'Ey insanlar! Siz bu dünyada ok atılacak hedeflersiniz'
İmam Ali (a.s): "Ey insanlar! Siz bu dünyada ok atılacak hedeflersiniz; her yudum suda boğaza kaçıp boğulma, her lokmada boğazda durup ölme tehlikesi vardır
05.06.2025 00:03:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





İmam Ali (a.s): "Ey insanlar! Siz bu dünyada ok atılacak hedeflersiniz; her yudum suda boğaza kaçıp boğulma, her lokmada boğazda durup ölme tehlikesi vardır.
Bir nimetine ancak bir başkasından ayrılarak nail olabilirsiniz. Bir gün yaşamak, ancak ömürden bir gün eksiltmekle olur.
Yediği miktarı artırmak ancak daha önceki rızkını tüketmekle olur. Onun bir eseri ölmeden, bir başka eseri dirilmez. Ondaki bir yeni yıpranmadan, bir başkası yenilenmez.
Onda bir şey düşmeden, yenisi bitmez. Asıllarımız gittiler, biz onların dallarıyız; asıl gittikten sonra dalın ne hükmü kalır?
...Bir sünnet terk edilmeden hiç bir bidat çıkmaz. Bidatlerden sakının, apaçık hidayet yoluna yönelin. İşlerin en efdali köklü işler, bidatler ise en şerli işlerdir."
Halife Ömer'in İranlılarla bizzat savaşma isteği ürerine Hz. Ali şöyle buyurmuştur:
"Bu işte kazanmanın veya kaybetmenin azlıkla ve çoklukla hiç bir ilgisi yoktur. Bu din, Allah'ın ortaya koyduğu dini; bu ordu da onu hazırlayıp yardım ettiği ordusudur.
Böylece varacağı yere varmış, doğduğu yerden doğmuştur. Biz, Allah'ın vaadine güvenmekteyiz; Allah vaadini yerine getirir, ordusuna yardım eder. Yöneticinin konumu boncuk dizilen ipin konumu gibidir; boncuklar ona dizilir ve boncukları ip bir araya getirir. İp koparsa düzen bozulur, boncuklar dağılır gider, hiç bir zaman aslına uygun olarak dizilemezler.
Araplar bugün her ne kadar azınlıkta olsa da, İslam sayesinde çoğalmış, birlikleriyle de güçlü olmuşlardır. O halde sen kutup ol, değirmeni Araplar vasıtasıyla döndür ve onları savaş ateşine sok. Çünkü eğer sen bu topraklardan çıkarsan, etraftaki Araplar ahdini bozar, böylece ardında bıraktığın İslami sınırlar önündekinden daha önemli olur.
Acemler yarın seni görünce; "bu Arabın aslı, onu kestiğiniz zaman rahata erersiniz" derler. Bu düşünce, sana en şiddetli saldırıların yapılmasına, seni ortadan kaldırma arzusuyla hareket etmelerine sebep olur.
Müslümanlarla savaşmaya geldikleri hususunda söylediklerine gelince; onların böyle yapmalarını noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah daha çok istemez. Ve istemediğini değiştirmeye en çok muktedir olan da O'dur. Sayılarının çokluğunu söylemene gelince, biz geçmişte çoklukla savaşmadık. Aksine, Allah'ın nusretine, yardımına güvenerek savaşırdık."
Peygamber'in gönderiliş hedefini beyan etmektedir.
"Allah Muhammed'i (s.a.a), kullarım putlara kulluktan kurtarıp kendine kulluğa, şeytana itaatten ayırıp kendine itaate çağırması için hak ile gönderdi. O'nu, habersiz oldukları Rablerini bilsinler, inkârlarından sonra onu ikrar ve ispat etsinler diye, kullarına apaçık anlatıp hükümlerini bildirdiği Kur'an ile gönderdi.
Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah, kudretini göstererek onlar gömleksizin kitabında tecelli etti; onları kahrıyla korkuttu. Felaketlerle helak ettiklerini nasıl helak ettiğini, biçtiklerini nasıl biçtiğini gösterdi.
Benden sonra öyle bir zaman gelecek ki, o zamanda haktan daha gizli, batıldan daha aşikar bir şey olmayacak. Allah ve Resulüne yalan söylemekten daha fazla artıp yayılan bir şey olmayacak. O zaman halkına hakkıyla okunduğunda Kur'an'dan daha rağbetsiz ve tahrif edildiğinde ise ondan daha rağbetli şey olmayacaktır.
Ülkelerde maruftan daha münker ve münkerden daha maruf şey olmayacaktır. Kur'an'ı yüklenenler onu atmış ve hıfzedenler onu unutmuş olacaktır. O günde Kur'an ve ehli kovulmuş iki sürgün, beraber yolculuk eden iki yoldaş olacak; fakat hiç bir kimse onlara yer vermeyecektir.
O zaman da Kur'an ve ehli insanlar içindedir; fakat onlarla değil; insanlarla beraberdir, fakat birlikte değil... Çünkü bir araya gelseler bile dalalet hidayete uymaz. Bu halk ayrılık üzere birleştiler ve birlikten ayrıldılar Sanki kitabın önderleri onlar da, kitap onların önderi değildir.
Onların yanında kitabın ancak adı vardır; sadece yazısını tanırlar, Bundan önce de salihlere her türlü zulmü reva görenler onlardı. Salihlerin Allah'a karşı doğruluklarına yalandır dediler, iyiliklerine kötülükle mukabele ettiler.
Sizden öncekiler, ancak uzun-uzak emellere kapılmaları, ecellerinden gafil olmaları yüzünden helak oldular. Böylece özrün kabul edilmeyeceği, tövbenin kaldırıldığı ve çetin azap ve ceza gününün kendilerini kuşattığı o vaat edilmiş gün gelip çattı.
Ey insanlar, sizden kim Allah'tan öğüt isteyip kabul ederse, başarıya ermiştir. Onun sözünü delil/kılavuz kabul eden "en doğru yola hidayet"(İsra: 9) olmuştur. Zira Allah'a sığınan emin olur; düşmanlık eden, korku içinde yaşar.
Allah'ın yüceliğini, azametini bilenlerin büyüklük taslamamaları gerekir. O'nun büyüklüğünü tanıyanların yücelmeleri, ancak ona karşı tevazu göstermeleriyle mümkün olur. O'nun kudretini bilenlerin selameti, O'na teslim olmalarındadır.
O halde sağlam kişinin uyuzdan, sağlıklı insanın hastadan kaçtığı gibi siz de haktan kaçmayın. Bilin ki O'nu terk edenleri tanımadıkça olgunluğu tanıyamazsınız. Kitabın ahdini bozanları tanımadıkça ahdine yapışmazsınız. Onu atanları tanımadıkça, sımsıkı tutunamazsınız.
Bunu ehlinde arayın; çünkü onlar cehaletin ölümü, ilmin yaşayışıdırlar. Onların dışları içlerini, susmaları konuşmalarını, hükümleri ilimlerini anlatır. Onlar, dine muhalif olmazlar, dinde ayrılığa düşmezler. Din onların arasında doğru söyleyen, sustuğu halde konuşan bir şahittir." Nehc'ul Belaga 145-147 Hutbe
Bir nimetine ancak bir başkasından ayrılarak nail olabilirsiniz. Bir gün yaşamak, ancak ömürden bir gün eksiltmekle olur.
Yediği miktarı artırmak ancak daha önceki rızkını tüketmekle olur. Onun bir eseri ölmeden, bir başka eseri dirilmez. Ondaki bir yeni yıpranmadan, bir başkası yenilenmez.
Onda bir şey düşmeden, yenisi bitmez. Asıllarımız gittiler, biz onların dallarıyız; asıl gittikten sonra dalın ne hükmü kalır?
...Bir sünnet terk edilmeden hiç bir bidat çıkmaz. Bidatlerden sakının, apaçık hidayet yoluna yönelin. İşlerin en efdali köklü işler, bidatler ise en şerli işlerdir."
Halife Ömer'in İranlılarla bizzat savaşma isteği ürerine Hz. Ali şöyle buyurmuştur:
"Bu işte kazanmanın veya kaybetmenin azlıkla ve çoklukla hiç bir ilgisi yoktur. Bu din, Allah'ın ortaya koyduğu dini; bu ordu da onu hazırlayıp yardım ettiği ordusudur.
Böylece varacağı yere varmış, doğduğu yerden doğmuştur. Biz, Allah'ın vaadine güvenmekteyiz; Allah vaadini yerine getirir, ordusuna yardım eder. Yöneticinin konumu boncuk dizilen ipin konumu gibidir; boncuklar ona dizilir ve boncukları ip bir araya getirir. İp koparsa düzen bozulur, boncuklar dağılır gider, hiç bir zaman aslına uygun olarak dizilemezler.
Araplar bugün her ne kadar azınlıkta olsa da, İslam sayesinde çoğalmış, birlikleriyle de güçlü olmuşlardır. O halde sen kutup ol, değirmeni Araplar vasıtasıyla döndür ve onları savaş ateşine sok. Çünkü eğer sen bu topraklardan çıkarsan, etraftaki Araplar ahdini bozar, böylece ardında bıraktığın İslami sınırlar önündekinden daha önemli olur.
Acemler yarın seni görünce; "bu Arabın aslı, onu kestiğiniz zaman rahata erersiniz" derler. Bu düşünce, sana en şiddetli saldırıların yapılmasına, seni ortadan kaldırma arzusuyla hareket etmelerine sebep olur.
Müslümanlarla savaşmaya geldikleri hususunda söylediklerine gelince; onların böyle yapmalarını noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah daha çok istemez. Ve istemediğini değiştirmeye en çok muktedir olan da O'dur. Sayılarının çokluğunu söylemene gelince, biz geçmişte çoklukla savaşmadık. Aksine, Allah'ın nusretine, yardımına güvenerek savaşırdık."
Peygamber'in gönderiliş hedefini beyan etmektedir.
"Allah Muhammed'i (s.a.a), kullarım putlara kulluktan kurtarıp kendine kulluğa, şeytana itaatten ayırıp kendine itaate çağırması için hak ile gönderdi. O'nu, habersiz oldukları Rablerini bilsinler, inkârlarından sonra onu ikrar ve ispat etsinler diye, kullarına apaçık anlatıp hükümlerini bildirdiği Kur'an ile gönderdi.
Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah, kudretini göstererek onlar gömleksizin kitabında tecelli etti; onları kahrıyla korkuttu. Felaketlerle helak ettiklerini nasıl helak ettiğini, biçtiklerini nasıl biçtiğini gösterdi.
Benden sonra öyle bir zaman gelecek ki, o zamanda haktan daha gizli, batıldan daha aşikar bir şey olmayacak. Allah ve Resulüne yalan söylemekten daha fazla artıp yayılan bir şey olmayacak. O zaman halkına hakkıyla okunduğunda Kur'an'dan daha rağbetsiz ve tahrif edildiğinde ise ondan daha rağbetli şey olmayacaktır.
Ülkelerde maruftan daha münker ve münkerden daha maruf şey olmayacaktır. Kur'an'ı yüklenenler onu atmış ve hıfzedenler onu unutmuş olacaktır. O günde Kur'an ve ehli kovulmuş iki sürgün, beraber yolculuk eden iki yoldaş olacak; fakat hiç bir kimse onlara yer vermeyecektir.
O zaman da Kur'an ve ehli insanlar içindedir; fakat onlarla değil; insanlarla beraberdir, fakat birlikte değil... Çünkü bir araya gelseler bile dalalet hidayete uymaz. Bu halk ayrılık üzere birleştiler ve birlikten ayrıldılar Sanki kitabın önderleri onlar da, kitap onların önderi değildir.
Onların yanında kitabın ancak adı vardır; sadece yazısını tanırlar, Bundan önce de salihlere her türlü zulmü reva görenler onlardı. Salihlerin Allah'a karşı doğruluklarına yalandır dediler, iyiliklerine kötülükle mukabele ettiler.
Sizden öncekiler, ancak uzun-uzak emellere kapılmaları, ecellerinden gafil olmaları yüzünden helak oldular. Böylece özrün kabul edilmeyeceği, tövbenin kaldırıldığı ve çetin azap ve ceza gününün kendilerini kuşattığı o vaat edilmiş gün gelip çattı.
Ey insanlar, sizden kim Allah'tan öğüt isteyip kabul ederse, başarıya ermiştir. Onun sözünü delil/kılavuz kabul eden "en doğru yola hidayet"(İsra: 9) olmuştur. Zira Allah'a sığınan emin olur; düşmanlık eden, korku içinde yaşar.
Allah'ın yüceliğini, azametini bilenlerin büyüklük taslamamaları gerekir. O'nun büyüklüğünü tanıyanların yücelmeleri, ancak ona karşı tevazu göstermeleriyle mümkün olur. O'nun kudretini bilenlerin selameti, O'na teslim olmalarındadır.
O halde sağlam kişinin uyuzdan, sağlıklı insanın hastadan kaçtığı gibi siz de haktan kaçmayın. Bilin ki O'nu terk edenleri tanımadıkça olgunluğu tanıyamazsınız. Kitabın ahdini bozanları tanımadıkça ahdine yapışmazsınız. Onu atanları tanımadıkça, sımsıkı tutunamazsınız.
Bunu ehlinde arayın; çünkü onlar cehaletin ölümü, ilmin yaşayışıdırlar. Onların dışları içlerini, susmaları konuşmalarını, hükümleri ilimlerini anlatır. Onlar, dine muhalif olmazlar, dinde ayrılığa düşmezler. Din onların arasında doğru söyleyen, sustuğu halde konuşan bir şahittir." Nehc'ul Belaga 145-147 Hutbe
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.