Enflasyon ve faiz prangasından kurtulmak için…
16.10.2018 00:00:00
Papaz Brunson bahanesiyle 3,48'lerden 6 liralara fırlatılan dolar, doğal olarak reel sektöre büyük bir darbe indirmiş oldu.
Binlerce firma "konkordato" adıyla iflas bayrağı çekerken, işsizler ordusuna yeni işsizler eklenirken, milyonlarca çalışanın maaşı ise yarı yarıya erimiş oldu.
Geçmişte de bir takım sebeplerle döviz dalgalanmaları oldu, finansal piyasalarda çalkantılar yaşandı ama hiçbiri reel sektörü ve çalışanları bu kadar vurmamıştı.
Yaralı olanı tedavi edebilirsin ama ya kangren olanı ya da öleni tekrar iyileştirebilir misin? Reel sektör kepenk kapatmaya başladı mı, onu yeniden ayağa kaldırmak çok zordur.
Özellikle de borca dayalı ekonomi anlayışımız devam ettiği müddetçe, kemer sıkma politikalarıyla pazarın daha da daraldığı bugünün atmosferinde…
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, ekim ayıyla birlikte enflasyonun düşüşe geçeceğini belirterek, "Enflasyon ve faiz denen 2 prangadan ekonomimizi kurtardığımızı göreceğiz" diyor. Bunun gerçekleşebilmesi için öncelikle sisteminin merkezine "faiz"i alan serbest piyasa ekonomisinden, yani kapitalizmden ekonomimizi kurtarmalıyız.
Böyle bir adım var mı? Yok.
Sayın Bakan konuşmasının devamında şunları söylüyor: "Yatırımcıların, küresel oyuncuların ülkemize olan güveni her geçen gün güçlenerek artmaya devam ediyor."
Yani kapitalizme devam, yabancıların fonlarıyla devam… Bu anlayış devam ettiği müddetçe Papaz Brunson'ı bırakırsın, dolar biraz düşer gibi olur, yarın başka bir papaz meselesi çıkar, dolar daha fazla fırlar. Ekonominin kontrolü asla sende olmaz. Dolar inerken de darbe yersin, çıkarken de ve sürekli çıkma eğiliminde bulunur.
Dolar arttıkça da gerek finans, gerekse hammadde ve enerji maliyetleri artmaya devam eder, faizler de buna bağlı olarak artar, artan maliyetler de enflasyonu artırır.
Yani enflasyon ve faiz prangasından bu şekilde kurtulmak asla mümkün değil.
TÜİK, Temmuz ayı işsizlik rakamlarını açıkladı. Resmi işsiz sayısı geçen yılın Temmuz ayına göre 88 bin kişi artarak 3 milyon 531 bin kişiye yükseldi; işsizlik oranı ise yüzde 10,8 oldu. Her zaman ifade ediyoruz, iş aramaktan ümidini kesenler, mevsimlik işçiler vs ilave edildiğinde geniş tanımlı işsiz sayısı 6 milyonun üzerinde, oran ise yüzde 20'leri geçiyor.
Konuyu değerlendiren iş yatırım uzmanları, işsizlik rakamlarının Temmuz'dan sonra özellikle de bu yılın son çeyreğinde ciddi oranlarda artacağını belirtiyorlar. Son döviz kriziyle beraber ağırlıklı inşaat sektörü olmak üzere, birçok kuruluş konkordato ilan etti ve bunların çıkardığı ve çıkaracağı işsizler ordusu daha istihdam rakamlarına yansımadı.
Her ne kadar masa başı çalışmalarıyla bu rakamlar gizlenecek olsa da, görünen köy kılavuz istemez. Neticede işsizlik daha da tırmanacak, iç pazar daha da daralacak. Kalabilen firmalar artan maliyetlerle dış piyasalarda rekabet edebilme şansı yok, iç pazar da gittikçe daralıyor.
Ve bütçe… Merkezi yönetim bütçesi Eylül'de 6 milyar TL açık verdi. İlk 9 aylık açık ise yüzde 79,4 artışla 56,7 milyar TL oldu.
Hükümet yılsonu itibarıyla 72,1 milyar TL'li bir artış öngörüyor, geçen yıl bu açık 47,4 milyar TL idi. Açık geçen yıla göre 25 milyar TL artmış oldu. Tabii 72 milyarla sınırlı kalırsa…
Başta ABD olmak üzere, dünya daha "korumacı" bir ekonomik anlayışa doğru giderken Türkiye'nin bütçe açığı ciddi oranlarda artıyor ve daha fazla borçlanmaya ihtiyaç duyuyor.
Aynı mantıkla devam edersek, borçlanma talebimiz katlanarak artacak ama bulacağımız finansın maliyeti de katlanarak artacak.
Sizce bu şartlarda faizler düşer mi artar mı, enflasyon düşer mi artar mı?
Kullandığımız ve bağımlı olduğumuz doların sahibi ABD, sürekli faiz artırıp parasını toparlarken, kurların düşmesi mümkün mü?
Mesele sadece Bronson'la bitse tamam ama daha bunun Fırat'ın doğusu, S-400'ü, Rusya ile ilişkileri, İran'la ve Çin'le ticareti vs var. ABD ile meseleler hiç biter mi?
En azından adamların ülkemiz üzerinde BOP hesabı var.
Daha çook dolar fırlar, çoook faizler artar.
Bizi ekonomide bağımsız kılacak bir ekonomiye, Milli Ekonomi Modeli'ne; bizi dolar bağımlılığından kurtaracak gerçek milli paraya, yani Prof. Dr. Haydar Baş'ın "emek ve üretim karşılığı basmamız lazım" dediği gerçek "milli para"ya geçmediğimiz müddetçe daha çoook ekonomi üzerinden darbe girişimlerine maruz kalırız.
Milli paranın ismini kopya çekerek değil, sahibine danışarak kendisini devreye koyarsak ancak enflasyon ve faiz prangalarından kurtulabiliriz.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Vatandaşın refahı için maaşa zam yapmamak! / 24.04.2024
- Bugün ulusal egemenliği kazandığımız gün / 23.04.2024
- Asılla vekil arasındaki gelir uçurumu! / 20.04.2024
- Enflasyon ve cari açık bahanesiyle fakirleştiriliyoruz! / 19.04.2024
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024
- Seçimde katmerli adaletsizlik / 05.04.2024
- BTP oylarını artırdı / 03.04.2024
- Bugün ulusal egemenliği kazandığımız gün / 23.04.2024
- Asılla vekil arasındaki gelir uçurumu! / 20.04.2024
- Enflasyon ve cari açık bahanesiyle fakirleştiriliyoruz! / 19.04.2024
- Türkiye ekonomisi böyle gitmez! / 17.04.2024
- Sevgiliye vuslatın 4. yıl dönümü / 16.04.2024
- İngiliz gazetesinden Türk siyasetine ayar! / 09.04.2024
- ‘Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur’ / 06.04.2024
- Seçimde katmerli adaletsizlik / 05.04.2024
- BTP oylarını artırdı / 03.04.2024
