Bayramın birinci günü yayınlanan "Iğdır'dan iyi bayramlar" adlı yazımızda da belirttiğimiz gibi bayramüstü Erzurum'dan başlayarak, Pasin ovası, Aras vadisi boyunca ilerleyip Kağızman, Tuzluca Iğdır, Doğubeyazıt, Diyadin, Ağrı, Hamur, Tutsak ve Patnos'a uğradık. Patnos'ta bir çay molasından sonra tekrar Ağrı'ya döndük ve sekizyüz kilometrelik yolculuğumuzu Erzurum'da noktaladık.
Bölgeyi gezdiğimiz günler kurbanlık alış-verişlerin yoğun olduğu ya da olması gereken günlerdi. İlçeler arası seyhatimizde arabamıza aldığımız köylülere, besicilere kurban piyasasının nasıl olduğunu, satışlardan memnun olup olmadıklarını soruyoruz. Bir dokun bin ah işit kabilinden yol boyunca ahlar-vahlar dinliyoruz köylülerden.
Geçen yıl yetmiş bin liraya aldıkları samanın kilosunun üçyüz bini aştığını, geçen yıl on milyona aldıkları yemin torbasının, yirmi milyona çıktığını, otun kilosunun şuradan şuraya fırladığını bir çırpıda sayıp döküyorlar. Ben biraz da ortamı yumuşatmak için kardeşim diyorum; biz etten soruyoruz sen ottan, samandan bahsediyorsun, gel bakalım şu et meselesine. Ağrılı besici kardeşim yöresel şivesiyle cevabı patlatıyor hemen, "Başkanım! Siz de biliyorsunuz ki, ot olmadan et olmaz, saman olmadan yem olmadan sığırdan, danadan bahsedilmez, önce ot sonra et..."
Patnos'tan Ağrı'ya gelene değin Murat çayını takiben yollarımız kıvrıldıkça muhabbetimiz koyulaştı ve kurbanlık fiyatlarına sıra geldi ve besici kardeşimiz anlatmasını sürdürdü.
Otun, samanın ve yemin geçen yıla oranla dört kat beş kat arttığını tekrar hatırlattıktan sonra, geçen seneki fiyatlarla satmaya çoktan razı olduklarını ama müşterinin geçen yıldan daha düşük tekliflerle pazarlığa giriştiklerini söylüyor. Ne yapacaksınız diyoruz? Mecburuz diyor satmaya, geçen seneki fiyatların beş katına ot-saman alıp iki-üç ay daha bakıp büsbütün zarar etmektense elimizden çıkarmaya uğraşacağız.
Televizyonların, gazetelerin enflasyonun düştüğünden, ekonominin gayet iyi gittiğinden söz ettiklerini hatırlatıyoruz. Adam biraz da sinirlenerek gelsinler onu benim külahıma anlatsınlar diyor. Enflasyonun düştüğünü neye göre hesap ediyorlar? Bazı harfleri yanyana yazarak (TEFE-TÜFE) deyip duruyorlar. Elbette otun, samanın, yemin fiyatından kimsenin haberi yok. Beş kat zararına ben tosunlarımı, ineklerimi elimden çıkardıktan sonra, gelecek sene devlet, başıma jandarma da dikse bana bu işi yaptıramaz, bütün besiciler böyle düşünüyor, dolayısıyla seneye kurbanlık bulamayacaksınız. Merak etme diyorum, zaten Avrupa Birliği'ne girmeye hazırlanıyoruz ya, "adettir, sünnettir" dedikoduları ile kurban kesecek olanları da bir yandan azaltmaya uğraşıyorlar.
Ağrılı hemşehrim kaşlarını çatıyor ve sesini yükselterek işte onu yapamazlar, bu millet bin yıldır bu topraklarda kurban kesiyor, buradaki besiciler bitse, hayvan nesli tükense bile, dışardan ithal eder yine kurbanını keser. Ama biz ne olacağız, tarım bitirildi, hayvancılık bitiriliyor, biz ne iş yapacağız, geçimimizi nasıl sağlayacağız?
Hükümet nasıl gidiyor şeklindeki sorumuza da; vallah iyi diyorlar, bizim halimiz bu. Kimin hükümetidir, kime göre iyidir onu da biz bilemiyoruz, diyor.
Bölgeyi gezdiğimiz günler kurbanlık alış-verişlerin yoğun olduğu ya da olması gereken günlerdi. İlçeler arası seyhatimizde arabamıza aldığımız köylülere, besicilere kurban piyasasının nasıl olduğunu, satışlardan memnun olup olmadıklarını soruyoruz. Bir dokun bin ah işit kabilinden yol boyunca ahlar-vahlar dinliyoruz köylülerden.
Geçen yıl yetmiş bin liraya aldıkları samanın kilosunun üçyüz bini aştığını, geçen yıl on milyona aldıkları yemin torbasının, yirmi milyona çıktığını, otun kilosunun şuradan şuraya fırladığını bir çırpıda sayıp döküyorlar. Ben biraz da ortamı yumuşatmak için kardeşim diyorum; biz etten soruyoruz sen ottan, samandan bahsediyorsun, gel bakalım şu et meselesine. Ağrılı besici kardeşim yöresel şivesiyle cevabı patlatıyor hemen, "Başkanım! Siz de biliyorsunuz ki, ot olmadan et olmaz, saman olmadan yem olmadan sığırdan, danadan bahsedilmez, önce ot sonra et..."
Patnos'tan Ağrı'ya gelene değin Murat çayını takiben yollarımız kıvrıldıkça muhabbetimiz koyulaştı ve kurbanlık fiyatlarına sıra geldi ve besici kardeşimiz anlatmasını sürdürdü.
Otun, samanın ve yemin geçen yıla oranla dört kat beş kat arttığını tekrar hatırlattıktan sonra, geçen seneki fiyatlarla satmaya çoktan razı olduklarını ama müşterinin geçen yıldan daha düşük tekliflerle pazarlığa giriştiklerini söylüyor. Ne yapacaksınız diyoruz? Mecburuz diyor satmaya, geçen seneki fiyatların beş katına ot-saman alıp iki-üç ay daha bakıp büsbütün zarar etmektense elimizden çıkarmaya uğraşacağız.
Televizyonların, gazetelerin enflasyonun düştüğünden, ekonominin gayet iyi gittiğinden söz ettiklerini hatırlatıyoruz. Adam biraz da sinirlenerek gelsinler onu benim külahıma anlatsınlar diyor. Enflasyonun düştüğünü neye göre hesap ediyorlar? Bazı harfleri yanyana yazarak (TEFE-TÜFE) deyip duruyorlar. Elbette otun, samanın, yemin fiyatından kimsenin haberi yok. Beş kat zararına ben tosunlarımı, ineklerimi elimden çıkardıktan sonra, gelecek sene devlet, başıma jandarma da dikse bana bu işi yaptıramaz, bütün besiciler böyle düşünüyor, dolayısıyla seneye kurbanlık bulamayacaksınız. Merak etme diyorum, zaten Avrupa Birliği'ne girmeye hazırlanıyoruz ya, "adettir, sünnettir" dedikoduları ile kurban kesecek olanları da bir yandan azaltmaya uğraşıyorlar.
Ağrılı hemşehrim kaşlarını çatıyor ve sesini yükselterek işte onu yapamazlar, bu millet bin yıldır bu topraklarda kurban kesiyor, buradaki besiciler bitse, hayvan nesli tükense bile, dışardan ithal eder yine kurbanını keser. Ama biz ne olacağız, tarım bitirildi, hayvancılık bitiriliyor, biz ne iş yapacağız, geçimimizi nasıl sağlayacağız?
Hükümet nasıl gidiyor şeklindeki sorumuza da; vallah iyi diyorlar, bizim halimiz bu. Kimin hükümetidir, kime göre iyidir onu da biz bilemiyoruz, diyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Çok sert kınamışlar / 21.09.2025
- İslam dünyasının omurga ithalatına ihtiyacı var / 20.09.2025
- Sahte kâr / 19.09.2025
- İhtimalleri değil ihmalleri konuşalım / 17.09.2025
- Haydutlukta hudut tanımayanlar ve… / 16.09.2025
- At izinin karıştığı izler ne seçiliyor ne de sayılıyor / 15.09.2025
- Ne zaman bir şafak atar bu dağda? / 11.09.2025
- Üç Y üç B’yi sildi süpürdü / 10.09.2025
- Sessizliğe isyanım var / 09.09.2025
- Dost odur ki dar gününde yar ola Geniş günde düşman bile yar olur / 06.09.2025
- İslam dünyasının omurga ithalatına ihtiyacı var / 20.09.2025
- Sahte kâr / 19.09.2025
- İhtimalleri değil ihmalleri konuşalım / 17.09.2025
- Haydutlukta hudut tanımayanlar ve… / 16.09.2025
- At izinin karıştığı izler ne seçiliyor ne de sayılıyor / 15.09.2025
- Ne zaman bir şafak atar bu dağda? / 11.09.2025
- Üç Y üç B’yi sildi süpürdü / 10.09.2025
- Sessizliğe isyanım var / 09.09.2025
- Dost odur ki dar gününde yar ola Geniş günde düşman bile yar olur / 06.09.2025