logo
29 MART 2024

Emperyalizmin uşakları Atatürk'ü sevmez

Atatürk Vatandır Sempozyumu'nda konuşan yazar Dr. Abdullah Terzi, "Kendisini İslamcı ve batıcı diye tanımlayan iki zıt kutup neden Mustafa Kemal Atatürk'e aynı anda karşı? Sebep tek! Atatürk emperyalizme karşıdır. Oysa ki İslamcı ve batıcı mandacılar, emperyalizme uşaklığı dünya ve ahiret mutluluğunun yolu bilmekteler" dedi
07.09.2017 00:00:00
Trabzon'da gerçekleştirilen tarihi Atatürk Vatandır Sempozyumu'nda bir tebliğ sunan yazar Dr. Abdullah Terzi sözlerine Prof. Dr. Haydar Baş'ın şu çarpıcı ifadeleriyle başladı:  "Atatürk vatandır, Atatürk bayraktır, Atatürk devlettir, Atatürk millettir, Atatürk medeniyettir, Atatürk ülkenin siyasetidir, Atatürk milletin inancıdır."
Terzi, konuşmasına şöyle devam etti: Misak-ı Milli hudutlarında bir toprak parçasını vatan bellemek, korumak, kollamak, hem askeri hem de siyasi-politik hamleleri, hem de ekonomik açılımları gerekli kılıyordu.
Önümüzde iki tane harita var. Biri Sevr haritası: Anadolu doğusu, güneydoğusu, batısı, güneyi ve İstanbul'u ile işgal altında? Bunu kabul eden bir İstanbul Hükümeti var? Osmanlı'nın çöküşü ile ortaya çıkan bir harita?
İkincisi Lozan'da çizilen harita: Bugünkü hudutlarla beliren, tapusu alınmış bir vatanın haritası?
Sevr ile önümüze konan Şark Projesi, M. Kemal Atatürk sayesinde Lozan'la yırtılıp atılmıştır. Ancak bugün Sevr'in devamı Büyük Ortadoğu Projesi ile tekrar gündem edilmektedir.
Atatürk şöyle diyor: "Bu (Lozan) antlaşma, Türk Milletine karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr antlaşması ile tamamlandığı sanılmış, büyük bir suikastın sonuçsuz kaldığını bildiren bir belgedir." (Nutuk).
20 Kasım 1922'de başlayan Lozan Barış Antlaşmasının önsözünde, "Devletlerin bağımsızlık ve egemenliğine saygı gösterilmesi ilkesi üzerinde şekillendirilmiş" ifadesi vardır.
Lozan'da, İsmet Paşa, "Bütün medeni milletler gibi hürriyet ve istiklâl istiyoruz" demiştir.
M. Kemal Atatürk, "Geldikleri gibi giderler" demiş ve 6 Ekim 1923'te İtilaf Devletleri İstanbul'dan çekilmek zorunda kalmıştır.
Şimdilerde fesli cüppeliler, işgale gelenler dost belleyip, 94 yıl önce haçlıları denize döken adamın Müslüman olmadığını iddia ediyorlar. Onlara göre haçlılardan vatanı kurtarmak küfürdür.
Güçlü ordu şart!
Mustafa Kemal, kurtuluşun ve uluslararası saygınlığın, göstermelik barış görüşmelerinden, siyasi ödünlerden değil, savaş meydanlarından geçtiğini biliyordu.
"Ülkemizdeki düşmanı silah gücüyle çıkarmadıkça, ulusal gücümüzün buna yeterli olduğunu eylemsel olarak göstermedikçe, siyasi alanda umuda kapılmanın yeri yoktur. Güçten ve yetenekten yoksun olanlara değer verilmez." (Nutuk)
Amacı, savaşı bir tek darbeyle bitirmekti. Bu gerçekleştirilmesi kolay olmayan riskli bir amaçtı. Bu zorlu iş, başkomutan olarak ancak onun yapabileceği bir işti. Çünkü o cesur bir komutandı.
Bizzat kendisi şöyle diyor:
"Türk ata yurduna ve Türk'ün bağımsızlığına tecavüz edenler kimler olursa olsun, onlara bütün milletçe silahla karşı çıkmak ve onlarla mücadele eylemek gerekiyordu." (15 Ekim 1927).
Burada silahlı gücün yani ordunun önemi öne çıkıyor. Bir milletin ve devletin olmazsa olmazı göz nuru gibi kollayıp kollayacağı ordusudur.
Bugün Ergenekon ve Balyoz süreçleri ile yıpratılıp dağıtılan, 15 Temmuz darbe süreciyle tu kaka ilan edilen ordumuzun hali ortada? Generallerinin neredeyse yarısı vatan haini ilan edilen, önemli ölçüde askeri tasfiye edilen bir ordu?
Caydırıcı olmak için, düşmanı korkutmak ve ürkütmek için hem manen hem maddeten güçlü olmak zorundasınız. Güçlü ordu, güçlü devlet ve güçlü millet olmanın anahtarıdır. Bu nedenle Atatürk, "Ordumuz Türk topraklarının ve Türkiye idealini tahakkuk ettirmek için sarf ettiğimiz çalışmaların yenilmesi imkânsız teminatıdır" diyor.
Resûlullah (s.a.v), "Vatan sevgisi imandandır" buyurmaktadır. Atatürk'te vatan sevgisi ve bağlılığın bu derece yükselten, O'nun kalbinde taşıdığı yüce imani değerler ve Allah sevgisiydi, Peygamber sevgisiydi.
'Bir sabah ezanı oku da dinleyelim'
Futbol Federasyonu eski başkanı Mustafa Kemal Ulusu, Atatürk'ün yanında 12 yıl kalan ve Çankaya kütüphanecisi babası Naci Ulusu'dan şunları aktarıyor:
"Bir gün Dolmabahçe Sarayında bir yaz gecesi yapılan düğün bitiminde herkes çekildikten sonra, boğaz kenarında sabah namazı vaktinde manevi kızı Nebile'yi çağırarak, 'Gel kızım bir sabah ezanı oku da dinleyelim' demiş. Ezan okunurken Atatürk'ün gözlerinden akan sicim gibi yaşları hayatım boyunca unutmam." (M.K. Ulusu, Atatürk'ün Yanı başında, s.190).
Atatürk'ün kütüphanecisi Naci Ulusu, "Atatürk bazı kereler çalışırken okuduğu tefsirlerin çok tesirinde kalırdı ve de 'Ey büyük Allah'ım! Kur'an'a inanmayan kâfirdir, bize nasıl yol gösteriyor? Bunları tüm dünyaya okutmalıyız' diye de söylenirdi. Sonrada o an yanındaki bizlere 'Okurken ruhum coşuyor size de oluyor mu?' diye sorardı. Ama o anlarda gözleri hafifçe dolar ve kızarırdı" (Ulusu, a.g.e., s.185) diye yazıyor.
Safiye Ayla anlatıyor: "Annesi Zübeyde Hanım da ablası Makbule Hanım da çok dindar insanlardı. Namazı kılarlardı. Tam dindar bir aile ortamında yetişti. Atatürk de dindar bir insandı. Çok beğendiği Hafız Yaşar vardı. O Kur'an okurken gözlerinden yaşlar dökülürdü. Hatta bütün hocaları toplayıp ayetleri okuyup izah ederek incelemeler yapardı. Bana, 'Allah'ın sana verdiği lutfu unutma ve bununla şımarma, mütevazı ol, daima Allah'a şükret' derdi. Kendisine, 'Paşam şunu yaptın, bunu yaptın' diyenlere !Bana Allah yardım etti, ben talihli bir insanım' derdi." (Rönesans Dergisi, Şubat, 1991, s.20).
İslam'dan uzaklaşanlar düşmanlarına tutsak olurlar
Mustafa Kemal Atatürk diyor ki: "İslam toplumuna dahil olan birtakım kavimler, İslam oldukları halde çökmeye, yokluk ve gerilemeye maruz kaldılar. Geçmişlerinin yanlış veya bâtıl alışkanlık ve inançlarıyla İslamiyet'i karıştırdıkları ve bu suretle gerçek İslamiyet'ten uzaklaştıkları için kendilerini düşmanlarının esiri yaptılar."
Emperyalizme, zulme karşı çıkış varsa, gerçek İslam vardır.
Hiç düşündünüz mü? Kendisini İslamcı ve batıcı diye tanımlayan iki zıt kutup neden Mustafa Kemal Atatürk'e aynı anda karşı? Neden Atatürk'e ikisi de aynı kararlılıkla ve ortaklaşa cephe almaktalar? Sebep tek!
Atatürk emperyalizme, sömürgeciliğe karşıdır. Karşı olmakla kalmamış, emperyalist akımın tüm namussuz salvolarını yerle bir etmiştir. Oysa ki İslamcı ve batıcı mandacılar, emperyalizme uşaklığı dünya ve ahiret mutluluğunun yolu bilmekteler.
Fransız gazeteci Maurice Pernot, 29 Ekim 1923'te Atatürk ile yaptığı röportajın bir bölümünde soruyor: "Şu halde yeni Türkiye'nin siyasetinde dine aykırı hiçbir temayül ve mahiyet olmayacak demek?"
Bu soruya Atatürk şu yanıtı veriyor: "Siyasetimizi dine aykırı olmak şöyle dursun, din bakımından eksik bile hissediyoruz. Türk milleti daha dindar olmalıdır. Yani bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır, demek istiyorum. Dinime bizzat hakikatte nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum. Bilime aykırı, ilerlemeye engel hiçbir şey içermiyor. Oysa Türkiye'ye bağımsızlığını veren bu Asya milletinin içinde daha karışık, sun'i, bâtıl inançlardan ibaret bir din daha vardır. Fakat bu cahiller, bu acizler, sırası gelince aydınlanacaklardır. Eğer onlar ışığa yaklaşmazlarsa kendilerini mağdur ve mahkûm etmiş demektir. Onları kurtaracağız."
Atatürk, "Türk Kur'an'ın arkasından koşuyor fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde ne var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım, arkasından koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın" diyor. TBMM kararıyla hazırlanan Kur'an'ın Türkçe meal ve tefsiri, bu konuda en ciddi hamleyi oluşturmuştur. "Kur'an'ın tercüme edilmesini emrettim. Bu da ilk defa Türkçe'ye tercüme ediliyor" diyor. (Nutuk).
"Milletimiz din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz." (Nutuk-22 Ocak 1923).
M. Akif Ersoy, Safahat adlı eserinde;
"Nebi'ye atf ile binlerce herze uydurdun
Yıktın da Din-i Mübin'i yeni bir din kurdun" diyerek uydurulan dine temas ediyor ve çareyi;
"Doğrudan doğruya Kur'an'dan alarak ilhamı
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam'ı" olarak gösteriyor.
Kur'an'ın anlaşılması en büyük amacıydı
Kur'an'ın Türkçe'ye çevrilmesi hareketinin bir milli mesele ve devlet politikası haline getirilmesi, TBMM'nin kararı ile olmuştur. Bu karara dayanarak Diyanet İşleri Reisliği Elmalılı M. Hamdi Yazır'ı görevlendirmiştir. Atatürk M. Hamdi Yazır'ın kaleme aldığı bu dokuz ciltlik tefsirde bazı ilkelere uyulmasını emretmiştir. Tefsir sünnet ehlinin inancının ilkelerine uyumlu ve amelde Hanefi mezhebinin bakış açısına uygun olacaktı.
Atatürk, camilerde, halka Kur'an ayetlerinin Türkçe açıklaması işleminin yapılmasını önermiştir. Camilerde Kur'an okuyan hafızlara şu önerilerde bulunmuştur: "Bu mübarek Ramazan ayı vesilesiyle, camilerde yaptığımız mukabelelerin son sahifelerini Türkçe olarak cemaate izah ediniz. Halkın dinlediği Kur'an bölümlerinin manasını anlamasında çok fayda vardır. Herkes okunan Kur'an ayetlerinin manasını anlar, dinine daha çok bağlanır."
Atatürk, Kur'an'daki hükümlerin çağın ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yorumlanmasını istemiştir: "20. Yüzyılda yaşadığını algılamış, Kur'an'ın hükümlerini zamanında uygulayacak din adamlarına gereksinim var" demiştir.
Kur'an tefsiri ve meali için 7 şart ileri sürmüştür. Kur'an'ı tanımayan, bilmeyen ve ona inanmayan bu şartları öne süremez. Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, "Görüyor musunuz? Böyle bir adamı (M. Kemal Atatürk'ü) nasıl tanıtıyorlar? Ben Kur'an tercümesi yapmış biri olarak söylüyorum. Hiç kimse, Atatürk'ün Elmalı H. Yazır'a yaptırdığı tefsiri aşamadı. Biz, bugün bir tefsir yaptırmaya kalkışsak, Atatürk'ün şartlarını koşardık" diyor.
Elmalılı Tefsiri, akademik tarafı, ilmi tarafı bir yana bırakılırsa, Atatürk'ün eseridir. Atatürk olmasaydı, o tefsir olamayacaktı. Bu tefsirin telif ve basım harcamalarını bizzat kendi parasıyla karşılamıştır. O da Atatürk'ün tarihin kulağına, "Ben bu işe gönlümle de katılıyorum" anlamındaki fısıldayışıdır.
Rahmetli Y. Nuri Öztürk Hoca şöyle demişti: "Bu tefsir ortada ve biz soruyoruz: Atatürk dine, İslam'a nasıl bakıyordu? Cevap tektir ve şudur: Elmalılı tefsiri nasıl bakıyorsa öyle bakıyordu. Atatürk'ün, yıktığı hurafenin yerine neyi koymak istediğini hala soracak mıyız? Yıktığı hurafenin yerine Elmalılı Tefsirini koymuştur, Atatürk!"
Arkasından da yine Atatürk'ün bizzat takibi ve yönlendirmesi ile ve TBMM kararı ile, İmam Buhari'nin Peygamber hadislerinden oluşan ünlü eseri "Buhari Tercüme ve Şerhi" 12 cilt halinde dilimize kazandırılmıştır. Bu kez devrin büyük hadis bilginleri olan Ahmet Naim ve Kamil Miras Efendiler devrededir. Yani bunun arkasında da büyük Atatürk vardır.
Mekke'de toplanacak İslam Kongresi'nde Türkiye'yi temsil edecek Milletvekili Edip Servet Tör'e, Atatürk şunları söylemiştir: "Mekke'ye gidip beni temsil edeceksin. Türk'sün ve Müslümansın. Türklük, Müslümanlığın öncüsü ve kılavuzudur." (Falih Rıfkı Atay, Mustafa Kemal'in Mütareke Defteri, s.85).
"Memleketimin bağımsızlığını? Dünyada her sevgiden üstün tutarım. Memleketimi kurtarmak gerekirse canımı da yoluna vermek, dini ve ırki gayemdir." (Enver Belmen Şapolyo, Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi, s.336-337).
Dinî konuları çok iyi biliyordu
Atatürk'ü dinle ve dindarlıkla bağdaştırmak istemeyenlerin sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Özellikle hem dindar geçinen kesimden hem de kör bir laiklik tanımının peşinden gidenler, Atatürk'ün dinle alakası olmayan bir kişi olduğunu ve kurduğu laik devletle de bunu perçinlemek istediğini vurgularlar.
Muharrem Bayraktar diyor ki: "Bu önemli soruyu rahmetli Attila İlhan'a sordum: Atatürk'ün dinle alakası yok muydu? Dinden, diyanetten uzak mıydı? Attila İlhan bu soruma şöyle cevap verdi: Mustafa Kemal Paşa'nın bütün metinlerinin yayınlanması lazım geliyordu, çok şükür onu bir yayınevi akıl etti.
Çünkü daha evvel yayınlananlar eksik. Kırpmışlar. Mustafa Kemal Paşa, CHP'yi kuracağız diye gitmiş dolaşmış bütün Anadolu'yu, gezdiği her yerde de bütün insanları çağırıyor. Bu insanlara ne isterseniz sorun, diyor. Şimdi o kadar enteresan ki, o metinleri okuduğumuz zaman şuna şaşırıyorsunuz; Mustafa Kemal Paşa'ya soruların büyük ekseriyeti ?halk inanmış olduğu için- dinle ilgili geliyor.
Sorular soruyorlar. Hayretler içinde gördüm ki, Mustafa Kemal Paşa dini konuları çok iyi biliyor. Hepsine gereğince cevabı veriyor, hepsini tatmin ediyor. Buna mukabil bunların önceden yayınlanmış olan kısımlarında o bölümler hep çıkarılmış! Yok!"
Attila İlhan'ın verdiği bilgilerden anlıyoruz ki, Atatürk, Anadolu'yu karış karış gezmiş, vatandaşla sohbet etmiş, her gittiği yerde vatandaş kendisine dini konularda sorular sormuş ve sorulan bütün dini konulara dini bilgilerin (fıkıh, tefsir, İslam tarihi vb.) gerektirdiği şekilde cevap vermiş. Yani vatandaşla dini sohbetler yapmış!
Balıkesir hutbesinin irad edildiği gün tam 70 sayfa konuşmuş Mustafa Kemal. Ama yayınlanan kısmı 7 sayfa! Kim işlemiş bu cinayeti. Cumhuriyet Halk Partisi! CHP yönetimi maalesef "yeni bir Türkiye ve yeni bir devlet anlayışı oluşturacağız" diyerek, Gazi'nin halkla yaptığı din sohbetlerini yok saymış. Atatürk'ü dinden soyutlamış.
Bugün CHP yönetiminin dini konularda yaptığı fahiş söylem ve bilgi hatalarının hiçbirini Mustafa Kemal'de göremeyiz. Attila İlhan'ın deyimiyle, "Çocuklarımıza yanlış bir Atatürk öğrettik" ve bu yanlışın acı faturasını Atatürk'e düşman bir zümrenin meydana gelmesiyle ödüyoruz.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın anlattığı gerçek Atatürk
Allah'tan bu yanlışı düzeltmek için tarihi bir misyon üstlenen, Atatürk'ün ve ailesinin dindar bir aile olduğunu, kendisinin dinle barışık bir hayat yaşadığını yılmadan usanmadan anlatan Prof. Dr. Haydar Baş gibi doğru insanlar var.
Bakın Prof. Dr. Haydar Baş ne diyor: "Unutulmamalıdır ki, günümüze kadar tanıtılan Atatürk, milletin inancından uzak bir liderdi. Rahmetli Attila İlhan'ın ifadesiyle, bugün tanıtılan Atatürk gerçek Ata değildir, İnönü'nün Atatürk'üdür.
Neden dindar Atatürk bazı çevreleri ürkütüyor?
Bir düşününüz; Türk Milleti Müslüman, onu kurtaran lider dinsiz; Türk milleti Allah'ı peygamberi Muhammed Mustafa'yı biliyor ve seviyor, Atatürk bunları tanımıyor. Böyle dinden uzak bir liderin, canı ile vatan savunması yapmasına imkân var mıdır?
Kendisine küçücük bir hediye getirene teşekkür etmeyi nezaketten sayanlar, koskoca bir vatanı, bayrağı, bağımsızlığı armağan edene neden dinsiz yaftasını revâ görmekteler?"
Prof. Dr. Haydar Baş ne diyor, biz ne yapıyoruz?
Bizler dindar Atatürk'ten kaçanların siyasette sığındıkları en büyük liman olan, "dindar millet dinsiz devlete karşı" söylemlerini bozduk. Cumhuriyet tarihinin en büyük yalanını ifşa ettik. Atatürk dindarsa ve milleti ile buluşursa, din bezirganlığı yaparak siyasette tutunanlar neyle milleti kandıracaklar?
Zira Türk Milletinin Ata'sı, İslam esası olarak namaz kılmaya, oruç tutmaya, zekâta, hacca, humusa, cihada, emribi'l-maruf ani'l-münkere, Allah için sevmeye ve Allah için buğzetmeye inanıyordu. Yine Türk Milletinin Ata'sı, Allah'ın eşi ve benzeri olmadığına, Allah'ın peygamberlerine, ölüme ve dirilmeye, Allah'ın adil olduğuna ve İmam Ali Efendimizin hilafetine iman etmişti. Yoksa Atatürk'e dinsiz denmesinin bir nedeni de İmam Ali Efendimize olan sevgisinden midir?
Kısaca biz Türk Milleti adına çok büyük bir vazife icra ettiğimize eminiz. Dindar Türk milleti, dindar lideri ile tanıştırıldı.
OKAN EGESEL
Oy sayımı iftar saatine denk geliyor
YSK 'iftar' konusunda karar verdi
'İBB adayını çek' teklifine yanıt verdi
AKP'ye 3 şartını açıkladı
AKP'den bir seçim klasiği
Seçime 3 gün kala gaz bulundu!
İSO'dan tarihi uyarı
'Eğitimli gençlerimizi avlamak için...'
'AJet ile anlaşmamız yok'
THY'den çok garip Ajet kararı!
Almanya'nın öteki yüzü
Avrupa'nın ilk siyonist ülkesi Almanya!
CHP adayı istifa edip AKP'ye katıldı
'Erdoğan'ın emrinde olacağız'
Rezalet ötesi
Yahudi askerler aşağılıkta da zirvede!
'Sandık, hepimizin namusuna emanettir'
Erdoğan son mitingini yaptı
'Gençler BTP’ye akın ediyor'
Zeytinburnu'nda BTP coşkusu
'Para sayma' soruşturmasında Muammer Keskin'in ifadesi
'Bağış karşılığı makbuz almadım'
Yargıtay Başkanı seçimi 31 Mart sonrasına kaldı
10. turda da sonuç çıkmadı
1 Nisan'da okullar tatil mi?
Milli Eğitim Bakanlığı açıkladı
Emekli maaşı için seçim sonrasını işaret etti
'Temmuz' ayında masaya yatıracağız'
Oy sayımı iftar saatine denk geliyor
YSK 'iftar' konusunda karar verdi
'İBB adayını çek' teklifine yanıt verdi
AKP'ye 3 şartını açıkladı
AKP'den bir seçim klasiği
Seçime 3 gün kala gaz bulundu!
İSO'dan tarihi uyarı
'Eğitimli gençlerimizi avlamak için...'
'AJet ile anlaşmamız yok'
THY'den çok garip Ajet kararı!
Almanya'nın öteki yüzü
Avrupa'nın ilk siyonist ülkesi Almanya!
CHP adayı istifa edip AKP'ye katıldı
'Erdoğan'ın emrinde olacağız'
Rezalet ötesi
Yahudi askerler aşağılıkta da zirvede!
'Sandık, hepimizin namusuna emanettir'
Erdoğan son mitingini yaptı
'Gençler BTP’ye akın ediyor'
Zeytinburnu'nda BTP coşkusu
'Para sayma' soruşturmasında Muammer Keskin'in ifadesi
'Bağış karşılığı makbuz almadım'
Yargıtay Başkanı seçimi 31 Mart sonrasına kaldı
10. turda da sonuç çıkmadı
1 Nisan'da okullar tatil mi?
Milli Eğitim Bakanlığı açıkladı
Emekli maaşı için seçim sonrasını işaret etti
'Temmuz' ayında masaya yatıracağız'

Yargıtay Başkanı seçimi 31 Mart sonrasına kaldı

Adaylardan Mehmet Akarca 120, Ömer Kerkez 138 oy alırken, 9 boş oy, 71 de geçersiz oy kullanıldı. Salt çoğunluğun sağlanamaması nedeniyle seçime 11. tur oylamayla devam edilecek.
28.03.2024 16:24:00
Anadolu Ajansı
Yargıtay Başkanı seçimi 31 Mart sonrasına kaldı
Yargıtay Başkanı seçimi 31 Mart sonrasına kaldı
Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca'nın 4 yıllık görev süresinin dolması nedeniyle yapılmaya başlanan başkanlık seçimlerinin onuncu turunda da hiçbir aday salt çoğunluğu sağlayamadı.

Mehmet Akarca, Yargıtay Başkanlığı görevine 24 Mart 2020'de seçilmiş, 4 yıllık görev süresi pazar günü itibarıyla dolmuştu.

Bu kapsamda Yüksek Mahkemenin 4 yıl boyunca görev yapacak yeni başkanını belirlemek için Yargıtay'da pazartesi günü sandık kuruldu ve Yargıtay üyeleri sandık başına gitti.

Seçimin ilk dokuz turunda hiçbir adayın, 348 Yargıtay üyesinin salt çoğunluğu olan en az 175 oyu alamaması üzerine bugün, Akarca ve Kerkez'in katıldığı onuncu tur oylama yapıldı.

Oylama sonucu Yargıtay Başkanı Akarca 120, 3. Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Kerkez ise 138 oy aldı. Seçime katılım 338 olarak kayıtlara geçerken, kullanılan oylardan 9'u boş, 71'i ise geçersiz sayıldı.

Sekizinci tur oylamada diğer aday Muhsin Şentürk 96 oy almış, 3 oy geçersiz sayılmış, boş oy ise kullanılmamıştı.

Seçime 1 Nisan Pazartesi günü 11. tur oylamayla devam edilecek. Bu turda Muhsin Şentürk de oylamaya katılabilecek.

Seçimlerde üye tam sayısının salt çoğunluğunun hazır bulunması gerekiyor.

Okullar 1 Nisan'da tatil olacak mı?

31 Mart Mahalli İdareler Genel Seçimleri dolayısıyla okullar 1 Nisan 2024 Pazartesi günü tatil edildi
28.03.2024 15:32:00 / Güncelleme: 28.03.2024 15:37:04
AA
Okullar 1 Nisan'da tatil olacak mı?
Okullar 1 Nisan'da tatil olacak mı?

Milli Eğitim Bakanlığınca (MEB), 31 Mart Mahalli İdareler Genel Seçimleri dolayısıyla okullar 1 Nisan 2024 Pazartesi günü tatil edildi.

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin imzasıyla illere gönderilen genelgede, eğitim kurumlarının, 31 Mart Pazar günü yapılacak Mahalli İdareler Genel Seçimleri'nde, seçmenin oy kullanmasına imkan verecek şekilde hazırlanacağı belirtildi.

Genelgede, seçimlerin ardından Bakanlığa bağlı eğitim kurumlarının, eğitim-öğretime hazır hale getirilmesi amacıyla 1 Nisan 2024 Pazartesi gününün tatil edildiği bildirildi.

Öte yandan 1 Nisan günü yönetici ve öğretmenler, aylık karşılığı ders, varsa ek ders, ders niteliğinde yönetim, hazırlık ve planlama görevlerini yapmış sayılacak. 

Marmara'da 'müsilaj' tehlikesi yeniden gündemde

Geçen yıl yaşanan müsilaj tehlikesiyle büyük bir mücadele gerçekleştirmek zorunda kalan Marmara Denizi, atıkların denize boşaltılması devam ettiği için bu yıl da ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkacak. Marmara şimdiden alarm vermeye başladı
28.03.2024 14:55:00 / Güncelleme: 28.03.2024 15:00:59
Ahmet Haydar Tarhanlı
Marmara'da 'müsilaj' tehlikesi yeniden gündemde
Marmara'da 'müsilaj' tehlikesi yeniden gündemde
Müsilaj, kapalı denizlerde zaman zaman ortaya çıkan bir salgıdır. Fitoplankton adı verilen mikro alglerin aşırı çoğalması sonucu ortaya çıkar. Bu mukoza benzeri yapı, suyun içindeki mikroorganizmalar için uygun bir beslenme habitatı oluşturur ve zararlı canlılar da bu salgının üzerinde toplanır.

Denizin üstünde gördüğümüz beyaz, köpük benzeri yapı aslında "buzdağının görünen kısmıdır". Denizin altında ise bu salgı bir tül gibi uzanır.

Marmara Denizi, geçen yıl su yüzeyini ve derinlerini saran müsilajla boğuştu. Müsilajın yoğunluğu arttı ve çevresel kaygılara neden oldu. Bu sene de müsilaj tehlikesiin Marmara'yı tehdit edeceği ifade ediliyor.

Müsilajın temel sebebi, atıkların denize boşaltılması. Bu sebep temelden çözülmedikçe müsilaj sorunu artarak devam edecek.

Deniz biyoloğu Mert Gökalp, "Marmara Denizi feryat ediyor. Bu, Marmara Denizi'nin foseptik çukuru olabileceğinin bir sinyali" uyarısını yapıyor.

Profesör Mustafa Sarı, Marmara Denizi'ne arıtmadan atık boşaltımının acilen durması gerektiğini vurguluyor.

Hidrobiyolog Levent Artüz ise bu durumun bir zincir ve sonuç olduğunu ifade ediyor.

Gelecekte ne bekliyor?

Müsilajın yakın ve uzak gelecekte Marmara Denizi'ni, deniz canlılarını ve çevresinde yaşayan insanları nasıl etkileyeceği henüz net değil.

Ancak çözüm için atık yönetimi, arıtma tesislerinin etkin kullanımı ve bilinçli tüketim önemlidir.

Balıkçı Kenan'dan İmamoğlu'na tepki: Arsamızı elimizden alıp işletmemizi mühürlemek istiyor

Türkiye Deniz Canlıları Müzesi Kurucusu Kenan Balcı, 'Gece geliyorlar, gündüz geliyorlar. Arsamızı elimizden alıp işletmemizi mühürlemek istiyorlar' dedi.
28.03.2024 12:53:00
İhlas Haber Ajansı
Balıkçı Kenan'dan İmamoğlu'na tepki: Arsamızı elimizden alıp işletmemizi mühürlemek istiyor
Balıkçı Kenan'dan İmamoğlu'na tepki: Arsamızı elimizden alıp işletmemizi mühürlemek istiyor
Türkiye Deniz Canlıları Müzesi'nin de bulunduğu Beylikdüzü Balıkçı Kenan Tesisleri sahibi balıkçı Kenan Balcı İmamoğlu aleyhinde yapmış olduğu açıklamalar sonrasında işletmesi zabıtalar tarafından ablukaya alındı ve mühürlenmek istendi. Evraklarının tam ve eksiksiz olduğunu belirten tesis sahibi Balıkçı Kenan Balcı, "İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun talimatıyla işletme adeta abluka altına alındı. 150 bin lira olan arazimize 1500 lira verip almaya çalışıyorlar" dedi.

Zabıta ekiplerine direnen Kenan Balcı, 'Ben 15 yıldır Anadolu Caddesi üzerinde, 50 yıldır da esnaflık yapıyorum. Böyle bir şey ilk defa gördüm. Zabıta ekipleri talimatla işletmemizi mühürlemeye geliyorlar. Bizlere de 'bu mühür sembolik' diye ifadelerde bulunuyorlar. Gündüz ayrı ekip, gece ayrı ekip geliyor. zabıta ekipleri işlerini bırakmışlar, Balıkçı Kenan Tesisleri'ni ablukaya almışlar. Gündüz zabıta ekip araçlarla geliyorlar. Gecede vinçlerle. Bizim arazimizi, işletmemizi elimizden almak için her yolu deniyorlar' ifadelerini kullandı.

"Ben bir esnaf olarak kazanımlarımı korumak amaçlı çıktığım bu yolda her geçen gün yeni bir zulümle karşı karşıya kalıyorum" ifadelerini kullanan Balcı, '50 yıldır balıkçıyım. Esnaflık yapıyorum. İmamoğlu tarafından yaklaşık 5 yıl önce kendi tapulu arazimden bir kısmını hediye etmem istendi. Ben bu isteği reddettim. Ondan sonra isteklerini yerine getirmediğim için kapsamlı olarak yıpratma ve yıldırma kampanyası başlattılar. Kendi tapulu arazime el koydular. Metrekaresi 150 bin lira olan arazimin metrekaresini bin 500 liraya almaya çalıştılar. Biz sesimizi yükselttikçe, itiraz ettikçe onlar daha çok üstümüze gelmeye başladılar' dedi.

"Paradan kuleler yapan İmamoğlu ve ekibi istediklerine ulaşamayınca zulmün dozunu artırmaya başladı" diyen Balcı, '30 yıldır bu bölgede balıkçılık yapıyorum. Ruhsatımı kendisi verdi. Ama şimdi beni ruhsatsız balık satmakla suçluyor. Ruhsatsız olduğu gerekçesiyle işyerimi kapatmak istiyor. Bu dükkanım tam 15 yıldır aynı yerde faaliyet göstermekte. 15 yıldır sorunsuz bir şekilde çalışan işyerimi istediklerini yapmadığım için ruhsatsızdır diye ilan edip kapatmak istiyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar burada balık satmaya devam edeceğiz. Arazimi, işyerimi İmamoğlu'na yem etmeyeceğim. Bu arazimin tapularını pankart yapıp suratlarına çarpıyorum' diye konuştu.

"İmamoğlu'na karşı bizi koruyun"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan yardım isteyen Balıkçı Kenan Balcı, 'Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'a seslenmek istiyorum. Erdoğan sevdalısı esnaf olarak başımıza bu işleri açan, bize çökmeye çalışan, paradan yeni kuleler yapmak isteyen, İmamoğlu ve ekibine karşı bizi koruyun. Adaletin sağlanmasına vesile olun. Hz Ömer adaletinin temsilcisi sayın Cumhurbaşkanımızdan bunu talep ediyorum. Lütfen zulme karşı yanımızda olun' ifadelerini kullandı.
logo

Beşyol Mah. 502. Sok. No: 6/1
Küçükçekmece / İstanbul

Telefon: (212) 624 09 99
E-posta: internet@yenimesaj.com.tr gundogdu@yenimesaj.com.tr


WhatsApp iletişim: (542) 289 52 85


Tüm hakları Yeni Mesaj adına saklıdır: ©1996-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir. Yeni Mesaj Gazetesi'nde yer alan köşe yazıları sebebi ile ortaya çıkabilecek herhangi bir hukuksal, ekonomik, etik sorumluluk ilgili köşe yazarına ait olup Yeni Mesaj Gazetesi herhangi bir yükümlülük kabul etmez. Sözleşmesiz yazar, muhabir ve temsilcilere telif ödemesi yapılmaz.