul; 22 Mayıs Pazar Ankara; 6 Haziran Pazartesi Trabzon; 12 Haziran Pazar Konya; 19 Haziran Pazar Bursa; 26 Haziran Pazar Gaziantep; 3 Temmuz Pazar İzmir."