Anadolu'nun iki kenti; Eskişehir ve Gümüşhane… Kentlerin markaları olarak bildiğimiz adını şehirlerin isminden alan futbol takımları. Bir yanda Siyah-Kırmızı diğer yanda Kırmızı Beyazlı şimşekler.
Eskişehirspor ve Gümüşhanespor'un kaderleri bugünlerde birbirine çok benziyor. Her iki kulübümüzün başkanları kendilerine göre haklı gerekçelerle istifa ettiler. İki kulüp de başkansız… Önce Eskişehirspor Başkanı Halil Ünal sonra Gümüşhanespor'un başkanı Kurban Karagöz başkanlığı bıraktığını açıkladı.
Anadolu kulüplerinde başkan olmanın zorluğunu işin ehli bilir. Futbol kulüplerinin hali "endüstriyel futbol" olarak nitelendirilerek ağır borç yükü altında yaşam mücadelesi verdiklerini haberlerden görüyoruz. Öyle ki Türkiye Futbol Federasyonu ile Bankalar Birliği arasında imzalanan protokol ile kulüplerin borçlarının yapılandırılması aslında futbolun battığının ifadesi…
Önce Eskişehirspor hakkındaki düşüncelerimizi paylaşalım. Eskişehir bir futbol kenti. Geçmişi başarılarla dolu Anadolu'da devrim yapmış İstanbul takımlarına baş kaldırmış bir Eskişehirspor'un içinde bulunduğu acı tablo taraftarları üzmektedir.
Geçen hafta yapılan olağanüstü genel kurulda bu takıma başkan adayı çıkmadı. Çıkmaz elbette kulübün battığını söylüyorlar… Transfer yasağı var. U21 genç takımla ilk devreyi 16 puanla küme düşme hattında kapattılar. 200 milyona yakın borcu bulunan bir kulübe kim başkan olur. Oksijen çadırında, taraftarın desteği ile yaşam mücadelesi veren kulübün gerçek sahibi bize göre taraftarlar. Büyük işler yapıyorlar. Zaten böyle olmasaydı çoktan kapısına kilit vurulmuştu.
Bu taraftarlar icra kurulu oluşturarak iki aydır kulübü yönetmeye, acil borçları yaptıkları kampanyalardan toplanan paralarla ödemeye çalışıyorlar. Ama nereye kadar… Yani durum vahim. Genel kurul divanı, seçime 15 gün ek süre vererek başkan bulmaya çalışıyor şimdilerde.
Gelelim Gümüşhanespor'a… İki yıldır aldığı başarılı sonuçlarla bir üst lige göz kırpan ancak bunu bir türlü başaramayan Kırmızı Şimşeklerde bu sene işler hiçte iyi gitmiyor. Aldığı başarısız sonuçlarla taraftarlarının beklentileri karşılamayan, tamamen sonuca ve skora odaklı değerlendirmeler takıma zarar vermiş olacak ki birçok teknik adam ile yollar ayrılmış.
Hemşerimiz Ziya Doğan dahi yalnız bırakıldığını defalarca söyleyerek istifa etmek zorunda kaldığını biliyoruz. Kulüp içerisinde bizlerin bilmediği olumsuzluklar devam ediyor ki şimdide kulüp başkanı Kurban Karagöz istifa ettiğini açıkladı. Basın açıklamasının satır aralarında gördüğüm kadarıyla ilgisizlikten ve yeterli desteği göremediğinden ayrıldığını dile getirmiş.
Gümüşhane gibi bütçesi ve imkânları kısıtlı illerde kulüp yöneticiliği yapmak zordur. Takım başarılı iken sorunların üstü örtülür. Ancak tersi olursa kulüp başkanlığı koltuğu dikenle kaplıdır. Bu durumda şehrin tüm bileşenlerinin destek vermediği, il dışında bulunan hatırı sayılır iş adamlarının içinde bulunmadığı yönetimlerin işi zordur.
Kurban Karagöz'de futbola ilgi duyan İstanbul'da iş hayatına devam eden bir hemşerimizdi. Ama şimdi yok. Neden yalnız bıraktı? Kimler destek vermedi? İstifasının gerçek sebebi nedir? Soruları cevap beklemektedir.
Kapalı kapılar ardında olup bitenleri taraftarın bilmesi gerekiyor. Şeffaf yönetilmeyen kulüplerin turnusol kâğıdı Eskişehirspor ile Gümüşhanespor'dur. Diğer kulüplerinin durumunun bunlardan farklı olmadığını düşünüyoruz.
Anadolu'da futbol fetret devrini yaşıyor. Çok yanlışlar var. Hangi birisini yazalım. Altyapısı olmayan kendi evlatlarına güvenmeyen kulüpler borç denizinde yüzüyor… Balık baştan kokmuş sevgili okuyucular. Hikayeyi bilirsiniz; "Vaktiyle güngörmüş, ihtiyar bir adamcağız balık almak için balık pazarına gitmiş. Pazarda her bir tezgâhtar bir taraftan bağırıyormuş: "Derya kuzusu bunlar deryaaaa… Haydi durmaaa, balık canlııı…" Adamcağız bir o tarafa bakmış, bir bu tarafa bakmış, sonunda gözüne kestirdiği bir tezgâha yaklaşmış. Onu gören satıcı hevesle yanına gelmiş. "Buyur beybaba, ne kadar vereyim? Bir kilo mu istersin, iki kilo mu?" İhtiyar pek oralı olmamış. Belli ki balığı gözü tutmamış. "Kaç günlük bu balıklar? Pek taze durmuyor" demiş. Balıkçı terslenmiş, "Ne diyorsun sen baba! Daha şimdi çıktı sudan. Tuzu daha üzerinde! Suyu bile kurumadı!" İhtiyar adamcağız, eline balıklardan birini almış. Evirmiş, çevirmiş, burnuna götürüp balığın kuyruğunu koklamış. "Bu balık kokmuş evlat" demiş. Balıkçı sinirli sinirli cevap vermiş. "Bir de balıktan anlıyor numarası çekme bana babalık. Hiç balık kuyruğundan koklanır mı? Bilmiyorsun bari iftira etme balığıma." İhtiyar da gülmüş ve cevabı yapıştırmış. "Evlat" demiş, "Balık baştan kokmuş da acaba kuyruğuna kadar geldi mi, onu kontrol ettim."
Bizdeki futbol anlayışı tam da bu balık hikayesi gibi… Kuyruğa kadar kokmuş vesselam…
Hüseyin Turhan / diğer yazıları
- Neden dedeler parklarda oturur bilir misiniz? / 02.04.2024
- Bir anketin düşündürdükleri / 26.03.2024
- Ramazanın getirdiği bir demet güzellikler / 12.03.2024
- 106. yıl sonra Eskişehir’de… / 27.02.2024
- Emekliler kervanının yeni üyesi / 20.02.2024
- Perşembe akşamı izlenimlerim! / 13.02.2024
- Yerel seçimler üzerine / 07.02.2024
- Bu bizim insanlık namına görevimiz! / 30.01.2024
- Bir nefes sıhhat / 23.01.2024
- Üç cilt çıkan kitaplarımın öyküsü / 16.01.2024
- Bir anketin düşündürdükleri / 26.03.2024
- Ramazanın getirdiği bir demet güzellikler / 12.03.2024
- 106. yıl sonra Eskişehir’de… / 27.02.2024
- Emekliler kervanının yeni üyesi / 20.02.2024
- Perşembe akşamı izlenimlerim! / 13.02.2024
- Yerel seçimler üzerine / 07.02.2024
- Bu bizim insanlık namına görevimiz! / 30.01.2024
- Bir nefes sıhhat / 23.01.2024
- Üç cilt çıkan kitaplarımın öyküsü / 16.01.2024