logo
22 HAZİRAN 2025

Emperyalizmin pilavlık kuşları olmamak için

03.06.2012 00:00:00
Edebî metinler, romanlar, hikâyeler, şiirler genellikle evrensel nitelikli sembolik bir dile sahiptirler. Ben edebî metin okurken onların kendi bağlamlarındaki içeriklerinden öte, bana çağrıştırdıkları genel ve evrensel mesajları yakalamaya çalışırım. Has edebiyatın evrensel insan gerçeğini ifade etmedeki gücü önemsenmeli. Bu bağlamda Cumhuriyet dönemi Türk hikâyecilerinden Sait Faik Abasıyanık'ın "Son Kuşlar" adlı hikâyesinin içinde geçen bir olay, bakın bana ne gibi çağrışım alanlarının doğmasına sebep oldu. Önce kısaca hikâyeden ilgili bölümü özetle aktaralım; sonra milletimizin içinde bulunduğu hazin durumla bu hikâye arasındaki benzerliğe değinelim.
Yazar, bir sonbahar mevsimi İstanbul'da bir adadadır. Tabiatın cıvıl cıcıl, renkli, güzel, çekici özelliğini gittikçe kaybettiğini, kuruduğunu, ıssızlaştığını, yozlaştığını anlatır. Bu bağlamda eskiden cıvıl cıvıl öterek adayı şenlendiren, öbek öbek bir ağaçtan ötekine konan kuşların ortalıkta görünmez oluşlarına hayıflanır. Bunun sebebi, kuşların avlanarak yok edilmesidir.
Kuşları avlayarak yok edenlerin başında Galata'da yazıhanesi olan zahire tüccarı Konstantin adında bir heriftir. Sait Faik, aynen şöyle diyor: "Konstantin isminde bir herifti." Yazar, bu herifi şöyle tasvir eder: "Kalın tüylü bilekleri, geniş göğsü, delikleri kapanıp açılan üstü kara benekli bir burnu, deriyi yırtmış da fırlamış gibi saçları, kısa kısa bir yürümesi, kalın kalın gülmesi…" olan birisidir.
Bu adam, çocukları toplar, "ellerine birbirine yapışmış pislik renginde acayip çomaklar verir. Birisinin elinde çığırtkan kafesi vardır. Yani çok öten bir kuş kafes içindedir. Bu kafesi ufak bir ağacın altına bırakırlar, ağacın her dalına ökseleri bağlarlar. Hür kuşlar, kafesteki çığırtkan kuşun feryadına, dostluk, arkadaşlık, yalnızlık sesine doğru bir küme gelirler. Çayırlıkta bir başka ağacın gölgesinde bir müddet bekleşirler. Sonra kuşların üşüştüğü ağaca doğru yavaş yavaş yürürler. Ökselerden kurtulmuş dört beş kuş bir başka ökseye doğru uçup giderken birer damlacık etleriyle birer tabiat harikası olan kuşları toplarlar hemen oracıkta boğarlardı. Ve hemen canlı canlı yolarlardı.
Konstantin, o kuşların bir damlacık etlerinden yapacağı pilavın hazzıyla pırıl pırıl yanan krom dişleriyle nasıl koparırdı kuşun imiğini, bir görseydiniz…
Konstantin efendi, kuşların çok uzaktan geçtiklerini görebilirdi. Gözlerini kısardı. Esmer lekelerin (kuşların) Adalar istikametinde gittiklerini görür, etrafına bakar, bir tanıdık görecek olursa gözünü kırpar, gökyüzüne bir işaret çakar:
-Bizim pilavlıklar geldi, derdi.
Kuşlar pek yakından geçmişse, seslerini taklit ederek kalın dudaklarıyla dişlerinin arasından onlara seslenirdi. Kuşların çoğunca aldandıklarına, bu sesi duyarak, dost sesi sanıp vapur etrafında bir dönüp uzaklaştıklarına şahit olmuşumdur.
Konstantin, en çığırtkan kafes kuşunu nereden bulursa bulur, mahalle çocuklarını çağırtır, bin tanesi iki yüzeli gram et vermeyen sakaları, isketeleri, floryaları aralarına karışmış serçeleri gökyüzünden birer birer toplardı.
Sonbahar kocayemişleri, beyaz esmer bulutları, yakmayan güneşi, durgun maviliği, bol yeşili ile kuşlarla beraber olunca insana sulh, şiir, şair, edebiyat, resim, musiki, mesut insanlarla dolu anlaşmış, sevişmiş, açsız, hırssız bir dünya düşündürüyor. Her memlekette kıra çıkan her insan, kuş sesleriyle böyle düşünecektir. Konstantin Efendi mani oluyor. Zaten kuşlar da gelmiyor artık. Belki birkaç seneye kadar nesilleri de tükenecek. Her memlekette kaç tane Konstantin Efendi var kim bilir? "
Şimdi bu hikâyeyi bize, günümüz Türkiye'sinin hâline uyarlayalım. Arada bir benzerlik kuralım ve sembolik olarak şu karşılıkları üretelim.
Ada eskiden bol miktardaki kuşla cıvıl cıvıldı, neşeliydi, güzeldi. Ülkemiz de eskiden özgür kuşlara benzeyen Müslüman Türk milletimizin cıvıl cıvıl varlığıyla güzeldi. Son zamanlarda ise bu neşe, canlılık, güzellik ortadan çekilmeye başladı. Çünkü millî varlığımız yok ediliyor. Hikâyedeki kuş avcısı Konstantin yerine Amerika'yı ve Avrupa Birliğini koyalım. Bu ikisinin toplamı Batı emperyalizmidir. Batı emperyalizmi cıvıl cıvıl olan Türk milleti kuşlarını hikâyedeki gibi avlayarak yok ediyor. Bu da şöyle oluyor:
Hikâyede Konstantin, kuşları avlamak için araç olarak çocukları ve kafeste tuttuğu çığırtkan kuşları kullanıyordu. Batı emperyalizmi de Türk milletini avlamak için içimizden yetiştirdiği liberal faşist, Kürtçü, Ermenici, Komünist, ılımlı İslamcı, radikal İslamcı gibi çığırtkan kuşları ve çocukları dolar, euro, makam, mevki, ödül, şöhret gibi kavramlardan oluşan bir menfaat kafesi içinde tutuyor, onlara emperyalizmin propagandasını yaptırarak milleti etrafına topluyor ve kendi milletinin evlatlarını düşmana av yapıyor.
Hikâyede ilginç bir şekilde şu cümle geçer: "Hür kuşlar, kafesteki çığırtkan kuşun feryadına, dostluk, arkadaşlık, yalnızlık sesine doğru bir küme gelirler." Bugün de aynı şekilde hür kuşlar olan Müslüman Türk milletimiz, kişisel menfaat kafesi içine hapsedilmiş ve oradan öttürülen emperyalizm çığırtkanı kuşların liberalizm, demokrasi, insan hakları, kültürel haklar, küreselcilik, evrenselcilik, çağdaşlık gibi sesleri etrafında toplatılır.
Konstantin, kuşları avlamak için yapışkan, kuyruğunu kaptırınca kurtulunamayan pis ökseleri tuzak olarak kullanıyordu. Emperyalist Batı da Türk milletini avlamak için pis ve yapışkan olan sapık ideolojileri, felsefeleri, fuhşu, uyuşturucuyu, içkiyi, uyutucu filmleri, romanları, eğlence ve tüketimi, sıcak para, Avrupa Birliği'ne üye olma vaadini, zengin olma, modern yaşama arzusu gibi pis, yapışkan modern ökseleri tuzak olarak kullanıyor. Milletimizin evlatları bunlara paçayı kaptırınca kurtaramıyor ve kolayca avlanıyorlar.
Hikâyede Konstantin, "kalın tüylü bilekleri, geniş göğsü, delikleri kapanıp açılan üstü kara benekli bir burnu, deriyi yırtmış da fırlamış gibi saçları, kısa kısa bir yürümesi, kalın kalın gülmesi…" olan birisi olarak tasvir ediliyor. Bu özelliklere bugün çirkin Amerika ve Avrupa Birliği emperyalistleri tamamen uyuyor.
Hikâyede "Konstantin, o kuşların bir damlacık etlerinden yapacağı pilavın hazzıyla pırıl pırıl yanan krom dişleriyle nasıl koparırdı kuşun imiğini, bir görseydiniz.." diye geçer. Günümüzde de Amerika ve Avrupa, Müslümanların bir damlacık etlerini, imiğini pilav yapıp yeme şehvetiyle koparmaktadır. Batı emperyalizminin İslam dünyasını işgali, tam da böyle anlatılabilir.
Hikâyede "Konstantin efendi onların yani kuşların çok uzaktan geçtiklerini görebilirdi. Gözlerini kısardı. Bir tanıdık görecek olursa gözünü kırpar, gökyüzüne bir işaret çakar:
-Bizim pilavlıklar geldi, derdi." ifadeleri geçer.
Bugün de emperyalist Batı, aynı tavır içindedir. İçimizden çıkarıp yetiştirdiği, menfaatlerle satın alınmış karanlık aydınlar ve siyasetçiler kanalıyla avladığı milletimize, hele "bizi ne olur Avrupa Birliği'ne alın" yalvarmalarıyla kapılarına gittiğimizde, ya da Amerika'ya bir şeyler dilenmeye gittiğimizde "bizim pilavlıklar geldi" diye kısık gözlerle sinsi sinsi bakmakta ve beklemektedirler.
Sait Faik, hikâyesinde diyor ki: "Vaktiyle bu Ada'ya bu zamanda kuşlar uğrardı. Cuvıl cıvıl öterlerdi. Küme küme bir ağaçtan ötekine konarlardı."
Bir zaman gelecek biz de diyeceğiz ki: "Bu coğrafyada Müslümanlar, Türkler cıvıl cıvıl öterlerdi, mutlu ferah yaşarlardı. Ama Amerika'sıyla, Avrupa Birliği'yle emperyalist Batı geldi hepsini avladı, buraları çorak bıraktı." Bu sözü söylememenin yolu, bugünden geçiyor. Milletimizin kendi vatanımızda cıvıl cıvıl öten mutlu millî varlığının devamını istiyorsak emperyalizme karşı toptan kararlı bir direnişi hemen başlatmamız lazım.
Hikâyede geçen şu ifadeleri dikkatle okuyup millî uyanışımızın işaret fişeği haline getirelim: "Konstantin, kuşlar pek yakından geçmişse, seslerini taklit ederek kalın dudaklarıyla dişlerinin arasından onlara seslenirdi. Kuşların çoğunca aldandıklarına, bu sesi duyarak, dost sesi sanıp vapur etrafında bir dönüp uzaklaştıklarına şahit olmuşumdur."
Bugün de başta Amerika olmak üzere bütün Batı dünyası, aynı tavır ve yaklaşım içindedir. Türk milleti Batıya yaklaşınca emperyalist Batı, bizim seslerimizi taklit ederek yani bize yakın durarak, yumuşak konuşarak hoşumuza gidecek laflar söyleyerek kalın dudaklarıyla dişlerinin arasından bize seslenmektedir. Biz de hikâyedeki kuşlar gibi çoğunlukla aldanıp o sesleri dost sesi zannederek pilavlık av oluyoruz.
Pilavlık kuş olma zilletine isyan eden bütün Türklerin Amerika eşkiyalığına ve Avrupa Birliği şirretliğine ve şımarıklığına karşı istiklâlci, millî, soylu, şerefli bir tavır alması lazım. İki tercih arasındayız: Ya Haçlı-Siyon emperyalizmine pilavlık kuş olacağız, ya da vatanımızda haysiyetlice, şereflice, özgürce yaşayan bir millet olarak var olacağız. 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
 
Prof. Dr. Nurullah Çetin / diğer yazıları
Molla Zübeyde Hanım’ın vasiyeti
Hangimizin böyle bir vasiyetnamesi vardır?
YKS'de ikinci gün
Alan Yeterlilik Testleri oturumu başladı
İran füzeleri İsrail'i vurdu
Demir Kubbe delik deşik oldu
'ABD saldırısının kalıcı sonuçları olacak'
İran Dışişleri Bakanı Erakçi'den mesaj
4 ülkeden ABD'ye tepki
'Geri dönüşü olmayan bir kriz'
4 ülkeden ABD'ye tepki
'Geri dönüşü olmayan bir kriz'
Mazot 55 TL’ye dayandı
Çiftçinin borcu 1 trilyon lirayı aştı
'Orman kanunları...'
İran'dan dikkat çekici açıklama
Vurdu ve yine tehdit etti
Trump: İran barış yapmak zorunda
Katilden hamisine teşekkür!
'Trump ve ben sık sık güç yoluyla barış deriz'
Katil İsrail'de alarm
Misillemeye karşı olağanüstü hal ilan edildi
Dünya alarmda
İran saldırıları teyit etti
'Fordo'da nükleer sızıntı yok'
İran'dan ABD saldırısı sonrası açıklama
ABD saldırısına İsrail de katıldı
B-2 bombardıman uçakları kullanıldı
ABD İran'a saldırdı
Trump: Üç nükleer tesisi vurduk
Molla Zübeyde Hanım’ın vasiyeti
Hangimizin böyle bir vasiyetnamesi vardır?
YKS'de ikinci gün
Alan Yeterlilik Testleri oturumu başladı
123456789101112131415
Molla Zübeyde Hanım’ın vasiyeti
Hangimizin böyle bir vasiyetnamesi vardır?
YKS'de ikinci gün
Alan Yeterlilik Testleri oturumu başladı
İran füzeleri İsrail'i vurdu
Demir Kubbe delik deşik oldu
'ABD saldırısının kalıcı sonuçları olacak'
İran Dışişleri Bakanı Erakçi'den mesaj
4 ülkeden ABD'ye tepki
'Geri dönüşü olmayan bir kriz'
4 ülkeden ABD'ye tepki
'Geri dönüşü olmayan bir kriz'
Mazot 55 TL’ye dayandı
Çiftçinin borcu 1 trilyon lirayı aştı
'Orman kanunları...'
İran'dan dikkat çekici açıklama
Vurdu ve yine tehdit etti
Trump: İran barış yapmak zorunda
Katilden hamisine teşekkür!
'Trump ve ben sık sık güç yoluyla barış deriz'
Katil İsrail'de alarm
Misillemeye karşı olağanüstü hal ilan edildi
Dünya alarmda
İran saldırıları teyit etti
'Fordo'da nükleer sızıntı yok'
İran'dan ABD saldırısı sonrası açıklama
ABD saldırısına İsrail de katıldı
B-2 bombardıman uçakları kullanıldı
ABD İran'a saldırdı
Trump: Üç nükleer tesisi vurduk
Molla Zübeyde Hanım’ın vasiyeti
Hangimizin böyle bir vasiyetnamesi vardır?
YKS'de ikinci gün
Alan Yeterlilik Testleri oturumu başladı
logo

Beşyol Mah. 502. Sok. No: 6/1
Küçükçekmece / İstanbul

Telefon: (212) 624 09 99
E-posta: internet@yenimesaj.com.tr gundogdu@yenimesaj.com.tr


WhatsApp iletişim: (542) 289 52 85


Tüm hakları Yeni Mesaj adına saklıdır: ©1996-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir. Yeni Mesaj Gazetesi'nde yer alan köşe yazıları sebebi ile ortaya çıkabilecek herhangi bir hukuksal, ekonomik, etik sorumluluk ilgili köşe yazarına ait olup Yeni Mesaj Gazetesi herhangi bir yükümlülük kabul etmez. Sözleşmesiz yazar, muhabir ve temsilcilere telif ödemesi yapılmaz.