Toplum-Spor ilişkilerini gözden geçirmek gerekir diye düşünüyorum. Ülkemizde iktisadi göstergelerin bir hayli düşmesine rağmen, kişi başına milli hısıladan alının pay 2 bin dolar civarında olmasına rağmen, spor sektörümüz Avrupa piyasaları ile yarışır durumdadır.
Spordan amaç nedir, spor niçin yapılır? Özellikle profesyonel futbolun tanımı nasıl yapılacaktır? Evet bu suallere doğru cevap vermek gerekir. İngiltere'nin Liverpool kenti bir işçi muhiti imiş, daha sonra işler değişmiş, iş alanları sona ermiş. Sokak anarşiye teslim olmuş. İdareciler tam bu dönemde Liverpool futbol takımını devreye koymuşlar, ülkede ve uluslararası yarışmalarda bir hayli başarı sağlanmış. Artık halk futbolla yatıp kalkmaya başlamış. Böylece halkın kafası, kalbi farklı bir alana yönlendirilmiş.
İspanya ve Portekiz krallarına atfen bazı sözler vardır. Krallar, ülkelerindeki projelerini halkı futbolla oyalayarak uyguladıklarını söylemişler.
Yani futbol, toplumların alakasını farklı yönlerde yoğunlaştırmak için bir meşgale.
Belki de karnı tok, sırtı pek ülkeler biraz da eğlenmek isteyebilirler ve bu amaçla futbolu seçebilirler. Bu ihtimali de dışlamadan görülen o ki, futbol ve futbol çevresindeki olaylar giderek siyasallaşmış, birilerinin oltalarında yemlik haline gelmiştir.
Bir Türk takımını seyrediyorsunuz. En az yarısı yabancı. Bazıları da uydurma Türk isimleri taşıyor. İnsan ister istemez soruyor; bu takım hangi ülkeyi temsil ediyor.
Bir İsveçli rahatlıkla İngiltere'de oynayabilir. Bir Alman, Hollanda da olabilir. Fakat Türkiye'de istavroz çıkaracak bir yabancı ise kimsenin gönlüne giremez.
Parasal yöne sıra gelince, ekonomimizin çok zor günler geçirdiği bir zamanda, kendi çocuklarımızı tirübünlere atarak, yabancıların raksını seyrettirmek, akıl kârı olmasa gerektir.
Futbol kulüplerindeki idari yarışa gelince; halkı temsil eden, halkın arasından gelmiş insanlardan çok zengin isimlerin afişe olduğunu görüyoruz. Kim kimi reklam ediyor. A şahsı B kulübünü mü taşıyor, yoksa A şahsı B kulübü üzerinden kendini mi tanıtıyor?
Türkiye de yaşanmış bir Trabzon örneği var. her sporcusu yerel kaynaklardan gelmiş, para ikinci planda olduğu halde, Türkiye liglerinde üçü arka arkaya olmak üzere altı kez şampiyon olmuş. Bu futbolcuların hepsi de yörenin çocukları. Hiçbiri astronomik rakamlarla oynamamış. Aynı zamanda milli takımın bel kemiği.
Şimdi bu anlayış değişince Trabzon kulübü de başarıyı kaybetti.
Önerimiz şudur, halk olarak yabancı sporculara itibar etmemek, parayı birinci plana almamak, milli ve mahalli dengeleri korumak ve kulüpleri reklam amacı olarak kullanmamak.
Böyle olursa, her şey dengeye kavuşur müsabakalar bıçaklı-sopalı olmaz. her yöre kendi imkanlarıyla yarışır. İş rayına oturur. Aksi halde ispanya kralının dediği gibi, halkı uyuşturmuş oluruz.
Spordan amaç nedir, spor niçin yapılır? Özellikle profesyonel futbolun tanımı nasıl yapılacaktır? Evet bu suallere doğru cevap vermek gerekir. İngiltere'nin Liverpool kenti bir işçi muhiti imiş, daha sonra işler değişmiş, iş alanları sona ermiş. Sokak anarşiye teslim olmuş. İdareciler tam bu dönemde Liverpool futbol takımını devreye koymuşlar, ülkede ve uluslararası yarışmalarda bir hayli başarı sağlanmış. Artık halk futbolla yatıp kalkmaya başlamış. Böylece halkın kafası, kalbi farklı bir alana yönlendirilmiş.
İspanya ve Portekiz krallarına atfen bazı sözler vardır. Krallar, ülkelerindeki projelerini halkı futbolla oyalayarak uyguladıklarını söylemişler.
Yani futbol, toplumların alakasını farklı yönlerde yoğunlaştırmak için bir meşgale.
Belki de karnı tok, sırtı pek ülkeler biraz da eğlenmek isteyebilirler ve bu amaçla futbolu seçebilirler. Bu ihtimali de dışlamadan görülen o ki, futbol ve futbol çevresindeki olaylar giderek siyasallaşmış, birilerinin oltalarında yemlik haline gelmiştir.
Bir Türk takımını seyrediyorsunuz. En az yarısı yabancı. Bazıları da uydurma Türk isimleri taşıyor. İnsan ister istemez soruyor; bu takım hangi ülkeyi temsil ediyor.
Bir İsveçli rahatlıkla İngiltere'de oynayabilir. Bir Alman, Hollanda da olabilir. Fakat Türkiye'de istavroz çıkaracak bir yabancı ise kimsenin gönlüne giremez.
Parasal yöne sıra gelince, ekonomimizin çok zor günler geçirdiği bir zamanda, kendi çocuklarımızı tirübünlere atarak, yabancıların raksını seyrettirmek, akıl kârı olmasa gerektir.
Futbol kulüplerindeki idari yarışa gelince; halkı temsil eden, halkın arasından gelmiş insanlardan çok zengin isimlerin afişe olduğunu görüyoruz. Kim kimi reklam ediyor. A şahsı B kulübünü mü taşıyor, yoksa A şahsı B kulübü üzerinden kendini mi tanıtıyor?
Türkiye de yaşanmış bir Trabzon örneği var. her sporcusu yerel kaynaklardan gelmiş, para ikinci planda olduğu halde, Türkiye liglerinde üçü arka arkaya olmak üzere altı kez şampiyon olmuş. Bu futbolcuların hepsi de yörenin çocukları. Hiçbiri astronomik rakamlarla oynamamış. Aynı zamanda milli takımın bel kemiği.
Şimdi bu anlayış değişince Trabzon kulübü de başarıyı kaybetti.
Önerimiz şudur, halk olarak yabancı sporculara itibar etmemek, parayı birinci plana almamak, milli ve mahalli dengeleri korumak ve kulüpleri reklam amacı olarak kullanmamak.
Böyle olursa, her şey dengeye kavuşur müsabakalar bıçaklı-sopalı olmaz. her yöre kendi imkanlarıyla yarışır. İş rayına oturur. Aksi halde ispanya kralının dediği gibi, halkı uyuşturmuş oluruz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Baki Bektaş / diğer yazıları
- Gerçek hayat ahiret hayatıdır / 09.09.2003
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002