'FETÖ firarda, fikri iktidarda' seslendirme dosyası:
AKP'li yıllarda Müslüman olmayan inançların temsilcileriyle, Müslümanların kutsal aylarından Ramazan ve farz ibadetlerinden olan oruçta bir araya gelmeler, iftar açmalar başladı.
Ramazan da, oruç da bizi bağlıyor, onları değil. Onun için soruyorum, "Neden yılın 335 günü değil de Ramazan'da bir araya geliniyor, topluma verilmek istenen mesaj nedir?
Malum yemek bu yıl da gerçekleştirildi. Masadaki tek eksik ise Fetullah Gülen'di. Öyle ya! Yıllarca bu yemeklerin baş konuğu kendisi olurdu. Dinlerarası Diyalog adı altında ülkenin birçok noktasında bu tip organizasyonları onun cemaati organize eder, hemen her partiden de katılanlar olurdu.
O sofralara tek itiraz eden dün Prof. Dr. Haydar Baş idi, bugün de BTP Lideri Hüseyin Baş. Çünkü o sofranın mahiyetini çok iyi biliyor ve yıllarca bu gerçeği anlatmak için varlıklarını ortaya koymuştular, koyuyorlardı.
BTP Lideri Hüseyin Baş, o sofrayı tek cümle ile özetledi: "Biri FETÖ ile mücadele mi dedi? FETÖ firarda, fikri iktidarda!" Bilenler için bu cümle yeter. Bilmeyenlere şöyle bir özet geçelim.
İftar nedir? Kulun, Rabbine köleliğinin, sadakatinin, Rabbiyle (adeta) buluşmasının anıdır, adıdır.
Kul iftar vakti; Ey Rabbim! Senin emrin gereği, elimle çalışıp, kazandığım helal lokmayı yemedim.
Helal olan arzularıma gem vurdum. Gözümü, kulağımı, dilimi, kalbimi korumaya çalıştım. Zikrinle, namazımla, orucumla, dostlarınla sana yaklaşmaya çalıştım.
Günahkâr olsam da, ben, Senin kulunum. Sana ortak koşmaktan, Sana karşı gelmekten, imansız ölmekten Sana sığınırım. Bizi affet ve hakiki kullarından eyle Ya Rabbi, demektir iftar.
Müslüman olmayanlarla tabii ki yemek yenilebilir, çay-kahve içilebilir, sohbet edilebilir. Ama iftar, Ramazan'a hastır, İslam dininin, inananların bir değeri, bir sembolüdür. Tevhidin nişanelerinden birisidir.
Şimdi o sofraya oturanlara, Yüce Allah'ın (c.c) bakışını bir hatırlayalım;
" 'Allah, Meryemoğlu Mesih'tir' diyenler gerçekten kâfir olmuşlardır." (Maide: 72)
"And olsun ki: Allah, üç ilâhtan üçüncüsüdür diyenler kâfir olmuşlardır." (Maide: 73)
"Yahudiler, 'Üzeyir Allah'ın oğlu' dediler, Hıristiyanlar da, 'Mesih Allah'ın oğlu' dediler. Bu onların, kendi ağızlarıyla uydurdukları sözlerdir. Daha önce inkâra sapmış olanların sözlerine benzetiyorlar. Allah, onları kahretsin, nasıl da saptırıyorlar!" (Tövbe, 30)
"Onlar (Yahudiler) nerede bulunurlarsa bulunsunlar, zillet altında kalmaya mahkûmdurlar. Meğerki Allah'ın ahdine ve insanların ahdine sığınmış olsunlar. Onlar Allah'tan bir gazaba uğramışlardır ve üzerlerine miskinlik (damgası) vurulmuştur." (Âl-i İmran: 112)
Peygamberimiz (s.a.v)'in Ehl-i Kitap ile diyaloğu
Peygamberimiz (s.a.v) Hıristiyanlarla da, Yahudilerle de görüşür, ticaret yapardı. Ama onlarla dost olmak, diyalog kurmak için değil.
Ya niçin? Onları, hakka çağırmak, kurtuluşun kendisine tabi olmaktan geçtiğini yani tebliğ için görüşürdü.
Necran Hıristiyanlarıyla olan diyaloğunu herkes bilir. Necran Hıristiyanlarından bir heyet Peygamber Efendimizi ziyarete gelir. Efendimiz, onları tevhide davet eder. Necranlılar, kendilerinin de iman üzere olduklarını iddia ederler.
Hatta "biz, Senden önce iman ehliydik" derler. Peygamberimiz, "hayır, siz iman (tevhit) ehli değilsiniz" der ve neden iman ehli olmadıklarını açıklar; "Siz, Allah'a oğul isnat ediyorsunuz. Haça tapıyorsunuz ve domuz eti yiyorsunuz."
Necranlılar, kendilerinin de hak üzere oldukları, iman ehli oldukları noktasında ısrar edince Allah-u Teâlâ, Âl-i İmran Sûresi 61. ayeti gönderir.
Ayette açık emir vardı; "Sana gelen bu ilimden sonra her kim bu konuda seninle tartışmaya kalkışırsa de ki: 'Gelin, çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra da Allah'ın lâneti yalancıların üzerine olsun' diye dua edelim."
Lanetleşmeyi kabul ettiler. Kim yalan söylüyorsa Allah'ın laneti onun üzerine olacaktı. Ertesi gün buluşma yerine Peygamberimiz, Hz. Fatıma, İmam Ali, İmam Hasan ve İmam Hüseyin (a.s) ile birlikte gittiler.
Kendilerine doğru gelen bu seçkin insanları görünce Necran Hıristiyanlarının bilginleri "Sakın bunlarla lanetleşmeyin yoksa hepiniz helak olursunuz" ikazda bulundular.
Çünkü o bilginler Peygamberimiz ve ailesinin yüzündeki ilahi tecelliyi, imanı, hak yolda oluşlarını görmüştüler, iman etmeseler bile kavimlerini uyarmıştılar. İddialarından vazgeçmiş, cizye ödemeyi kabul ederek oradan ayrılmıştılar.
Bir başka örnek daha
Hıristiyan Tay kabilesi reisi olan Adiyy bin Hatem yeni Müslüman olmuştu. O günü şöyle anlatıyor:
"Allah Resulü mescitte etrafında sahabelere; 'Onlar, Allah'tan başka bilginlerini ve rahiplerini de kendilerine Rab edindiler' (Tövbe 31) ayetini okurken gördüm.
Boynumda gümüşten bir Haç olduğu halde yanına geldim ve: 'Ey Allah'ın Resulü; ben eskiden Hristiyan'dım ve Hristiyanlığı iyi bilirim. Biz hiç bir zaman âlimleri, rahipleri rab edinmedik, onlara ibadet de etmedik dedim. Bu ayette Allah (c.c) ne demek istenmiş' dedim.
Bunun üzerine Hz. Muhammed (s.a.v ), 'Ey Adiyy! Çıkar o boynundaki putu' buyurdu. (Ben de çıkardım ). 'Ettiniz Adiyy, ettiniz' dedi.
Resûlullah buyurdu ki: 'Dikkat edin! Yahudi ve Hıristiyanlar, din adamlarına tapmıyorlardı. Fakat onlar, hahamlar ve papazlar kendilerine bir şeyi helal kılınca onu, helal sayıyorlardı. Bir şeyi haram kılınca da onu, haram kabul ediyorlardı.'
Ben de 'Evet ya Resûlullah, onlar okumuş kimselerdi, böyle yaparlardı.' dedim. Bunun üzerine, 'İşte onların bu yaptıkları (Allah'ın kitabına muhalif ) Rabb'liktir. Sizin de, onların dediklerini benimsemeniz, uymanız onlara ibadetinizdir' dedi." (İbn Kesir Tefsiri, C.7, sayfa 3456) İmam Ahmed; Tirmizi , Cem'ul-Fevâid, IV, 68 ve İbn Cerir)
Anlaşılacağı üzere bu kişilerin, bizim inancımızla hiçbir alakaları yok. O halde bir daha soralım: Yılın 335 günü dururken bu kişiler neden bizim kutsalımıza dahil ediliyorlar?
Merhum Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın şu tespitlerini hatırlayarak doğru cevabı bulabiliriz:
"Üç büyük din imajıyla Hıristiyanlık da, hak din olan İslam'la beraber anılacak böylece meşruiyet kazanacaktır. Özellikle İslam dünyasında kökleşmiş kin ve acılar unutulacak, böylece Müslümanların, Hıristiyanlara olan tepkileri azalacak, İslam dünyasının hafızası, Hıristiyan dünyasına karşı tepkisiz ve süt liman hale dönüştürülecektir. Böylece Müslümanlara ve İslam coğrafyasına nüfus etme imkân ve fırsatı kazanılmış olacaktır." (Prof. Dr. Haydar Baş -Din Tahripçilerine K.Kerim'in Cevabı, s:188)
"İnsan, İslam ile güzel olur; İslam ise insan için vardır. Bu meyanda İslam ve insan birbirinden ayrılmaz bir bütünün parçalarıdır. İnsan ile buluşamayan İslam, varlığının hedefini bulamadığı gibi, İslam ile tanışamayan insan da yaratılışının hikmet ve izzetini elde edemez. Bu sebeple beşer, İslam ile eşrefi mahlûkat olur, kul olur. İslam da böylece insan ile hayat bulur, insanlara kavuştuğu müddetçe hayata hâkim olur…" (Prof. Dr. Haydar Baş, İman ve İnsan, s:165)
"Dini bütünlük zaafa uğrarsa, imandan kaynaklanan vatan sevgisi de zaafa uğrar. İşte bu hal milli bütünlüğün o da toprak bütünlüğünün tehlikeye düşmesine neden olur…" (Prof. Dr. Haydar Baş, Din Tahripçilerine K.Kerim'in Cevabı, s:198)
Tarih 15 Şubat 2006, Prof. Dr. Haydar Baş'ın yaptığı açıklamanın bir bölümü: "Maalesef bugünkü siyasi iktidar da gerek bilerek gerekse bilmeyerek bunun yağdanlığı durumunda, çanak tutma durumunda kalmıştır.
Biz, sürekli olarak Dinlerarası Diyalog, aslında bir dini hareket olmayıp insanımızı Hristiyanlaştırma, Müslümanı Hristiyan yaparak ayağının altındaki toprağını alma harekâtıdır.
Türklükle İslam birleşmiştir, kardeştir. Onun için bunların (batının) en çok korktuğu şey Türk-İslam sentezidir…
Bu rüzgâr (milli ve manevi kimlik kaybı) bu topraklardan gelmedi. Bu rüzgâr çok ötelerden geldi. Onlar şunun hesabını yaptılar. Biz, bütün orduları bir araya getirdik, Türk Milletinin sırtını yere getiremedik.
O halde bunlarda biz öz var, onu almalıyız ki bunların da bizden farkı olmasın, geriye sadece posaları kalsın. İşte bu Dinlerarası Diyalog, Medeniyetler arası Diyalog safsatası bundan sonra icat edildi.
Bizim Müslüman olan kimliğimizi Türklüğümüzü elimizden almak için başlatılan bir Haçlı seferberliğidir. Haçlı bizi meydanlarda mağlup edemedi. Şimdi kültür yoluyla, siyaset ve medeniyet yoluyla mağlup etmeye çalışıyor." (Prof. Dr. Haydar Baş)
Bugün ne konuşuyoruz? 15 Temmuz'u. Başka? Ateizmi. Başka? Deizmi.
Demek ki, Haçlı hedeflerinin birçoğunu gerçekleştirmiş. Artık "dur" deme zamanı.
Ramazan da, oruç da bizi bağlıyor, onları değil. Onun için soruyorum, "Neden yılın 335 günü değil de Ramazan'da bir araya geliniyor, topluma verilmek istenen mesaj nedir?
Malum yemek bu yıl da gerçekleştirildi. Masadaki tek eksik ise Fetullah Gülen'di. Öyle ya! Yıllarca bu yemeklerin baş konuğu kendisi olurdu. Dinlerarası Diyalog adı altında ülkenin birçok noktasında bu tip organizasyonları onun cemaati organize eder, hemen her partiden de katılanlar olurdu.
O sofralara tek itiraz eden dün Prof. Dr. Haydar Baş idi, bugün de BTP Lideri Hüseyin Baş. Çünkü o sofranın mahiyetini çok iyi biliyor ve yıllarca bu gerçeği anlatmak için varlıklarını ortaya koymuştular, koyuyorlardı.
BTP Lideri Hüseyin Baş, o sofrayı tek cümle ile özetledi: "Biri FETÖ ile mücadele mi dedi? FETÖ firarda, fikri iktidarda!" Bilenler için bu cümle yeter. Bilmeyenlere şöyle bir özet geçelim.
İftar nedir? Kulun, Rabbine köleliğinin, sadakatinin, Rabbiyle (adeta) buluşmasının anıdır, adıdır.
Kul iftar vakti; Ey Rabbim! Senin emrin gereği, elimle çalışıp, kazandığım helal lokmayı yemedim.
Helal olan arzularıma gem vurdum. Gözümü, kulağımı, dilimi, kalbimi korumaya çalıştım. Zikrinle, namazımla, orucumla, dostlarınla sana yaklaşmaya çalıştım.
Günahkâr olsam da, ben, Senin kulunum. Sana ortak koşmaktan, Sana karşı gelmekten, imansız ölmekten Sana sığınırım. Bizi affet ve hakiki kullarından eyle Ya Rabbi, demektir iftar.
Müslüman olmayanlarla tabii ki yemek yenilebilir, çay-kahve içilebilir, sohbet edilebilir. Ama iftar, Ramazan'a hastır, İslam dininin, inananların bir değeri, bir sembolüdür. Tevhidin nişanelerinden birisidir.
Şimdi o sofraya oturanlara, Yüce Allah'ın (c.c) bakışını bir hatırlayalım;
" 'Allah, Meryemoğlu Mesih'tir' diyenler gerçekten kâfir olmuşlardır." (Maide: 72)
"And olsun ki: Allah, üç ilâhtan üçüncüsüdür diyenler kâfir olmuşlardır." (Maide: 73)
"Yahudiler, 'Üzeyir Allah'ın oğlu' dediler, Hıristiyanlar da, 'Mesih Allah'ın oğlu' dediler. Bu onların, kendi ağızlarıyla uydurdukları sözlerdir. Daha önce inkâra sapmış olanların sözlerine benzetiyorlar. Allah, onları kahretsin, nasıl da saptırıyorlar!" (Tövbe, 30)
"Onlar (Yahudiler) nerede bulunurlarsa bulunsunlar, zillet altında kalmaya mahkûmdurlar. Meğerki Allah'ın ahdine ve insanların ahdine sığınmış olsunlar. Onlar Allah'tan bir gazaba uğramışlardır ve üzerlerine miskinlik (damgası) vurulmuştur." (Âl-i İmran: 112)
Peygamberimiz (s.a.v)'in Ehl-i Kitap ile diyaloğu
Peygamberimiz (s.a.v) Hıristiyanlarla da, Yahudilerle de görüşür, ticaret yapardı. Ama onlarla dost olmak, diyalog kurmak için değil.
Ya niçin? Onları, hakka çağırmak, kurtuluşun kendisine tabi olmaktan geçtiğini yani tebliğ için görüşürdü.
Necran Hıristiyanlarıyla olan diyaloğunu herkes bilir. Necran Hıristiyanlarından bir heyet Peygamber Efendimizi ziyarete gelir. Efendimiz, onları tevhide davet eder. Necranlılar, kendilerinin de iman üzere olduklarını iddia ederler.
Hatta "biz, Senden önce iman ehliydik" derler. Peygamberimiz, "hayır, siz iman (tevhit) ehli değilsiniz" der ve neden iman ehli olmadıklarını açıklar; "Siz, Allah'a oğul isnat ediyorsunuz. Haça tapıyorsunuz ve domuz eti yiyorsunuz."
Necranlılar, kendilerinin de hak üzere oldukları, iman ehli oldukları noktasında ısrar edince Allah-u Teâlâ, Âl-i İmran Sûresi 61. ayeti gönderir.
Ayette açık emir vardı; "Sana gelen bu ilimden sonra her kim bu konuda seninle tartışmaya kalkışırsa de ki: 'Gelin, çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra da Allah'ın lâneti yalancıların üzerine olsun' diye dua edelim."
Lanetleşmeyi kabul ettiler. Kim yalan söylüyorsa Allah'ın laneti onun üzerine olacaktı. Ertesi gün buluşma yerine Peygamberimiz, Hz. Fatıma, İmam Ali, İmam Hasan ve İmam Hüseyin (a.s) ile birlikte gittiler.
Kendilerine doğru gelen bu seçkin insanları görünce Necran Hıristiyanlarının bilginleri "Sakın bunlarla lanetleşmeyin yoksa hepiniz helak olursunuz" ikazda bulundular.
Çünkü o bilginler Peygamberimiz ve ailesinin yüzündeki ilahi tecelliyi, imanı, hak yolda oluşlarını görmüştüler, iman etmeseler bile kavimlerini uyarmıştılar. İddialarından vazgeçmiş, cizye ödemeyi kabul ederek oradan ayrılmıştılar.
Bir başka örnek daha
Hıristiyan Tay kabilesi reisi olan Adiyy bin Hatem yeni Müslüman olmuştu. O günü şöyle anlatıyor:
"Allah Resulü mescitte etrafında sahabelere; 'Onlar, Allah'tan başka bilginlerini ve rahiplerini de kendilerine Rab edindiler' (Tövbe 31) ayetini okurken gördüm.
Boynumda gümüşten bir Haç olduğu halde yanına geldim ve: 'Ey Allah'ın Resulü; ben eskiden Hristiyan'dım ve Hristiyanlığı iyi bilirim. Biz hiç bir zaman âlimleri, rahipleri rab edinmedik, onlara ibadet de etmedik dedim. Bu ayette Allah (c.c) ne demek istenmiş' dedim.
Bunun üzerine Hz. Muhammed (s.a.v ), 'Ey Adiyy! Çıkar o boynundaki putu' buyurdu. (Ben de çıkardım ). 'Ettiniz Adiyy, ettiniz' dedi.
Resûlullah buyurdu ki: 'Dikkat edin! Yahudi ve Hıristiyanlar, din adamlarına tapmıyorlardı. Fakat onlar, hahamlar ve papazlar kendilerine bir şeyi helal kılınca onu, helal sayıyorlardı. Bir şeyi haram kılınca da onu, haram kabul ediyorlardı.'
Ben de 'Evet ya Resûlullah, onlar okumuş kimselerdi, böyle yaparlardı.' dedim. Bunun üzerine, 'İşte onların bu yaptıkları (Allah'ın kitabına muhalif ) Rabb'liktir. Sizin de, onların dediklerini benimsemeniz, uymanız onlara ibadetinizdir' dedi." (İbn Kesir Tefsiri, C.7, sayfa 3456) İmam Ahmed; Tirmizi , Cem'ul-Fevâid, IV, 68 ve İbn Cerir)
Anlaşılacağı üzere bu kişilerin, bizim inancımızla hiçbir alakaları yok. O halde bir daha soralım: Yılın 335 günü dururken bu kişiler neden bizim kutsalımıza dahil ediliyorlar?
Merhum Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın şu tespitlerini hatırlayarak doğru cevabı bulabiliriz:
"Üç büyük din imajıyla Hıristiyanlık da, hak din olan İslam'la beraber anılacak böylece meşruiyet kazanacaktır. Özellikle İslam dünyasında kökleşmiş kin ve acılar unutulacak, böylece Müslümanların, Hıristiyanlara olan tepkileri azalacak, İslam dünyasının hafızası, Hıristiyan dünyasına karşı tepkisiz ve süt liman hale dönüştürülecektir. Böylece Müslümanlara ve İslam coğrafyasına nüfus etme imkân ve fırsatı kazanılmış olacaktır." (Prof. Dr. Haydar Baş -Din Tahripçilerine K.Kerim'in Cevabı, s:188)
"İnsan, İslam ile güzel olur; İslam ise insan için vardır. Bu meyanda İslam ve insan birbirinden ayrılmaz bir bütünün parçalarıdır. İnsan ile buluşamayan İslam, varlığının hedefini bulamadığı gibi, İslam ile tanışamayan insan da yaratılışının hikmet ve izzetini elde edemez. Bu sebeple beşer, İslam ile eşrefi mahlûkat olur, kul olur. İslam da böylece insan ile hayat bulur, insanlara kavuştuğu müddetçe hayata hâkim olur…" (Prof. Dr. Haydar Baş, İman ve İnsan, s:165)
"Dini bütünlük zaafa uğrarsa, imandan kaynaklanan vatan sevgisi de zaafa uğrar. İşte bu hal milli bütünlüğün o da toprak bütünlüğünün tehlikeye düşmesine neden olur…" (Prof. Dr. Haydar Baş, Din Tahripçilerine K.Kerim'in Cevabı, s:198)
Tarih 15 Şubat 2006, Prof. Dr. Haydar Baş'ın yaptığı açıklamanın bir bölümü: "Maalesef bugünkü siyasi iktidar da gerek bilerek gerekse bilmeyerek bunun yağdanlığı durumunda, çanak tutma durumunda kalmıştır.
Biz, sürekli olarak Dinlerarası Diyalog, aslında bir dini hareket olmayıp insanımızı Hristiyanlaştırma, Müslümanı Hristiyan yaparak ayağının altındaki toprağını alma harekâtıdır.
Türklükle İslam birleşmiştir, kardeştir. Onun için bunların (batının) en çok korktuğu şey Türk-İslam sentezidir…
Bu rüzgâr (milli ve manevi kimlik kaybı) bu topraklardan gelmedi. Bu rüzgâr çok ötelerden geldi. Onlar şunun hesabını yaptılar. Biz, bütün orduları bir araya getirdik, Türk Milletinin sırtını yere getiremedik.
O halde bunlarda biz öz var, onu almalıyız ki bunların da bizden farkı olmasın, geriye sadece posaları kalsın. İşte bu Dinlerarası Diyalog, Medeniyetler arası Diyalog safsatası bundan sonra icat edildi.
Bizim Müslüman olan kimliğimizi Türklüğümüzü elimizden almak için başlatılan bir Haçlı seferberliğidir. Haçlı bizi meydanlarda mağlup edemedi. Şimdi kültür yoluyla, siyaset ve medeniyet yoluyla mağlup etmeye çalışıyor." (Prof. Dr. Haydar Baş)
Bugün ne konuşuyoruz? 15 Temmuz'u. Başka? Ateizmi. Başka? Deizmi.
Demek ki, Haçlı hedeflerinin birçoğunu gerçekleştirmiş. Artık "dur" deme zamanı.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Parası olan kaçırıyor, olmayan kaçıyor / 19.03.2024
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024
- Hüseyin Baş’tan, Ebu Zer duruşu / 18.03.2024
- Ne yereli! Genel seçim bu genel! / 17.03.2024
- Erdoğan ‘bırakıyorum’… ‘Valla bırakmayız’ / 16.03.2024
- Ehli Beyt’e imanımız, Hz Muhammed’e imandır / 15.03.2024
- CHP’nin kimlik arayışı İsmet İnönü ile başladı / 14.03.2024
- Erdoğan’ın dilinde bu sefer ‘kul hakkı’ var / 13.03.2024
- İnsan kıymetini bildiği şeye sahiplenir / 11.03.2024
- Ramazan’da ahir zaman siyasetçilerine ve hocalarına dikkat / 10.03.2024
- Erdoğan’ın korku ve açlıkla terbiye siyaseti / 09.03.2024